Bölüm 15: İlk

949 41 43
                                    

Bölüm Şarkısı: Groove Armada - Think Twice

Multimedia: Mathew

***

Kapıyı açınca karşıma Mathew'in çıkmasını hiç ama hiç beklemiyordum. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Onu içeriye bile davet edememiştim. Gerçekten böyle bir şeye hazırlıklı değildim.

Ağzımdaki pudingi yutmayı akıl edebilmiştim sonunda. Muzlu puding boğazıma dökülürken "H-hayır beklemiyordum. Sen...sen gelsene. Ne oldu?" kurabileceğim en saçma cümleleri kurdum. Hatta bir cümle bile kuramadım. Fazla takılmadı ve içeri girdi. 

"O kim?" diye soran ses Emma'ya aitti. Kulağımda bir telefon olduğunu bile unutmuştum. Emma bana seslenmeseydi öyle de kalırdım. 

"Ben seni arayacağım."

"Bekle! Kim?"

"Mathew geldi." derken hala bunun olduğuna inanamıyordum.

"Mathew mi? Emin misin? O mu geldi?"

"Deli misin Emma? Mathew geldi dedim."

"Pekala. Onu göndermelisin."

"Neden bunu yapacakmışım?" Mathew dinlemiyormuş gibi bakışlarını evin içinde dolandırsa da kulağının bende olduğunu biliyordum.

"Dediğimi yap sen, gönder onu." Bazen gereksiz konuştuğunu kabul etmeliydim.

"Bunu yapmayacağım, Emma." dedim ve telefonu kapattım. Telefonu elime aldığımda ekrana puding bulaştığını gördüm. Umarım bozulmazdı, bununla ilgilenecek durumda değildim.

"Ne için geldin? Yani..demek istediğim, bir sorun yok değil mi?" son günlerde bu soruyu çok soruyordum.

"Ehm... Sana bir şey vermeye geldim, sana ait bir şey."

"Nedir? Çok mu önemli?" diye sordum. Ne olabilirdi ki? 

"Ah, bilmem. Unuttuğuna göre değersiz bir şey, tokanı benim evimde unutmuşsun."

"T-tokamı mı?" diye sorarken kekeledim. "Ne?"

"Belki ihtiyacın olabilir diye düşündüm. Siz kızlar terlediğinizde saçınızı toplarsınız....ve şimdi de bilirsin, hava sıcak. Terleyebilirsin diye düşündüm." 

Buraya gelmek için bahane ürettiğini düşünürsem, erkenci mi davranırdım?

"Oh, teşekkürler. Çok düşüncelisin."

"Önemi yok gerçekten." Öyle olduğuna emindim. Elimle salonun olduğu kısmı göstererek "Geçsene." diye teklif ettim. Birlikte sessizce yürüdük. Koltuklara oturduğumuzda "Kimse yok mu?" diye sordu.

"Annemler dışarıda, yalnızım."

"Ah, öyleyse gitmeliyim. Senin için sorun olmasını istemem." ayağa kalktığında refleks olarak bileğini tuttum ve gözlerini, tuttuğum bileğine indirmesi ışık hızındaydı. Elektrik çarpmış gibi elimi geri çektim.

"Kesinlikle sorun değil. Otur, lütfen." gülümsemeye çalıştım. Neden yanaklarım kızarıyordu? Ağzımın içindeki ateşi hissediyordum.

Geri oturdu ve elini aşağı yukarı, bana doğru hareket ettirerek "Sarı rengine bir takıntın mı var?" diye sordu. Gözlerim direkt bedenimi tararken "Ne?" diye sordum.

Aman Tanrım! Ben mahvoldum, hoşlandığım çocuğun önünde çizgi film karakterli taytımı giyiyordum. Daha kötü ne olabilirdi ki? Mathew gittikten sonra kesinlikle bu taytı yakmalıydım.

Good Girl Gone Bad (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin