Malfoy Malikanesi Mahzenleri
Draco zamanın ucunu kaçırmıştı. Bu deliğe kapatıldığında, ölüm yiyenler tarafından sık sık ziyaret edilmişti. Teyzesi ve eniştesi sorgulamaya gelmiş, epey işkence ettikleri halde ağzından laf alamamışlardı. Sonra bir kaç kişi daha gelmişti, Dolohov, Nott, hangisi olduğunu hatırlayamadığı bir Lestrange. Sonuç değişmemişti, geriye Draco'dan bir kabuk kalmıştı ama konuşmamıştı.
Son ziyaretçisi ise Lucius Malfoy olmuştu. Tahmin ettiğinin üzerine kağıt üzerindeki babası üzerinde crucio denemeleri yapmamıştı. Ne kadar büyük bir hayal kırıklığı olduğundan bahsetmişti sadece. Bir piç olmasına rağmen nasıl yüce gönüllülük gösterip evladı olarak kabul ettiğini, ailesinin adına layık gördüğünü ama onun bu ihsana karşılık babasını gururlandırmak yerine, bulanık bir fahişenin peşine düşüp nasıl da Malfoy ailesine ihanet ettiğini söylemişti. Sanki Draco'nun umrundaymış gibi.
Hücresi güneş ışığı görmediği için, bir süre sonra günleri hesaplamaya çalışmaktan vazgeçmişti genç adam. Hücre kapısındaki ufak kapaktan günde bir kez yemek bıraktıklarını düşünüyordu, ancak yemeyi reddettiği için getirmeyi bırakmışlardı. İlk zamanlar suyu içiyordu, hücre nemli ve serin olmasına rağmen su ihtiyacı duyuyordu nedense. Ancak sonraları o his de kayboldu. Bir zamanlar, insanların susuz bir hafta yaşayabileceğini okumuştu. O yüzden son bir haftasını yaşadığını umuyor ama ne yazık ki, biri çıkıp zorla su ve ne olduğunu anlayamadığı iksirler içiriyordu ve geri sayıma baştan başlamak zorunda kalıyordu.
Hermione'yi tedavi etmeye odaklandığı dönemde, kendisi de nispeten sakin bir hayat sürüp her öğünde kızla birlikte sofraya oturduğundan, yakalandığı sırada kilosu ve gücü yerindeydi. Bedeninin stokları tükenip de, derisi kemiklerine yapışmaya başladığında, gücünü bir süre daha korumuştu ancak sürekli maruz kaldığı yoksunluk nedeniyle gücüyle beraber aklı da çökmeye başlamıştı. Dış uyaranlardan uzun süre izole olunduğunda, kalıcı zihin hasarı kaçınılmazdı. Draco'nun deliliği düşündüğü yoktu. Tek derdi, aklını tamamen kaybetmeden önce yetersiz beslenmeden ölmekti.
Hücresinin dışında, ölmesini istemeyen biri vardı, annesi. Narcissa Malfoy'un oğlunu ziyaret etmeye izni yoktu, onu görmeye yeltenmesi, ikisi için de ölüm fermanının imzalanması demekti. Herkese oğlunun reddettiğini, ondan utandığını söylemiş, ancak gizliden gizliye ev cinlerinden Voldemort'a değil de, Malfoy ailesine sadık olanlardan biriyle anlaşmıştı. Cin, fırsatını buldukça, Draco'nun hücresine yemek bırakmakla sorumlu ölüm yiyen her kimse, ona imperio yapıyor, içeri girip su ve işkencenin etkilerini hafifletecek iksirler vermesini sağlıyordu. Ölüm yiyenler bildiklerini öğrenmenin bir yolunu bulmak için hayatta tutmaya karar vermişlerdi genç adamı, bu nedenle Draco'nun çoğu mahkumdan daha iyi muamele gördüğü kesindi ancak o iksirler olmadan, süpürge dolabından daha büyük olmayan küflü hücrede iki ay dayanması imkansızdı.
***
"Yakalanmayı nasıl becerdin? Seni daha zeki sanıyordum evlat." dedi Severus Snape.
Ülke dışındaki görevi sırasında Yoldaşlık'taki sızıntısından Draco'nun yakalandığını öğrenmiş ve verilen işi tamamladığı yalanı ile İngiltere'ye dönmüştü. Haberi ilk aldığında, Draco'nun gizli sığınağında basıldığını düşünmüştü ve morali oldukça düşmüştü. Eğer yakalandıysa, Draco çoktan ölmüş olmalıydı.
Ancak, karargaha vardığında Draco'nun bir süre işkence gördükten sonra konuşmadığı için unutulduğunu öğrenmişti. Narcissa ile kaçamak bir kaç konuşmadan sonra yerini öğrenmiş ve soluğu yanında almıştı.
"Bana evlat deme, zamanında annemi becermiş olman seni babam yapmaz. Gözümdeki yerin sperm donöründen daha düşük."
Severus Snape hoşnutsuzlukla yüzünü buruşturdu, tek oğluyla arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Şu savaş sürdüğü sürece de olmayacaktı. Kimi kandırıyordu ki? Savaş sona erip, ikisi de hayatta kalmayı başarsalar bile, baba-oğul olmak için çok geç kalmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTESİ & DrAmİoNe (Tamamlandı)
FanficSavaşın, pişmanlığın, ölümlerin, yasakların, hüzünlerin de ötesinde bir aşk hikayesi. Seçimler, yanlış seçimler, kefaret.