Öhöhöm, biri kalın puntoyla yazmanın hiç hoş durmadığını söylediği için ince puntoyla yazıyorum. Sevgiler xx
-
Üzerinden yarım saat geçmesine rağmen olayın heyecanını üzerimden atamamıştım. Otelden çıktıktan sonra ilk durağımız önümüze ilk çıkan kafeydi. Nefes alış-verişlerimi düzene soktuktan sonra Enes'e kısa bir bakış attım. Pişman oldum, o da beni izliyordu. Aynı şeyi düşündüğümüzden emindim. Enes'le halk otobüsündeyken onu sapık sanıp münasip bir yerine attığım tekme sayesinde tanışmıştık. Oysa beni uzaktan izleyip tanışabileceğimiz bir an arıyormuş. Ne garip değil mi, aynı çocuk beni aldatıp üstüne erkeksi olduğumu bile söyledi. Kafamı sağa sola sallayıp anıları zihnimden def ettim. Keşke o zaman ağzını ikiye ayırsaymışım da tanışma faslı hiç gerçekleşmeseymiş. Ama kaderi değiştiremezdiniz, olacak olanlar bir şekilde olurdu. Kafamı İzmir manzarasından çekip Berrin'e baktım. Enesi izliyordu, gözlerindeki aşkı hayvan olsanız bile anlayabilirdiniz. Berrin'in yerinde olduğum zamanları unutmak imkansızdı. İnsanları unutabilirdiniz, ama anıları asla.
Neşeyle ayağa kalktım, sonuçta bu mizahi bir hikaye olacaktı, geçmişi hatırlamaya gerek yoktu.
"Haydi millet, oturmaya mı geldik? Kalkın."
"Ne yapmalıyız Işık? Düğünlerde insanlara zorla göbek attırmaya çalışan teyzelere benziyorsun."
Berrin şimdiye kadar duyduğu en komik şeymişcesine kahkaha attı. Sırıttım.
"Göbek atmak? Hımmm, fena fikir değil. Ama sen işe ortada şöyle bir dönmekle başla. Kıl dönmesi görmüş oluruz hem."
Yan masada oturan iki taş çocuk da dönüp kahkaha attılar. Enes sinir olmuştu. Işık'a bir puan! Berrin saklamaya çalıştığı gülüşüyle Enes'e uzanıp öptü.
"Yakışıklı, baş döndürücü bir kıl." dedi tatlı tatlı.
Enes sırıtıp Berrin'i tekrar öptü. Adil olmak gerekirse, şu erkek orospusuna da bir puan. İstifimi bozmadan dönüp yan masadakilere göz kırptım. Sarışın olanı eliyle telefon işareti yaptı. Vay yavşak, adımı bile bilmiyorsun.
"Ben arabada bekliyorum sizi, işiniz bitince gelirsiniz."
Kafeden ayrılmadan önce Enes'in dikkatli bakışları altında sarışının yanına uğrayıp numaramı verdikten sonra hesabı ödeyip arabaya geçtim. O havalı geçişte güneş gözlüklerim ne de iyi olurdu. O yabancıyı bir daha görürsem parasını alacaktım. Eneslerin gelmesi de uzun sürmedi.
Saat ne ara 11 olmuştu, hiçbir fikrim yoktu. Annemi aramak için telefonumu elime aldığımda 59 tane mesaj geldiğini gördüm. Berrin kafasını uzatıp telefon ekranıma baktı.
"59 tane mesaj, bir göz kırplayla hem de. Hiç de fena değilsin Işık Öztuğ."
Mesajların hepsi adını bilmediğim sarışındandı. Ve hepsi de aynıydı.
"Selam, bu gece müsaitsen birlikte bir şeyler içelim :))" İyiydi, hoştu da neden adını yazmayı akıl edememişti? Hem kabul edeceğimi de düşünmüyordu herhalde? Annemi aramayı unutup telefonu çantama soktum. Ama bir dakika, neden olmasındı ki? Kim karışabilirdi? Telefonu soktuğum yerden çıkarıp anneme geç kalacağımızı haber verdikten sonra sarışına 1-2 saat sonra gideceğimiz kulübün adını verdim. Ama şimdi, yemek vaktiydi!
Tıka basa doymuştum, önüme pizza cennetini serseniz -ki pizzayla açıklayamadığım bir ilişkim vardı- reddederdim. Kilo vereyim derken otçul böceklere dönüşenlere ayrı bir sinir oluyordum. Tabii ki zayıf kalmamın da bir sebebi vardı ama bunu kimseye açıklayacak değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımın Başrolü
Fiksi RemajaHayattan öğrendiğim tek şey vardı; kimseye onu hayatınızın başrolü yapacak kadar değer vermemeliydiniz. Hele benim gibi kendi hayatınızın bile başrolü değilseniz, durum gerçekten vahimdi. Fakat mutlu son diye bir şeyin olmaması, umudun da olmadığı a...