• Gary, India ~ 13/12/2010 ~ 22:30
Koluma sımsıkı yapışmış "Burdan gitmek istiyorum." diyordu. Gözyaşları karanlıkta parlıyordu. Ona hiçbir şey söyleyemedim. Teselli bile edemiyordum çünkü ne olacağını bilmiyordum. En az onun kadar korkuyordum. Buradan kurtulmak istiyordum. Eve gitmek istiyordum. Eğer bir şansım daha olsa çok daha iyi bir kız olurdum...
• Los Angeles, California ~ 2014 (Şimdi)
"Gazeteyi içeri al!" diye seslendi babam. Kapının önündeki gazeteyi alıp ona götürdüm. "Hala kayıp ha?" İfadesi şaşırmış gibiydi. Biz bu haberleri 4 senedir her gün gazetelerde görmeye alışmıştık ama babam aynı durumda değildi. O 4 senedir yurtdışında olduğundan o kadar alışkın değildi. Alışmak hiçbirimiz için kolay değildi. Ayrıca aramızda hala alışamayanlar olduğunu söylemek yanlış olmaz. Benim gibi mesela. O gece birlikteydik. Katie'nin kaybolduğu gece beraberdik. Gidişi gözlerimin önünden hiç gitmedi. Kaçışı. Birdaha da geri dönmedi. Onu son görenler bizlerdik. Lucy ve ben. Evet, tüyler ürpertici.
Babam, yokluğunda ne tür gelişmeler olduğunu merak edecekti ve bunları konuşmak isteyecekti. Katie'nin kayboluşu da bu gelişmelerden birisiydi bu yüzden bu konuşmayı yapmaya niyetim yoktu. Artık bunalmıştım! Yaptığım her şeyde, gittiğim heryerde birşeylerin sürekli Katie'yi ve o geceyi hatırlatmasından bıkmıştım. Suçluluk duygusu hissetmekten de bıkmıştım. Onu o gece oraya götürmesem bunların hiçbirisi olmayacaktı.
Telefonum çalmaya başladı. Lucy'di.
"Hey Jess! Dışarı gelsen iyi olur. Seni bekliyorum. ACELE!" Sesinde alışık olmadığım bir telaş vardı. Kapının önüne fırlattığım çantamı koluma taktım, kapının yanındaki konsoldan anahtarlarımı aldım, babama dönüp "Bugün buradaki ilk günün ve baba-kız zamanlarını özlediğini biliyorum ama Lucy'e çoktan söz verdim bile. Okula birlikte gideceğiz. Hatta tam şu an dışarıda beni bekliyor. Üzgünüm." diyip babamın verdiği tepkiyi göremeden kapıdan çıktım. Lucy arabasını yolun kenarına çekmiş beni bekliyordu. Yanına gittim, camdan içeri kafamı uzatıp "Ne bu telaş?" diye sordum.
"Arabaya bin." Lucy'nin yanındaki yerimi aldıktan sonra "Hadi anlat!" diye çıkıştım. Bana birkaç kağıt uzattı ve "O geceyi hatırlıyorsun değil mi?" diye sordu.
Ona soran gözlerle bakmaya başladım. Nereye varmaya çalıştığını anlamamıştım. "Katie'nin kaybolduğu gece.." diye üsteledi.
"O geceyi hiç unuttun mu diye sorsan daha doğru olur."
"Bak, araştırma yaptım. Bulduğum her şey orada yazıyor. İstersen hepsini daha sonra detaylı olarak okursun ama önce özet geçmeme izin ver," dedi. Gerçekten telaşlı gözüküyordu. Beni gittikçe korkutuyordu. "O gece oraya sıradan bir neden için gitmedik ama herkes öyle sanıyor. Kimseye o gece oraya ruh çağırmaya gittiğimizi anlatmadık."
"Ne demeye çalışıyorsun?"
"Bak, bu sana saçma gelebilir, hatta delirdiğimi bile düşünebilirsin ama kardeşime zarar gelmesini istemiyorum."
"Çıkar ağzındaki baklayı!"
"Bak, şu anlattığın hikaye var ya, ruhunu çağırdığımız küçük çocuk. Annesi tarafından öldürülen. Bu efsaneyi araştırdım ve bu çocuğun ruhunu bizden başka çağıranlar olduğunu öğrendim. Youtube'a videolar yükleyip, bloglara kendi hikayelerini yazmışlar. Tamam birkaç macera tutkunu kişinin internete yazdığı şeylere inanmanın saçma olduğunu söyleyeceksin ama o gece olan her şey gerçekti. Yaşadıklarımız, gördüğümüz her şey. Bu konuda aynı fikirdeyiz değil mi?"
Zorla yutkunup başımla onu onayladım ve sonra devam etti: "Ve o şeyin ruh ya da herneyse, kardeşimi istediğini de gördün değil mi?"
Bu sözünü de istemeden onayladım.