Hayır, millet. Bazı şeyleri başa sarmam lazım. İki dakikalığına çocukluğuma iniyorum...
Jaebum'un ailesi, yani benim de ailem, beni evlat edindikten sonra hiç iyi anlaşamadığımızı söylemiştim. Daha doğrusu anlaşma namına hiçbir etkileşimde bulunmuyoruz. Ama bazen iletişime geçmek zorunda kalıyoruz. Bu genelde annem aracılığıyla oluyor diyebiliriz. Yine de bir keresinde beni odasından kovduğunu hatırlıyorum. Henüz ortaokuldaydık ve Jaebum o zamanlar ergenliğinin doğasıyla mı yoksa yeni oluşmaya başlayan karakterinden dolayı mı bilmiyorum, oldukça sinirliydi.
Ona sadece "Alışverişe gidiyoruz, bir şeye ihtiyacın var mı?" diye sormaya gitmiştim.
"Evet, def olmana!"
Sanki bu cevabı verebilmek için böyle bir anı kolluyordu. Çocuğa bak! Ben de sana hastaydım zaten!
Ondan sonra çok da yanına yaklaştığımı hatırlamıyorum. Nasıl bu kadar konuşmayarak seneler geçirdik aynı evin içinde, bilmiyorum. Siz de sormayın. Bazı şeyler anlaşılmaz, sadece yaşanır. Belki biz de bir gün konuşuruz, yani kelimenin anlamıyla "konuşmak". O bana sorular sorar, ben ona sorular sorarım... Ama o güne kadar ona olan sinirim mi dersiniz, nefretim mi, kırgınlığım mı bilmiyorum; geçmeyecek onu biliyorum. Çünkü eşcinsel olduğumu aileme açıkladığımda o da oradaydı, sonuçta o da ailem. Hep beraber o yemek masasındaydık ve yemeklerimizi yiyorduk. Daha geçen sene yaşandı bu. O zamanlar hiçbir şey yoktu aslında, yani baksanız bir konuşmaya başlasak ip sökülür gibi devamı gelecek bir ilişkimiz olacaktı. Arkadaş gibi ya da kardeş gibi... Ama o susmayı tercih etti. Beni esas kıran olay, çok yakın zamanda, daha ben kampa gitmeden birkaç gün önce, annemle onu yine aynı yemek masasında konuşurlarken gizlice dinlememle gerçekleşti. Konuşmaları aynen aktarıyorum.
"Seni bu kadar rahatsız eden ne oğlum? Döndüğünden beri suratın çok asık."
"Bir şey yok."
"Sen her zaman benimle konuşurdun, şimdi ne olduğunu anlatmayacak mısın?"
"Sen de her zaman gözlerimle anlatmak istediğimi anlardın."
"Okul değişikliğinden dolayı sıkıntılar mı var, istemediğini mi fark ettin? Böyle bir dert mi bu?"
"Hayır, aslında evet, ama sıkıntı okulla ilgili değil. Benimle ilgili. Ben farklı bir eve taşınmak istiyorum. Biliyorsun, büyüdük ve ben bu evde duramam."
"İki senede özgür hayata alıştın tabii."
"Özgür hayat... Sence bu evde bir yabancı gibi yaşamam mı daha doğru yoksa..."
"Lütfen bana sorunun Jackson olduğunu söyleme."
"Ben bir şey söylemedim. Kendin anladın..."
"Ezelden beridir zaten bir kere bile yakınlaştığınızı göremedim. Sanki onu da ben doğurmuş gibiyim ama sen onu hiçbir şeyin olarak kabullenmek istemiyorsun."
"Onun tercihlerinin, ya da doğası her neyse, beni kısıtlayacağını biliyorsun, değil mi? Eve arkadaşlarımı getirmeye..."
"Tamam, anladım. Sus, duyabilir. Madem ev istiyorsun, istediğin olsun. Böyle saçma sapan nedenler sunma önüme."
İşte bu millet, yanında getireceği insan kırıntılarını ben yermişim, pardon, arkadaşlarını. Yani "yemek" adına bir şey söylemedi ama... Bazen abartmak hoşuma gidiyor, beni ve nefretimi dinç tutuyor. Sizce de bir yerden sonra ona karşı olan duygularımın "nefret"e dönüşmesi normal değil mi? Bence de, normal...
Günümüz konusuna gelirsek, hoca değişikliği talebinde bulunuyorum tabii ki.
"Programlar yeni hocalar geldiği ve bazıları gittiği için çok değişti. Şu programları oturtana kadar devam et. En azından bir-iki hafta..." Hangmin beni sakinleştirmeye çalışıyor. Sakinim zaten de, işte...
"O zaman programlar değişene kadar gelmem, olur biter. Ya da seninle çalışalım."
"Sence de ondan kaçmak doğru çözüm mü? Sinirlerinin üstüne gitsen de onu bir dövsen bence?" Gözleri alayla ışıl ışıl parladı.
Doğru, çok mantıklı. Onu yerlere sermek istiyorum. Eğitmen falan dinlemeyip... Belki de bir yerde karşı karşıya gelmeliydik gerçekten de. Bugün de o gün olabilir.
Bugün dediğim, ertesi günü antrenman var ve ben canım hocam Jaebum'un yanına gidiyorum. Çok garip, değil mi? Hocam oldu kısa bir süreliğine. Hayır, ne gerek vardı yani benim spor sahamda çalışmaya başlamana? Zıt kutuplar birbirini çeker? Olamaz, çünkü bu aşıklar ya da olmadı arkadaşlar için. Biz kağıt üstündeki kardeşleriz. Aramızdaki tek bağ bu...
Beni karşısında görünce şaşırıyor tabii. O küçücük çekik gözlerini daha da kısıp bana bakıyor, beni öyle görebiliyor musun gerçekten? İnsan şaşırınca gözlerini daha çok açar, gerçekten bu çocukta bir terslik var. Belli belirsiz çenesinin ortaya çıktığını görüyorum. Her ne kadar birbirimizden uzak hayatlarımız olsa da aynı evde yaşadığımız için bazı mimiklerini ve davranışlarını artık anlayabiliyorum. Bu çene hareketi de gerilince falan oluyor.
"Jackson... Bizim Jackson."
En suratsız ifademi takınmıştım ama bu sözleri duyunca bir afalladım. "Pardon?"
"Burada oynadığını bilmiyordum."
"Ringlere çıkmıyorum, henüz eğitim aşamasındayım."
"Eğitmenin olarak kalırsam, en kısa sürede çıkarsın."
"Bir an önce başlasak mı?"
Başlayalım da ben de seni bir güzel o yastıkların ardından pataklayayım. En uzun konuşmamızın bu olduğunu söylemiş miydim? Bu bir ilk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfiction"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...