8. Bölüm

371 37 11
                                    

'Bunları yazarken kafası yerinde değildi.
-Youngjae'

'Markie~~ ben çok kötüyüm. Ama kötü derken iyi hissetmemek olarak değil. Ben kötü biriyim. Sana sormadan, büyüğümden izin almadan bunu yapmamalıydım. Hyungumdan izin almadan yapmamam gerekirdi. Sana sormadan seni sevmemem gerekirdi. Özür dilerim Mark. Bu mesajları yazarken ne yaptığını, ne durumda olduğunu bilmiyorum. Umarım iyisindir. Ulaşamıyorum sana. Ne telefonuna, ne kalbine. Kalplerimiz çok mu uzak hyung? Bu yüzden mi hiç birleşemiyorlar? Halbuki aynı odada uyuyoruz. Bazen aynı kıyafetleri giyiyoruz.'

Ve Mark bu mesajlar yazılırken Dahyun ileydi..

'Endişelendikçe daha çok içesim geliyor Mark. Youngjae bir şey diyemiyor. Sen olsan engel olurdun. Neredesin?'

Çatıda Dahyun'a sarılmakta..

'Klavyedeki harfleri zor buluyorum. Beni böyle bıraktığına inanamıyorum. Dahyun da telefonunu açmıyor. Galiba yine birliktesiniz. Olsun.. Belki gelirsin.'

Gelmedi..

'Gelmiyor bazen insanlar. Galiba herkesin doğasına aykırı bu deyim. İnsanlar sadece gitmeyi mi bilir? Yoksa gitmektense gelmemeyi mi tercih eder? Gelmemektense gitmeni tercih ederdim hyung. Ama sen gelmedin.'

Haklısın Jackson. Mark gelmedi.

'Gel artık lanet olsun. Sen yokken hiçbir şeyin anlamı yok ki. Gelmeyeceksen ümit ettirme bari. Gerçi ümit ettiren sen değilsin. Ben kendi kendime saçmalıyorum. Zaten niye gelesin ki değil mi?'

...

"Mark gözlerin kızardı ağlama artık."

Makyajım yapılırken gözlerinden hala yaşlar akıyordu. Makyözüm sabırlı biriydi en azından. Makyajım birçok kez bozulsa da sesini çıkarmamıştı.

"Demiyorum.. Olmuyor. Erteleyemez miyiz şu lanet çekimi?"

"Emin ol ben de isterim ama olmaz. Sadece birkaç saat sürecek. Dayanmaya çalış. Yapabilirsin."

Makyajım bitince kalkıp boydan kendime baktım. Gözüme renkli lens istedim. Kızarması için bi bahaneye ihtiyacım vardı. Lens işe yarar bir çözüm.

"Hoşgeldiniz çocuklar! Hadi selamlayın bakalım."

"Ben Got7'dan Mark tanıştığımıza memnun oldum."

"Ben Twice'ın beyaz tofusu Dahyun. Herkese selam."

"Mark biraz yorgun gibisin. Gözlerin kötü gözüküyor. Hasta mısın yoksa?"

"Göxlerim lenslerden dolayı ama Evet biraz halsiz hissediyorum. Galiba üşüteceğüm."

"Kendine dikkatli bak ve öğünlerini atlama."

"Peki.."

"Evet aramıza yeni katılan çiftimiz hayranlar tarafından çok sevildi. Onlara destek vermeyi unutmayın.."

*Bir diğer yandan Jackson programdan erken ayrılıp yurda gitmişti. Yeni bir ev alacaktı. Biriktirdiği parası buna yeter de artardı bile. Hemen eşyalarını toplamaya başlamıştı. Gözyaşları içinde bavuluna kıyafetlerini doldururken Mark'ın onu izlediğini fark etmemişti bile.*

"Nereye Jackson?"

"Yeni bir ev tutacağım. Hemen bugün gidiyorum."

"Yıllardır birlikte yaşadık Jack. Bence bir vedayı hak ediyorduk."

"Ediyorlar evet. Onlarla vedalaştım."

"Ya? Peki. Belki ben de hak ediyorum diye düşünmüştüm bir an. Boşver git sen."

"Sana veda etmeyeceğim. Cidden çok istiyorum ama.. Hayır hyung. Bir gün içerisinde olanlardan sonra yapabileceğimi sanmıyorum."

"Peki Jack. Hoş-hoşçakal."

Gözlerimdeki acı veren yakıcı hissi bir süreliğine durdurdum. Jackson kapıya yönelince bir şeyi unuttuğunu fark ettim.

"Bir şey unuttun. Oyuncağın olmadan uyuyamazsın. Tabi.. Benle uyumuştun."

"İnsanın alışkanlığından vazgeçmesinin en kolay yolu bir anda olmasıdır. Tek başıma ve yalnız uyumayı öğrenmem gerek. Bundan sonra yalnız olacağım zaten."

"Yalnız olmak ve yalnız hissetmek çok ayrı şeyler Jackson. Bunu anla. Kimi insanlar vardır yıllarca tek yaşar ama yalnızlık çekmez. Kimi insanlar vardır ki yanında milyonlarca kişi de olsa bir kişinin yokluğu yüzünden dünyadaki en yalnız insandır. Ve.. Sen ben yokken yanında kim olursa olsun yapayalnızsın. Ben de öyleyim. Biz renkler gibi yan yanayken anlamlıyız. Tek başımıza sadece bir isimden ibaretiz."

"Hyung galiba şuan da sen sarhoşsun. Bence kalbimiz kırılmadan bu günü bitirelim. Ben de gideyim işte. Biliyorsun işlerim var."

Keşke şu lafı söylemeseydim. Bu kadar fazla.. Etkili ve acılı olduğunu şuan anlıyorum. Fazla acı ve fazla can yakıcı.

...

Duvara sırtımı yaslayıp yerde oturmuş ağlıyordum. Odamız.. Odamdaki her şeyi yıkıp bağıra bağıra isyan etmiştim. Geriye ise kırık dökük bir oda, kırık dökük dört odalı bir kalp kalmıştı.

Aklıma gelen şeyle Jackson'un bana yollayıp yarısını okumadığım mesajları açtım. Vücudumda kalan su oranı %20 falandı şuan herhalde.

'Gelmedin Mark. Çok beklettin beni. Ama bu beklemenin sonucunu alamadım. Gelmedin. Sadece gelmeni istemiştim. Çok bir şey değildi. Başka bir şey yapmayabilirdin. Şu kapıdan içeri görünüp geri bile gidebilirdin. En azından onu gördüm derdim. Bu kadar kırılmazdım. Özlüyorum Mark. Seni sadece abi olarak gördüğüm günleri çok özlüyorum.'

Ben de özlüyorum Jackson. Ama seni kardeşim olarak gördüğüm günleri değil. Ben seninle olan her günümü özlüyorum.

'Youngjae bana senin Dahyun ile olduğunu söyledi. Şaka yapıyor herhalde. Sen zaten yapmazsın böyle bir şey. Sonuçta onu sevmiyorsun değil mi?'

'Hyung şaka olduğunu söyle. Çünkü komik olduğu kadar can yakıcı.'

'Şaka değil ha. Olsun. Ben seni hala seviyorum. Ben hala senin gülüşüne ölüyorum. Ben hala kahkahanı duymak için maymuna dönebilirim. Çünkü ben hala Mario'yum. Peki sen.. Hala Luigi'm misin Mark?'

'Ah bir dakika kafam karıştı. Şu yeşil olan ile kırmızı kardeşti değil mi? Mark lütfen Luigi olmadığını söyle. Ben seni kardeşim olarak görmüyorum ya. Az önceki mesajı boşverir misin?'

*Lie* (MarkSon) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin