18

1.9K 160 165
                                    

Let' s raise a glass.
(Haydi bir kadeh kaldır!)

~

Simsiyah bir sarayla karşı karşıyaydık. Doğruyu söylemek gerekirse saray fazla büyük ve görkemliydi. Bu sıradan bir savaş olmayacaktı.

En önümüzde Ares kapıya yaklaşıp büyülü sözleri söylemişti.

"Gina neu foro di maro. Gina neu henna fi jaro."
*Tüm ırkların sol avuçlarındaki yarığı ve ışığı ortaya çıkarır (bir nevi sembol, her ırkın farklı sembolü var).

Sol avucumda hissettiğim yanma ile bakışlarım elime dönmüştü. Ares' in mırıldandığı büyü bittiğinde elimde bir sembol vardı ve şekillerin arasından ışık yayılıyordu.

Kapı açıldığında karşımda asker beklerken fazlaca yaşlı hatta ayakta zor duran bir kadın görmüştüm. O da kimdi?

Hepsi saygıyla eğildiğinde sebebini anlamaya çalışıyordum. Yaşlı olduğu için mi eğiliyorlardı. Yaşlı kadının bakışları beni bulduğunda derince gülümsemişti. Bende gülümseyişine karşılık verdiğimde kesik kesik ama gür sesiyle konuşmaya başlamıştı.

"Demek o artık aramızda Ares. Beni bilgilendirmeliydin. Bu genç oğlanla daha erken tanışmalıydık."

"Evet Zdolaa. Sonunda dünyadan döndü ve aramızda. Aramıza katılalı çok uzun bir süre olmadı ama doğruyu söylemek gerekirse uzun zaman olsa bile getirmezdim. Sebepleri biliyorsun."

Yanıma adımlamaya başladığında gözlerim büyümüştü. O gerçekten kimdi? Aurası çok güçlüydü ama kim olduğunu bilmiyordum.

Kırışık ellerini uzattığında tutmuştum. Şu an fark ediyordum. O görme engelliydi. Ama benim nerede olduğumu nasıl bildi. Sadece ben ayaktayken beni nasıl gördü.

"Merhaba genç oğlan. Ben Zdolaa (En Güçlü Kahinlerdendir. Kuyusu ile bilgilendirilir. Zekidir.)"

Gözlerim büyümüştü. O ünlü kahin Zdolaa bu kadın mıydı?

Hemen saygıyla eğildiğimde omuzlarımdan tutarak kaldırmıştı. Ellerinden birini başıma birini de kalbime koymuştu. Gözlerini kapattığında istemsiz benim de gözlerim kapanmıştı ve ne?...

Onun zihnindeyim. Aklında ne varsa benim aklımda. Ama bu nasıl olur? Zihni çok gürültülüydü. Her yerden farklı farklı sesler geliyordu. Bu sesler arasında delirmemesine şaşırmıştım.

"Ben zaten deliyim evlat."

"Ah- ben çok özür dilerim. Öyle demek istememiştim. Gerçekten."

Kalbimin üzerindeki eliyle başımdaki elini hareket ettirerek okşamıştı olduğu yeri.

"Kalbin de zihnin de çok masum. Kandırılman o kadar kolay olur ki. Tıpkı annene benziyorsun. Annen de senin gibi. Ama kız kardeşin aynı baban değil mi? Ah o kız. Yanına gittiğiniz an söyleyin ve yanıma gelsin olur mu?"

Yanımdan uzaklaştığında derin bir nefes almıştım. İstemeden nefes almayı unutmuştum çünkü.

Belimdeki kollar ile başımı çevirdiğimde Jungkook olduğunu görmüştüm.

"Bu gece burada Zdolaa' nın malikhanesinde sabahlayacağız. Aynı odada kalmaya ne dersin"

Yüzünde çok sinsi bir sırıtış vardı. Bir nebze, sadece bir nebze tırsmıştım. Ama belli etmemeliyim, çünkü ben havalıyım.

"Olur."

Boynuma dokundurduğu dudaklarını oynatıp çeneme kadar sürdürmüştü öpücüklerini. Belimdeki elini ellerim arasına alıp malikhaneye doğru yürümeye başlamıştım arkamda onunla beraber.

Centuries-Old Loneliness 'TAEKOOK'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin