Sene 2009..
Ailesiyle birlikte Bursa'da ikamet eden,hayatı normal standartlarına göre yaşamayı bilen bir çocuktu Serhat. Akraba ziyaretlerine gittiğimiz zaman o zamanlar onun yanına giderdim ve o internet kafe senin, bu top sahası benim vakit geçirirdik...
O haftalardan biriydi, annemle her zamanki gibi bir haftalığına Bursa'ya akraba ziyaretine gitmiştik, en azından ben öyle zannediyordum. Annem için bir kaçış, bir düşünce seremonisi olabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti. Babam İstanbul'da kalmıştı çalıştığından ötürü. Bilirsiniz, her ailenin öyle anları vardır. Baba anneyle çocuğu kısa tatile gönderir, kendisi çalıştığı için evde kalmak zorunda kalır. Altıncı günümüzdeydik. Tabii, her geçen gün annemin yüzünden düşen bin parça. Çocukluk aklı olsa gerek, hiçte sormak gelmedi aklıma.
-Affet anne.
Altıncı günümüzün akşam yemeğine oturduğumuz zaman annemle aramızda ne zaman döneceğimiz hakkında bir konuşma geçti.
-Anne ne zaman döneceğiz?
-Bilmiyorum oğlum.
Bu konuşmadan sonra bir takım problemler olduğu aklımdan geçmişti ama hala ihtimal vermek istemiyordum. Daha sonra annemi telefon konuşması biterken mutfakta yakalamıştım. Ne konuştuğunu duyamadım.
-Kimdi o anne?
-Baban oğlum.
-Ne diyordu babam?
-Hiç oğlum, bir süre daha buradayız.
Artık gerçekten annemle babam arasında bir problem olduğuna emindim ve uykularım bölünmeye başlamıştı. Uykusuzluğun ne demek olduğunu anlıyor, anlamsızca kabuslar görüyordum. Ertesi sabah Serhat'la görüştüm, bu sefer ne top oynamak geliyordu içimden, ne internet kafeye gitmek.
-Serhat, parkta oturalım mı biraz?
-Olur tabii.
Bursa'da bulunduğumuz evin birkaç arka sokağında bulunan parka oturduk, bir paket çekirdek ve birer şişe kola ile.
-Oğulcan, neyin var?
-Annemle babamın arasında bir problem var fakat ben ne olduğunu bilmiyorum annem bahsetmiyor.
-Sıkma canını, düzelir.
Hayatın en saçma cümlelerinden birini, aklım ermeye başladı başlayalı ilk kez o gün duymuştum ve hiçbir şeyin sıkma canını demekle geçmeyeceğini artık biliyordum.
Keşke sıkma canını düzelir dediğiniz şeyler o an düzelse ve canımızı sıkacak zerre sebep kalmasa. Bizler de böyle şeyleri hiç dillendirmesek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babam ve Kanser
Non-FictionNasıl sabrettik baba 22 sene Ahmet Kaya'nın "Olmasaydı sonumuz böyle" mısralarını gözlerimiz dola dola söylemek için? Çok severdik baba-oğul Nisan yağmurlarını, sahiden kabullenecekmiydik yine bir Nisan yağmurunda ayrılığı? Hayat gerçekten bir döng...