~Rose~
Nereye gittiğimi bilmeden gidiyordum. Sadece uzaklara, çok uzaklara. Ve evet, ilk defa ailem umrumda değildi. Ama sanırım kısa sürecekti.
~Yazar~
Rose, nereye gittiğini bilmeden yürüyordu. Jimin ise uzaklara, çok uzaklara gittiğini düşünüyordu. Çocukken babasına verdiği söz aklına gelmişti.
'Eğer olurda bir gün yanımda olamazsan baba, sana gök kuşağında ulaşacağım.'
Demişti. Ve şu an her zaman dertleştiği kişinin, babasının yanına gidiyordu. Ama sonra durdu ve döndü. Neden böyle olmuştu? Ölüm daha zorken, şimdi nefes almak neden bu kadar baskılı geliyordu ki? Annesi, babası yetmezmiş gibi, bu duyguda neyin nesiydi? Ve gerçekten neden Rose'ye kötü davranamıyordu? Kötü çocuk Jimin, neden yapamıyordu? Hayatın attığı tokadı her zaman hayattakilere atardı. Ama şimdi ne oldu da atamadı? Sanki... Sanki tekrar tokadı hissedecekmiş gibiydi.
Rose... Dünya dardı ona. Boğuluyordu, hırçın Rose, karşı koyamıyordu. Hislerini ve duygularını kontrol edemiyordu. Sanki bir çekişmede, köprüde kalmıştı. Bir yanı farklı, öte yanı farklı söylüyordu. Hatta ailesi için yaşadığını düşünüyordu şimdide. Çünkü hep 'ailem için' diyordu. Ama sanki şu an ölse ailesi yokmuş gibi gelirdi. Rose'ye ne oluyordu?
Jungkook... Onun için bir çekişmeydi hayat sanki. Biri arkadaşı, biri ise ilk günden beri aşık olduğu kızdı. Ortada kalmıştı. Aşk ve arkadaşlık arasında kalmıştı. Jimin, kötü gününde de iyi gününde de hep yanında olmuştu. Hem üzüntüsünü, hem de sevincini paylaştığı dostuydu. Ama bir diğeri ise onun ilk görüşte aşık olduğu kızdı. Kalbi parçalanıyordu. Ölmek umrunda dâhi değildi, ama yapamazdı. Onun için aşk, onun için arkadaşlık paha biçilemezdi.
~Rose~
Yürüyerek yine okula gelmiştim. Neden kimse beni anlamıyor? Neden kurtlara kapılan kuzu ben oluyordum da, kaptıranlar değil ve ben üzülüyorum? Neden hep böyle oluyordu?
Kendi kendime düşünürken okula geldiğimin farkına vardım. İçeri girdim. Bazısı alay ediyor, bazısı da dün olanlar hakkında konuşuluyordu.
"Hoş geldin Chaeyoung." dedi Kang Chul.
"Hoş buldum." dedim gayet soğuk bir şekilde. İnsanlarla dost olmayı severdim, ama tanımadığım insanlarla pek de samimi olmayı sevmezdim.
"Bu gün de piyano çalacak mısın?" dedi heyecanla.
"Neden olmasın?" dedim tebessüm ederek.
"Peki, müzik okuluna gidecek misin?" dedi merakla. Ne çok soru soruyordu bu?
"Bilmem?" dedim iç çekerek. Sonra karşıdaki Jimin tayfasına baktım. Onlar da bana bakıyordu ve bana bakarak birşeyler konuşuyorlardı.
"Ama belki giderim." dedim devam ederek.
"Senin gibi birisini bu okul kaybederek çok pişman olacak." dedi, sesinde imalı kelimeler vardı.
"Sanmam." dedim ve sonra yürümeye başladım, birkaç soru daha taşıyamazdım.
"Hey, Chaeyoung. Pardon, EZİK!" dedi Seokjin ve gülmeye başladı, ona katılanlar da vardı tabiki.
"Ne var?" dedim durup onlara dönerek. Normalde duymamazlıktan gelerek kendimi ezdirirdim. Ama artık öyle olmayacağım.
"Sen, bana mı cevap verdin?" dedi Seokjin, şaşkınlıkla.
"Şaşırılacak ne var bunda?" dedim göz devirerek.
"Oh my Got, ezik Park Chaeyoung dile geldi." dedi Taehyung alaycı bir tavırla.
"Komik olduğunu mu düşünüyorsun?" dedim, onu bozarak. O sırada herkes gülmeyi kesti ve Taehyung'a döndü. Jimin'e baktığımda hiç bir tavır vermiyordu?
"Her neyse, sizinle uğraşacak vaktim yok. Görüşmemek üzere." dedim ve yapmacık bir şekilde gülümsedim. Herkes gibi onlar da şaşkınlıkla bakıyordu. Ama artık buydum ben.
Sınıfa girdim, benim arkamdan da Soo-Min hoca girdi.
"Evet Chaeyoung, müzik odasına gidiyoruz. İstersen enstrüman çalabilirsin." dedi içtenlikle.
"Siz nasıl isterseniz." dedim gülümsemeyle. Sonra yüzü ciddi bir hâl almıştı.
"Sana dediğim okul, gidecek misin?" dedi merakla. Ben de ciddileştim.
"Daha ailemle konuşamadım, ama sanırım... Evet." dedim istemsizce, gitmezsem de burada ki eziyetlere katlanamazdım. Hem zaten orada kendime yeni bir hayat kurabilirdim.
Ders bitmişti, son ders olduğu için herkes gitmişti. Ben, müzik odasında kalıp biraz daha çalışmak istiyordum. Bu yüzden anneme okul telefounundan haber verdim ve burada olacağımı söyledim.
'Gerçekten gitmeli miyim? Yoksa... Kaçmak mı niyetim? Ama ben daha kaldıkça ölüyorum, dayanamıyorum. Duygusalmıyım? Hayır, duygularım yok! Sadece katlanmaya çalışıyorum. Bu zamana kadar hep ailem için katlandım ve hep ailemi düşündüm. Ama şimdi... Artık Chaeyoung Rose olacaktı. Rosenna Park olacaktım.'
Ben bunları düşünerek çaldığım için ne ara bitmişti hiç hatırlamıyorum. Ama bitirdiğimde alkış sesleri geldi.
Arkama döndüğümde Jungkook olduğunu fark ettim. Ah, tanrım. Bu çocuğun derdi ne?
Hafifçe tebessüm ettim ve konuştum.
"Ne zaman geldin?" dedim başımı döndürerek. O da yanıma kadar geldi ve karşı taraftan bir yere oturdu.
"Başından beri." dedi tebessüm ederek.
"Hımm, peki." dedim.
"Nereye gideceksin?" dedi. Ne? Nereden biliyor ya?
"Nereye?" dedim merakla.
"Bilmiyorum, ama hem kalıp, hem de kaçmak falan diyordun?" dedi merakla.
"Ah, şey... Müzik okuluna gideceğim. Eğitimimin kalanını orada geçireceğim. Zaten burada iyice adapte olamıyorum." dedim sıkıntılı bir biçimde. O da başını eğdi ve sanırım ne demek istediğimi anladı.
"Anlıyorum," dedi. Aslında hiçbirşey anladığı yok.
"Müzikte iyi olduğunu gördüm. Ama bu kadar iyi olacağını düşünmezdim. Peki ne zaman gidiyorsun?" dedi, merakla. Gitmemi çok istiyordu sanırım.
"Bilmiyorum, Soo-Min hoca daha söylemedi. Zaten önce seçmelere katılmam ve kazanmam lazım." dedim.
"Umarım kazanırsın." dedi, ama sesinde hiçte öyle bir hâl yoktu.
"Neyse, ben gideyim." dedim ve ayaklandım. O sırada kolumu tuttu.
"Rose, gitme." dedi.
"Nereye? Seçmelere mi?" dedim anlamasızca.
"Hayır, hiç gitme. Seni seviyorum..." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EZİYET | RosMin [Düzenleniyor]
Fiksi PenggemarOkulun Badboy'u olan Park Jimin ve eziyet ettiği kız Park Chaeyoung. Daha doğrusu Park Roseanne. İkisinin nefretten aşka dönüşeceği masalı dinlemeye hazır olun... •Kapağın tüm hakları Lilith'in Tasarım Marketi'ne aittir.