30 Haziran 2036 (devam)
Genç adamın hayatla mücadele ettiği bu saatlerde bir genç kız da müstakil olan evlerinin penceresinden dışarıyı izlemekle meşguldü. Kestane rengi, deniz dalgasından şeklini alan, uzun saçlarını özgür bırakmıştı. Beyaz bir buluttan parça olan yumuşacık teninin üzerindeki irili ufaklı lekeler ise ona şirin bir hava katıyordu.
Pencerenin önünde oturduğu sedirde rahatsızca kıpırdandı. İçinde bir sızı vardı ama sebebi meçhuldü.
İki tane aslan abisi vardı ama büyük olandan pek fazla haber alamaz, çok sık görüşemezlerdi. Küçük abisi ise çok sık arar, genç kızın halini hatrını mutlaka sorardı. Babası, genelde genç kızın yanında olurdu ama çalıştığı zamanlarda pek duramazdı.
Genç kızın annesi yıllar önce vefat etmiş, ailesi o zaman parçalanmıştı. Annesinin vefatının hemen ardından babası ağır bir iftiranın kurbanı olmuş, canından çok sevdiği mesleği olan öğretmenlikten men edilmişti. Ve bu iftira sonucunda cezaevine gönderilmiş, uzun bir süre yanlarına gelememişti.
Genç kız o zamanlarda çok küçük olmasına rağmen her şeyi ilk günkü tazeliğiyle hatırlıyor, o zamanki minik çırpınışlarını her daim anımsıyordu.
Annesinin ölümüne sebep olan kişi, annesinin öz babası yani genç kızın dedesiydi. Dayısının annesini vurduğunu, yıllar sonra abisiyle babası konuşurken duymuştu. O zaman bütün parçalar birleşmiş, her şey tam anlamıyla genç kızın beyninde oturmuştu.
Babasının uğradığı o anlamsız iftiranın sahibi de yine dedesiydi. Bir dede nasıl olur da bu kadar acımasız ve kendi çocuklarına, kendi torunlarına düşman olabilirdi. Bir türlü bunu anlamlandıramıyordu Zeynep.
Babasının cezaevine nasıl girdiğini, büyük abisinin bir anda ortadan nasıl kaybolduğunu, minik yüreğinin ne kadar acıdığını, küçük abisine sarılıp her gece nasıl korku dolu kabuslarla uyandığını... Daha birçok şeyi çok net hatırlıyordu.
Mesela siz, açık görüşler için cezaevinin bekleme salonunda sabırsız ve ürkek bakışlarla babasına sarılmanın hayalini kuran küçük bir kızın kalp atışlarını bilebilir misiniz? Ya da, görüş saati bittikten sonra babasının arkasından koşan ama izin verilmediği için onun yanına gidemeyen küçük bir bedenin döktüğü gözyaşlarından haberdar olabilir misiniz?
Peki siz, özlemek nedir bilir misiniz?
Genç kız, özlemenin ne demek olduğunu küçük yaşında çok net öğrenmişti. Babasının suçsuzluğunun ispatı tam dört sene sürmüştü. Dört sene boyunca özlemek ne demek hep birlikte öğrenmişlerdi.
Sabrın sonu selamettir... Gerçekten de doğruydu bu. Her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı vardı. Bu gerçeği yaşamadan anlamak zordu. Onlar bunu yaşayarak öğrenmişlerdi.
Bütün bunları anımsamak genç kızın minik kalbini yormuştu. Acı bir gülümseme yayıldı masum simasına.
Zeynep oturduğu yerden yavaşça doğruldu. Sedirden kalkarken, yılların yaşlandırdığı tahtaların bir ağıt türüymüşçesine gıcırdamasına yüzünü ekşitti genç kız. Yavaş adımlarla mutfağa girdi. Halasının, akşam yemeği için doğramakta olduğu soğanın acısıyla yanan gözlerinden dolayı kirpiklerini kırpıştırdı.
Zeynep'in geldiğini fark eden, halası Fadime hanımın yüzüne sıcak bir gülümseme yerleşti. Hoş ve tatlı bir aksanla Zeynep'e seslendi.
"Uyy halasunun bitanecuk kuzusi... Celdun mi Zeynebum?"
Halasına ateşten bile sıcak gülümsedi Zeynep. Ama artık abilerinin yanına gitmek istiyordu. Halasında rahatsız olduğundan değil, abilerini çok özlediğindendi.
****
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SABIR GÜNEŞİ (KİTAP OLDU!!!)
RomansKitap satışta... Sabır başına gelen bir musibet karşısında ilk gösterdiğin tepkidir. Şüphesiz Allah sabredenlerle birliktedir. Onlar için mutlak bir selamet vardır... Yayınevi; Gece Kitaplığı Kapak tasarım; Betül Akyar