Hastanenin soğuk ve kalabalık koridorunda ilerliyorum. Beyaz önlüğüm ve uzun boyumla herkesin bakışlarını üstümde hissedebiliyorum. Önünüze dönün, ne bakıyorsunuz diyesim var ama demiyorum tabii. Diyemeyeceğimden değil, kavga çıkarmak için fazla üşengecim bugün.
Sonra hemen yanımda bir ses duyuyorum, "Bensiz nereye gidiyorsun?"
Bunu diyen kişi Kim Junmyeon. Kendisi benim bu hastanedeki tek arkadaşım, herkese önem veren bir tip. Ayrıca jinekoloji* uzmanı. Benim kadar ünlü olduğunu söyleyemeyeceğim fakat başarılı bir doktor. Kişisel özelliklerimizin uzaktan yakından alakası yok, fakat nasıl oluyorsa iyi anlaşıyoruz.
"Hiçbir yere, yanımdasın işte." Omuz silkerek söylediğimde onun bana her zaman ki bıkkın bakışlarını attığını hissediyorum. Ama hiçbir şeyi umursamadığım gibi bunu da umursamıyorum, alıştım artık.
"Şu genç kızın sana randevusu vardı diye hatırlıyorum, geldi mi?" Sorduğu soruyla olduğum yerde durup kaşlarım çatılırken ona dönüyorum, "Sen beni mi takip ediyorsun? Sapık herif."
Junmyeon etraftakilerin duymuş olabileceği ihtimaline karşı bana sinirle bakıp koluma güçsüzce vuruyor, sonra diyor ki, "Koridorun ortasında neler diyorsun yine?" Sinirli bakışlarını üstümden çekmezken yavaş adımlarla tekrar ilerlemeye başlıyoruz.
"Her gün kadınlarla uğraşan ben değilim." Bunu yine düz bir ifadeyle söylerken ben, o oflayarak benden kurtulmak istermişcesine adımlarını hızlandırıyor. "Bunları doktor olduğum için yaptığımı biliyorsun." Sözünü bitirdiğinde kafamı sallayarak yüzüme küçük bir sırıtma yerleştiriyorum.
Hastaneden bahçeye çıktığımızda bizi rüzgarlı hava ve ısıtmayan güneş karşılıyor. Ben boş bir masaya ilerlerken, Junmyeon ikimize içecek bir şeyler almaya gitti. Bense boş masaya oturuyorum.
Ardından Junmyeon'un bahsettiği genç kız geliyor aklıma. Bugün randevuya gelmedi, sorumsuzun teki olsa gerek, diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Ama aslında dışarıdan görseniz bayağı sorumlu ve tatlı biri olduğunu sanacağınız bir tipi var. Peki kim bu kız, diyeceğinizi biliyorum o yüzden açıklayayım: Üçüncü evre bir akciğer kanseri var. Anlayacağınız dilden, durumu bayağı kötü. Önümüzdeki ay dördüncü evreyi bulur diye düşünüyorum. Açıkçası kızın ismini bilmiyorum, çünkü hiç dikkat etmedim. İnsanları kimliklerinde yazan isimlerinden değil, raporlarında yazan hastalıklarından hatırlıyorum çünkü.
"Bu senin filtre kahven, bu da benim sütlü kahvem. Her gün olduğu gibi." Junmyeon'un sesiyle kafamı kaldırıyorum çünkü yine düşüncelerime dalmışım. Ardından kahveyi alıyorum elime. Parmaklarım ısınırken söylüyorum, "Genç kız randevuya gelmedi. Sanırım ya çok unutkan, ya da öldüğünü bilse de umurunda değil. Sorumsuzun teki." Düşüncelerimi aynen aktarıyorum kelimelerime, sonra kahvemi yudumluyorum.
"Öyle deme ya," diye sözüne başlıyor Junmyeon, her zaman ki gibi olaylara iyi bakan bir tavırla. "Belki başına bir şey gelmiştir. Belki son günlerini güzel geçirmek istiyordur."
Dediğiyle omuz silkip gözlerimi deviriyorum. "Ben de günlerimi güzel geçirmek istiyorum fakat seninle soğuk ve boktan bir masada oturup bu tatsız kahveyi yudumlarken sorumsuz bir hastanın muhabbetini yapıyorum."
Junmyeon bana bıktım artık gibisinden bakışlar atıyor. Kahvesini eline alırken usançla söylüyor, "Hiçbir zaman olumlu düşünmeyeceksin, değil mi?"
"Hem de hiçbir zaman." diyorum dudaklarımı büzerken. Sonra dakikalar birbirini kovalıyor. Arada bir şeyler atıştırıyoruz, ardından yanıma bizim çaylak doktor Do Kyungsoo geliyor. "Bu hal ne?" diye ilk konuşan ben oluyorum.
"Ya şu yetmiş yaşındaki hala hastalığını anlayamadığımız adam var ya, daha demin nöbet geçirdi. Ne ilaç vereyim ben buna?" Yorgun gözlerini bana çevirerek söylediğinde masaya yaklaşıyorum. Sonra da düşünüyormuş gibi yapıp omuz silkiyorum. "Ne bileyim ben, dahiliye doktoru sensin. Ne diye bana soruyorsan, sanki bana bağlısın."
Kyungsoo bana hala alışamadığından şaşkınca bakıp diyor, "İyi de ben harbiden sana bağlıyım?"
"Bu bir aşk itirafı mıydı?" Ağzımı bir karış açarak ona bakıyorum. Tam lafını söyleyecekken ayağa kalkıyorum ve saate bakıp tekrar ona dönüyorum. "Adamın eline grip ilacı tutuşturup eve gönder."
Arkamı dönüp adımımı atıyorken "Nasıl ya? İyi de adam sürekli kusuyor." demesiyle gözlerimi ona doğru deviriyorum. "Hangi akılla ona antibiyotik verdin acaba, merak ediyorum. Adam sadece midesini üşütmüş, sen bağışıklık sistemini bozuyorsun. Öldüreceksin lan adamı. Sal gitsin." Tekrar kapıya doğru ilerlemeye başlamışken Kyungsoo'nun donup kaldığını varsayıyorum.
Binaya girdiğimde hastane kokusunu ciğerlerime çekiyorum. Odama doğru ilerlemeye başlarken yine herkes bana bakıyor. Bu arada, size biraz Kyungsoo'dan bahsedeyim. Kendisi yirmi altı yaşında bir çocuk. Bu cümle size mantıklı gelmeyebilir, fakat Kyungsoo'nun gerçekten çocuktan farkı yok. Tıpı geçen sene bitiren bu çocuk, şu an dahiliyede stajını tamamlamaya çalışıyor. Eli böyle şeylere çok yatkın, ileride başarılı bir doktor olacağını sanıyorum.
"Beş dakika geciktiniz." diye kesiliyor düşüncelerim. Sonra sesin kaynağı karşımda beliriyor. Önümdeki kadının adını bilmediğimden hiç aldırış etmiyorum ve odama girip arkamdan geldiğini varsayıyorum. Kadın masanın karşısındaki koltuğa benden önce geçiyor, ben de masaya oturuyorum.
"Son günlerde kusuyorum, durduk yere dengemi kaybedip düşüyorum ve bacağımda uyuşmalar hissediyorum." diyor kadın, zar zor duyduğum bir sesle. Bayağı da üzgün görunüyor, bense boş boş bakıyorum kadına. Sonra kadının bacak kaslarının seğirdiğini fark ediyorum. "Uyuşturucu kullanıyor musunuz?"
"Pardon?" Sinirli bir şekilde karşılık veriyor kadın. "Ayıp olmuyor mu?"
"Tıpta ayıp yoktur adını bilmediğim hanımefendi." Göz devirerek tekrardan bir soru yöneltiyorum, "Radyasyona maruz kalıyor musunuz?"
Kadın biraz daha bana sinirle baktıktan sonra biraz düşündü ve konuşmaya başladı, "Büyük bir ofiste çalışıyorum ve etrafımda bir sürü elektronik alet var. Onların dışında bir radyasyona maruz kalmıyorum."
Başımı sallayarak masanın etrafında dolanıp sandalyeye oturuyorum ve bir kağıda bir şeyler karalayıp kadına uzatıyorum. "Bu doktoru bulup beyin ameliyatı için tarih isteyin."
Kadın şaşkınlıkla bana bakıyor ve kekeleyerek söylüyor, "İyi de... neden?"
Kadına yaklaşarak alayla gülümseyerek kollarımı bağlıyorum. "Tebrikler, tümörünüz var."
+
*jinekoloji: kadın hastalıkları ve doğum ile ilgilenen bilim dalı. junmyeon'un uzmanı olduğu bölümdür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heavydirtysoul, park chanyeol
Short Storykimseyi umursamayan chanyeol'ün kimsenin umursamayacağı hayatı. çok sevdiğim house md dizisinden esinlenerek yazıldı.