Merhaba bu benim ilk hikayem umarım beğenirsiniz...
Saat: 01.42
6 Haziran 2011
Göksu
Tüylerimin diken diken olmasına aldırmadan elimi uzattım.
“Memnun oldum.” Dedim. Eline dokunduğumda dudaklarımı birbirlerine bastırdım ve gülümsemeye çalıştım. Ama gözlerinin yeşilliği beni tuz ve buz edebilecek güzellikteydi. Sonra aklımın başına gelmesini dileyerek tek cümleyi tekrarladım: ‘O senin en yakın arkadaşının ağabeyi!’
“Ben de memnun oldum Göksu.” Dedi gülümseyerek. Evet doğru. Biraz içmiştik. Belki de bu onu yakışıklı bulmamın bir nedeniydi.
“Evet. Pekala öyleyse. Görüşürüz Batu.” Dedi Güneş. O an Güneş’e içimden şükürlerimi sundum. Elini bırakarak en yakın arkadaşıma döndüm. Batuhan baktığım yere baktı.
“Bir saniye.” Dedi sakin bir biçimde. “Nereye gittiğini sanıyorsun? Bugün Pazar. İçerisi tıklım tıklım erkek kaynıyor. Ve sen bu elbise ile içeri girebileceğini mi sanıyorsun?” dedi Güneş’e yarı tehditkâr bir ses tonuyla. Güneş kısa eteğine bir göz atarak gözlerini devirdi ve gayet normal bir şeymiş gibi “Evet.” Dedi. İçeri doğru bir adım attı. Biraz bekledikten sonra ben de içeri girdim. Ama onu göremiyordum. Gürültü ve disko ışıkları altında en yakın arkadaşımı aramaya koyuldum.
Bir eli, kolumda hissedince hızla arkamı döndüm ve sinirle soludum. “Hey!” diye bağırdım sesimi duyurmaya çalışarak.
“Pardon. Affedersin. Sadece dikkatli ol demek istemiştim. Telefonunu bana ver.” Bu cümleyi duyunca bir an kalbim teklemişti. Sonra cümlesinin devamını getirdi ve yıkıldım. “Eğer onu bulursak birbirimizi arayabiliriz.” Dedi bağırarak Batuhan. Telefonunu çıkarıp bana uzattı. O sırada ben hayal kırıklığı içerisinde çantamın içinde kendi telefonumu aramakla meşguldüm. Telefonumu bulunca elimden kaptı. “Ayrılalım. Onu bulursan beni ara!” dedi bağırarak. Hafifçe kafamı salladım ve yanından ayrılmak için kendimi zorlayarak kalabalığın içinde ilerlemeye başladım.
Yaklaşık 15 dakika sonra -Güneş’i hala bulamamışken- pes etmiştim. Ve bara doğru ilerleyip oturdum. O sırada Batuhan’ı düşündüm. Gerçekten kusursuz yüz hatlarına sahipti. Hele o yeşil gözleri… Düşünceleri birinin kolunu omzumda hissetmemle son buldu.
“Selam güzelim.” Dedi ağzı içki kokan –ki insan demeye ağzım el vermiyor- adam. Tiksintiyle kolunu omzumdan ittim ve çantamı kapıp kalabalıkta ilerleyerek çıkışa doğru ulaşmaya çalıştım. Ama ayyaş herif beni izledi. Ondan kaçmak için uğraştıysam da yapamadım. Çıkışta koluma ulaştı ve beni kendine döndürdü.
“Neden daha sakin bir yere gitmiyoruz?” dedi. Onu ittirmeye çalıştım.
“Bırak beni.” Dedim sinirle. Kolumu sıktığını fark ettiğimde onu ittirme çabalarımın sona erdiğini fark ettim. Sinirlenerek bacağına bir tekme indirdim. Hızla kollarından kurtulup Batuhan’ı aramaya çalıştım ki beni yakaladı ve telefonu düşürdüm.
Bir çığlık kopardım ve ardından kendimi Güneş’in yüzüne bakarken buldum. Batu araya girmişti ve herife bir yumruk yapıştırmıştı bile. Bana döndü ve düşünceli bir tavırla “İyi misin?” diye sordu. Kafamı olumlu anlamda salladım.
Her ne kadar korkuyor olsam da o an her kızın düşüneceği gibi kendi beyaz atlı prensimi bulduğumu düşünmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Düşler
Teen Fiction'Aşk' hiçbir zaman onu yaşarken ki hissettiklerini anlatabilecek kadar mükemmel bir kelime olmamıştır. Onu ancak yaşadığında ne kadar sıradan bir kelime olduğunu anlayabilirsin. Çoğu insan onu yaşamanın mükemmel bir şey olduğunu söyler. Olmalı da...