***
"Bana bak bunu yemezsen seni..." dudağımı ısırıp tehtidimin devamını düşünmeye başladım. Allah aşkına ben bu koca çocukla ne yapacaktım? Sabahtan beri bir çorba içirememiştim.
"Ne yaparsın beni?" gözlerimi kısıp baktım.
"Isırırım" sahte bir korkuyla kollarını yüzüne tuttu, gözlerimi devirdim.
"Ne olur yapma! Çok korkuyorum" oflayıp çorbayı masaya bıraktım ve önüne düşmüş saçlarını geri itip okşadım. Terlemiş, saçları alnına yapışmıştı. Çok tatlı görünse de kolundan çekip kaldırmaya çalıştım ama kollarım yorgunlukla iki yana düştü. Koltuklara tutunarak kendisi kalkınca kaşlarımı çattım, kalkabilecek durumdaysa neden saatlerdir mızmızlanıyordu?
"Hemen sevinme, çişim geldi ondan kalktım" sinirle kollarımı birbirine bağladım ve çalan zille kapıya ilerledim. Madem ayaklanabiliyordu, tutuna tutuna tuvalete de gidebilirdi herhalde. Kapıyı açınca gelen kuryeye gülümseyip parasını uzattım, tabii ki de Uraz'ın cüzdanından almıştım parayı. Kapıyı kapatıp mutfağa ilerledim ve et sulu çorbayı tepsiye koydum. El becerim sıfır olduğundan çorba hazırlamayı becerememiştim, hastaneden yeni çıkmış sevgilimi zehirlemeye niyetim olmadığı için sipariş etmek zorunda kalmıştım.
Elimde tepsiyle salona geri döndüğümde Uraz yoktu, kaşlarımı çatıp tepsiyi masanın üzerine bıraktım. Banyonun kapısının önüne gidip tıkladım, ses gelmeyince tekrarladım.
"Uraz! İyi misin?" hala ses gelmeyince kapıyı açıp baktım, yoktu. Aklıma türlü türlü senaryolar gelirken hepsini bir kenara itip evi turladım. Ama yoktu. Son olarak bahçeye çıktığımda havuzun kenarında Rex ile oynadığını görüp dolan gözlerim ile oraya koştum hemen. Dizlerimi kırıp önünde eğildim, titreyen dudaklarımla bir bakış atıp sımsıkı sarıldım boynuna. Sarıldığım gibi gözyaşlarım omzuna dökülmeye başladı, çok korkmuştum.
"Yağmur, sen iyi misin?" ona belli etmemek adına gözlerimi silip ayrıldım ondan. Kızgın suratımla bakınca kaşları havalandı.
"Hastaneden çıkalı daha iki saat oldu, iki! Ne işin var senin burada? Hadi kalk, içeri!"
kolundan tutup çekmeye çalıştım ama beni kendine çekti. Bir şeyi de fark etmese şaşardım."Yağmur, ne oldu?" gözlerim tekrardan dolunca ellerini yüzüme koydu.
"Korktum" saçlarımı okşayıp bana baktı tekrar, kaşları çatılmıştı.
"Biri bir şey mi yaptı?" ayaklanacakken koluna tutundum.
"Beni bırakıp gittin sandım" çatık olan kaşları düzelirken bana uzunca baktı. Afallamıştı. Beni tekrar kendine çekip sarıldı. Ben de daha fazla dayanamayıp göz yaşlarımı bıraktım ve bir süre sıkıca birbirimize sarıldık. Beni kendisinden ayırıp yanağımı okşadı.
"Bir daha böyle düşünmek yok, tamam mı?" usulca kafamı salladım. Rex yanımıza geldiğinde onu sevdim, büyüyordu. Bizimle birlikte büyüyordu.
"Çorba yaptım sana, hadi" gözlerini kocaman açıp yutkundu. Haklıydı, ben olsam ben de korkardım.
"Sağ ol, daha yeni bolca dayak yedim" göz devirip ayaklandım, hatırlatmasa olmaz mıydı? Birlikte içeri geçtik ve onu yatağına zorla yatırıp elime tepsiyi alarak yanına oturdum. Kaşığı çorbaya daldırıp üfledikten sonra ona uzattım, tereddüt etse de sesini çıkarmadan yedi. Bu haline gülmeden edemedim, çok tatlıydı.
"Hadi be oradan, bunu cidden sen mi yaptın?" dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı salladım, karizmayı çizdirmemek lazımdı.
"Hayatta inanmam" güldüm, güldük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
petrichor | ANI SERİSİ •TAMAMLANDI•
Teen Fiction"Ona her baktığımda, sanki daha önce alevlerin arasındaymışım da bir bakışı içimdeki ateşe yağmur yağdırmış gibiydi." *** "Ödül müsün, ceza mı? Seni her gördüğümde tam buram, sönmüş bir külün alevlenmesi gibi coşuyor" titreyen ellerini yumruk yapıp...