Yargıç, konuşmaya kaldığı yerden devam ederken gözünü kapıdan ayırıp masadaki boş kadehlere dikti Hebe. Kendisini kurtaracak bir gelişme beklemek, fazlasıyla aptalcaydı.
Karar açıklanırken yeni bir gürültü yükseldi kapıdan ama bu sefer bakmadı. Bir süre sonra sesler iyice yükselince yaşlı yargıcın konuşması yine bölündü.
Dışarıdaki kargaşanın nedeni her neyse, umursamadan kadehleri izlemeye devam etti. Bir an önce buradan çıkıp gitmek istiyordu, hava git gide daha ağır gelmeye başlamıştı.
Sakin kalmak için çabalarken kapının açılma sesini duydu ve birinin kesik kesik alıp verdiği solukları. Sonra bir karaltı savruldu içeri doğru. Aslında neler olduğunu merak etmiyordu ama yine de gönülsüzce dönüp baktı karaltıya.
O an dünya, tekrar dönmeye başladı. Gözü hayretle sonuna kadar açıldı, tabi ağzı da öyle ve dudaklarından boğuk bir fısıltı döküldü.
"Hırsız!"
Gözünü kapatıp açtı ve gördüğü şeyi, tasdiklemek için tekrar baktı. Oydu işte, hırsızın ta kendisiydi. Yerde boylu boyunca uzanmış, sarımtırak gözleriyle kendisine bakıyordu.
"Neler oluyor burada?" diye sordu yargıç. Önce, kapıdaki muhafızların elinden zorla kurtulup yere kapaklanan adama sonra da bakışlarını ona kenetlemiş, bir şeyler fısıldayan Prenses'e baktı. Hebe, gerçekçi bir açıklama ararken hırsız öne attı kendini ve sitemkâr bir tavırla çıkıştı.
"Bu muhafızlar nasıl kaba insanlar böyle? Yarım saattir onlara bu toplantıya davetli olduğumu anlatmaya çalışıyorum. Hayatım, yoksa geleceğimi kimseye söylemedin mi?"
Adamın Hebe'ye hitaben yaptığı konuşma üzerine masadaki bütün gözler ikisine çevrildi. Hırsız onlara dönüp sırıttı ve yattığı yerden doğrulurken "Merhaba!" dedi.
"Sizinle böyle tanışmak istemezdim ama Prenses, fazla heyecandan geleceğimi söylemeyi unuttu sanırım."
Kendisini onaylamasını isteyerek Hebe'ye baktığında genç kadın, afallamış bir halde başını salladı ve masadaki meraklı gözlere yalancı bir gülümseme gönderdi.
"E-evet sanırım unuttum."
Masadakiler, tatmin olmamış sorgulayıcı bakışlara devam edince ayağa kalktı hırsız ve hala şokta olan Prenses'in yanağına ufak bir öpücük kondurup Furina'nın karşısındaki boşluğa oturdu.
"Size kendimi tanıtayım, ismim Nell Arkos, tabi böyle söyleyince tanıdık gelmemiş olabilir, sizi yadırgamıyorum. Bu soyadı, kendi seçimim. Birkaç yıl önce vefat eden Claht Beris'i tanıyorsunuzdur, hani şu armalarında gül figürü olan soylu ailenin son üyesi. Hani şu kel kafalı, buruşmuş suratlı adam."
Masadaki herkes şaşkınlıkla kendisini dinlerken küçük bir kahkaha attı Nell ve Hebe'nin sorgulayıcı bakışlarını görmezden gelip konuşmayı sürdürdü.
"İşte ben, o adamın oğluyum. Yani sandığınızın aksine Beris Hanedanının soyu henüz tükenmedi. Herkes babamı, verimsiz zannediyordu," dediğinde yargıcın solundaki adam kendini tutamayıp kıkırdadı. Bütün gözler, odağını değiştirip ona yöneldiğinde ise utançtan kızarıp bakışlarını mahcupça öne indirdi. Masadakileri etkilemeyi başardığını fark ederek anlatmaya devam etti Nell.
"Evet! Herkes o ihtiyarın sorununun, bu olduğunu zannediyordu. Oysa asıl sorun karısıydı."
Masaya eğilip bir sır verir gibi sesini alçalttı ve anlatmaya devam etti.
"Zira güzel hizmetçisiyle, yani annemle geçirdiği sıcak hatıralarda kısırlık gibi bir engeli yoktu."
Hebe, hırsızın anlattıklarını hayretle dinlerken daha ileri gitmemesi için onun bacağına sert bir tekme attı. Acıyla yüzünü ekşitse de bozuntuya vermedi Nell ve yalanına devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖR KRALİÇE
Historical FictionTarihi Kurgu#1 Her kötü, çirkin ve gudubet değildir. Her iyi de, masallarda anlatıldığı gibi gökten düşmüş bir peri kızı kadar güzel ve eşsiz olmaz. Bazen iyiliği kör bir kadının avuçlarında bulursun. Kimi zaman düzenbaz bir hırsız, asil bir soylu...