Multimedia: Gamze
🎶 maNga - Cevapsız sorular 🎶Düşünün. Hayatınıza giren, hayatınızda kalan ve hayatınızdan çıkan bütün insanları düşünün. Şimdi şu soruya cevap verin; gidenler gitti ama sizce kalanlar hep kalacak mı? Dürüst ve en çok da realist olun. Bence kalanlar aslında gitme vakti henüz gelmeyenler. Zamanı vardır ya hani her şeyin... Gitmenin de var. Fakat fazla takılmamak gerek gitmelere. Yarı yolda bırakıldığını düşünmemek gerek, çünkü herkesin yolu farklı. Sen henüz yarılamış olabilirsin, ama karşındaki o yolun sonuna geldiyse bu hanginizin suçu olabilir ki?
Kısaca demek istediğim şu; belki de kimse kimseyi yarı yolda bırakmıyordu. Belki sadece yollar farklıydı. Yani biri henüz yolunu yarılamışken, öteki çoktan bitirmişti.
Ben yarılayan taraftım.
Edis bitiren.
Bunu az önce yaptığım telefon konuşmasından sonra daha iyi anlıyordum. Ama üzülmeyecektim çünkü o yolun sonunu bir gün benim de göreceğimden emindim. O gün uzak değildi, hissediyordum. Nasıl mı? Kalbimin soğukluğundan.
Valizim Edis'in arabasında olduğu için az önce onu aramıştım. Valizimi yurda bırakmasını isteyecektim. Kafamda yaptığım plana göre Emre ya da Semih aşağı inip valizi Edis'ten alacaktı. Ama planlar telefonu Seda'nın açışıyla suya düştü. Önce yanlış numarayı mı aradım acaba diye düşündüm fakat sonra Seda'nın numarasının bende olmadığı aklıma geldi. Doğru numaraydı. Edis'in numarasıydı. Ve telefonu Seda açmıştı. Arabadayken Edis'in Seda ile yaptığı telefon konuşmasını hatırladım o an. Akşam seni ararım demişti Seda'ya. Görünüşe göre çoktan araşmış ve buluşmuşlardı. Bozulduğumu belli etmeden, sesimi sakin tutmayı deneyerek Edis'i sorduğumda bana yanında uyuduğunu söyledi. Bana düşen de hiçbir şey diyemeden telefonu kapamak oldu. Dişlerimi sıkmaktan kırmak üzere olsam da gülümsedim. Bazı şeylerin açıklaması varsa da, ben artık duymak istemiyordum. Değmezdi.
İşte o an düşündüm. Her şeyi tarttım kafamda. Tüm soruların cevabı aynı yere çıkıyordu.
Aramızdaki köprü çökmüştü.
Kalpler kırık, yollar yıkıktı.
Bu da şu demek oluyordu, geri dönülmezdi artık.
*
Gözlerimi araladığımda hâlâ yolda olduğumuzu görmek kendimi camdan atma isteği uyandırsa da içimde, o isteği görmezden gelip, "Ne kadar kaldı?" diye sordum Onur'a yorgun bir sesle. Arabayı süren oydu, ama uyuduğum halde yorulan bendim. Ne ironik...
"Yarım saate gireriz Paris'e." Yüzümde kısaca gezdirdi gözlerini yeniden yola odaklanmadan hemen önce. Bana baktığında yüzünde çizilen gülümseme gözümden kaçmadı. Komik görünüyor olmalıydım. "Yurda giriş çıkış saatlerini biliyor musun?"
Güzel soruydu! Elbette bilmiyordum. Çünkü hiçbir boktan haberi olmayan gerizekalı bir Gamze olmak bunu gerektirirdi.
Telefonumu elime alıp saate baktığımda bir 'oha' döküldü dudaklarımdan. Gecenin biriydi yahu! Biz vardığımızda saat ikiyi geçmiş olacaktı. O saatte yurda girebilme ihtimalim yüzde eksi iki yüz falandı.
"Sanırım sizde kalmam gerekecek," diye mırıldandım.
Dişlerini göstererek gülümsedikten sonra, "Bana uyar," dedi. O gülümsemenin ardında ne gibi düşünceler vardı bilmiyordum ama mutlu olduğu belliydi.
Hazır telefonum elimdeyken bizimkilerin mesajlarına hızlıca cevap verdim. Nerede kaldığımı merak ediyorlardı tabi, sabah çıkmış ve hâlâ varamamıştık. Benim içinde olduğum işin ters gitmemesi imkansız olurdu...