"Soğuk bir sonbahar sabahı. Saat sabah 7.15. Hava olabildiğince kapalı ve soğuk. Rüzgar insanın yüzünü acıtırcasına sert şekilde esiyor. Sahil sessiz, işine yetişmek için koşuşturan birkaç insan dışında etrafta kimseler yok. Banklar boş mesela, oysa hep dolu olurdu,bilirsin. Hep oturduğumuz o bankı boş bulabilmek için binbir duayla işten çıkardık ya hani, işte o bank bile boş. Sanki tüm sahil bize ayrılmış sevgilim, bu saatler, bu şehir, her şey bize ayrılmış. Güneş bile doğmak için bizi bekliyor sanki. Senden sonra doğmaz oldu, bulutların arkasından çıkmaya cesareti yok onun da belli ki. Evet, doğru duydun hava bulutlu. Sen seversin bulutları bilirim. Hele şöyle yamacıma uzanırsın da her buluta ayrı anlam yüklersin ya işte o zaman ayrı parlar gözlerin. En çok bulutlar hissetti yokluğunu. Renkleri griye çalıyor artık, o eski beyazlığını kaybetti hepsi. Hava keder yüklü, her an yağacak gibi ama bir türlü yağamıyor. Seni bekliyor galiba. Yağmurda yürüyüş yapalım Hakan diye tutturmuştun ya geçen hafta bana, onu duymuş olmalılar. Bak sevgilim herkes seni bekliyor, bekliyoruz. Döneceksin biliyorum, seni seviyorum."
Ali: Durdur abi nolursun durdur.
-Mesut elindeki ses kayıt cihazını kapatıp masaya bıraktı. Derin bir nefes aldı.
Hüsnü: Kaç tane var böyle kayıt?
Mesut: 3 tane daha var. 2 günde 4 kayıt bırakmış.
-Uzun bir sessizlik tüm merkezi kapladı. Üçü de bakışlarını birbirinden kaçırıyordu. Sessizliği bozan içeri giren postacı oldu.
Postacı: Afedersiniz?
-Ali gözlerini silip apar topar ayağa kalktı.
Ali: Buyur kardeşim.
Postacı: Aylin Çınar'a bir paket var. Kendisi burada mı acaba?
-Yine sessizlik başladı ama bu seferki daha buruk bir sessizlikti. Hüsnü düğümlenen boğazını hafifçe öksürürek düzeltmeyi denedi.
Hüsnü: Yok burada değil.
Postacı: O zaman size versem?
-Hüsnü kafasını olumlu anlamda hafifçe salladı. Postacı gittikten sonra paketi masaya bıraktı.
Mesut: Üstünde kart var.
-Uzanıp kartı aldı. Okuduktan sonra kartı sertçe yere fırlattı.
Mesut: Kaldır şunu Usta.
Hüsnü: Noldu? Kimdenmiş?
Mesut: Ööff! Bastı burası beni.
-Bir hışımla yerinden kalktı. En yakın cama gidip pencereyi açtı derin derin nefes almaya başladı.
-O sırada Hüsnü yerden kartı aldı.
Ali: Ne yazıyor?
Hüsnü: "Tam 4 yıl önce bugün, hatta postacı gecikmediyse tam da bu saatlerde hayatına düştüm :) o bomba iyi ki patladı ve ben senin peşini iyi ki bırakmadım. Süründürdüğün ama vazgeçmediğin her gün için seni ayrı ayrı seviyorum. Hep benimle kal :) -Hakan"
Ali: Ah be kardeşim ah be kardeşim.. (ağlamaya başladı)
-Mesut'un telefonu çalmaya başladı. Arayan Volkan'dı.
Mesut: Ne?
Volkan: Abi şey...
Mesut: Hı. Noldu oğlum? Bi haber mi var lan?
Volkan: Birini bulmuşlar. Bakamadık abi...
Mesut: Selinler orda mı?
Volkan: Başında ağlıyorlar abi. Açamadık, açamayız biz siz gelin.
Mesut: (yutkundu) Tamam, geliyoruz.
----
Hüsnü: Bugün yıldönümleriymiş işte. Kayıtlarda da hep Aylin'e seslenmiş, sanki şey gibi.. of neyse.
Bahar: Aylin gelip dinlesin diye bırakmış hepsini.
Ali: Kabullenemedi. Kaç kere söyledik, bağırdık, ağladık ama bir türlü kabullenemedi işte.
Hüsnü: Biz kabullendik mi sanki?
-Ali başını iki yana salladı. Herkes yere bakarak konuşuyordu. Selin hepsinden uzak bir yerde denizden çıkarılan ceset başında çökmüş ağlıyordu.
Mesut: Kızım yapma böyle. O mu bilmiyoruz.
Selin: O olmasın lütfen yalvararım Mesut o olmasın.
-Mesut Selin'e sarıldı, Selin daha çok ağlamaya başladı. O sırada Ali, Hüsnü, Volkan da cesetin başındaydı.
Polis: Hazır mısınız teşhis için?
-Sessizlik oldu, Ali tereddüt etmeden bir adım öne çıktı.
Ali: Ben bakacağım. Çekilin.
-Selin ve Mesut da ayağa kalktı ama kimse geri çekilmedi.
Mesut: Yalnız bakma. Ben de buradayım.
-Ali gözleri dolu şekilde bağırdı.
Ali: Size çekilin dedim!
-Herkes birkaç adım geri çıktı. Mesut ve Hüsnü Ali'ye biraz daha yakın duruyordu. Selin kulaklarını kapatıp arkasını dönmüştü, hala ağlıyordu.
-Ali yavaşça dizinin üstüne çöktü. Ceset fermuarlı siyah bir poşet içindeydi. Elini fermuara götürdü. Yutkundu, derin nefes aldı. Nefes alırken gözünden bir damla yaş süzüldü. Ağır ağır fermuarı açtı, açarken gözü kapalıydı. Sadece Ali'nin değil, herkesin gözü kapalıydı.
-Cesaretini toplayan ilk kişi yine Ali oldu. Gözlerini açtı. Karşısında Aylin'in soluk yüzü vardı. Su altında kaldığı için biraz bozulmuş olan cildine rağmen tanınacak durumdaydı. Ali bir süre öylece durdu. Bağırmak istedi ama boğazındaki düğüm nefes almasını dahi engellemişti. Elini Aylin'in yüzünde gezdirdi, buz gibiydi.
Ali: Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır.
Polis: Aylin hanım mı?
Ali: Hayır hayır hayır. (bağırmaya başladı) Hayır! Ayliiin! Kardeşiim!
-Aylin'in üstüne kapaklanıp haykırarak ağlamaya başladı. Ali'nin haykırışıyla tüm ekip yıkılmıştı.
-Mesut ve Hüsnü Ali'nin yanına çöktü, Selin ve Bahar az ilerideydi. Ali sinir krizi geçirdi.
Ali: Ölmedi, hayır ölmedi! Abi, Mesut abi bizim Aylin ya! Aabi!
-Hüsnü kollarından tuttu, gözleri yaşlıydı.
Hüsnü: Ali dur! Ali dedim!
Ali: Aylin abi gitmesin abi nolur abi! Bir şey yap abi!
-Hüsnü onu kolları arasına aldı. Ali ona sarıldı. İkisi ağlamaya başladılar.
-Mesut sessizce herkesten uzak uçurumun ucuna gidip oturdu. Herkes ağlıyordu ama o sadece duruyordu. Hissizleşmişti sanki. Elinde Hakan'ın bıraktığı kayıt cihazı vardı. İkinci kaydı hazırlayıp kulağına yaklaştırdı.
"Güneş battı batacak gibi. Önümden son Ada vapuru kalkmak üzere. Hiç yetişemezdik şu vapura iş çıkışlarında. Sen de bana hep söylenirdin, 'Hakan ne olurdu biraz daha hızlı olsaydın bak yine kaçırdık' diye. Sen her seferinde söylenirdin ama ben bir türlü hızlı olamazdım. Ama bak bu sefer yetiştim. Sen gelince de yetiştireceğim seni, söz.
Hava iyice soğudu. Sen sevmezsin böyle soğuk havaları bilirim. Hemen üşür, kızarır o güzel burnun. Şimdi ellerin de buz gibi olmuştur kesin. Ben de yokum yanında, kim tutacak elini ısıtacak, okşayacak... Ya da kim beni sinir etmek için üşümüş ellerini sakallarımda gezdirecek? Ellerini özledim be Aylin. Dudaklarımda gezdirip beni deli ettiğin o narin parmaklarını özledim. Gel de ısıtayım seni güzelim, sarayım kollarımla. Yeter ki gel."
...
-Hüsnü de Mesut'un yanına oturmuştu.
Mesut: Bak (kaşıyla işaret etti) karşıda. Son ada vapuru. (gülümsedi)
Hüsnü: ...
Mesut: Kim götürdü bizim kardeşimizi? Bu vapur mu, yoksa bu deniz mi? Bu sıçtığımın denizi mi aldı kardeşimi benden?
Hüsnü: Canı çok yanmış mıdır? Canı da çok tatlıdır delinin (ağlarken güldü). Hatırlıyor musun bir kere parmağına iğne batırdın diye bir hafta konuşmamıştı seninle. (eliyle göz yaşını sildi)
Mesut: Hatırlamam mı, keçinin teki işte.(gülerken birden yüzü düştü) Tekiydi.... Usta?
Hüsnü: Hı?
Mesut: Gitti mi şimdi gerçekten? Canımın yarısı gitti mi?
Hüsnü: Bizi bırakmayacaktı o, söz vermişti.
Mesut: Bırakmayacaktı.
---
part 1 sonu.