"Sizinle daha önce Alice Harikalar Diyarında hakkında hiç konuşmuş muyduk?"
Harry'nin söyledikleri üzerine amfideki herkes fısır fısır konuşarak gülmeye başladı. Çoğunun ne düşündüğünün farkındaydım. Derse ve Harry'nin her anlattığı konunun arkasından bize sunmuş olduğu bilgi şölenine karşı büyük bir akademik ilgisi olan, sınıfın diğer yarısında olduğu gibi.
Gülüp alay eden kısmın, hepimizin yirmi bir ya da yirmi iki yaşında olduğumuzu söyleyip hala, Alice Harikalar Diyarında hakkında konuşup konuşmadığımızı merak eden öğretmenin varlığını garipsiyorlardı.
Ben ise yanımda oturan Clara ile birlikte derse olan konsantrasyonumu bozmamaya çalışıyordum.
Tabii Harry'i izlemekten bu ne kadar mümkün olabilirse.
Harry, amfideki öğrencilerin genelinin alay konusunun ne olduğunu fark etmişti, ki zaten fark edilmeyecek gibi de değildi. Aldığımız zorunlu derslerin çok büyük bir kısmına o giriyor olmasına rağmen, bizim sınıfın seçmeli derslerine de o geliyordu. Harry'nin koskoca İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde dersine girdiği tek sınıfın benim sınıfımın olması hem ilginç bulduğum hem de her şeyi kendi üstüme alınacak kadar beni manyak etmemesi için kafamı kurcalamasını engellemeye çalıştığım bir noktaydı.
Kendisine ait olan masanın etrafında dolaşıyordu. Bazen amfinin içinde ön sıralara doğru konuşurken bunu yaptığının farkında olmayıp insanlara yakın durduğu oluyordu ama öğrencilere karşı mesafesini koruması gerektiğini düşündüğü için kendini geri çekiyordu.
Harry ile aramız her geçen gün biraz daha iyiye gidiyordu. Bir ilerleme kaydettiğimizin farkındaydım ve aslına bakarsanız, tanıştığımız gün birisi bana bu adamla bir ilerleme kaydedeceğimi söyleseydi gülüp geçecek kadar önemsemezdim bile söylediklerini. Fakat şu an hiç de öyle değildi.
Clara'yı haklı bulacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Bu konuda haksız çıkan taraf ben olduğum için ve bunu kabullenmekte hala güçlük çektiğim için, Harry hakkındaki hislerimin birçoğunu sessizliğimin arasına katıp karıştırıyordum. Hem artık sessiz kalmak istemesem bile hislerimi kelimelerde nasıl canlandıracağımı bilmediğim bir dönemin içindeydim.
Ona karşı bir şeyler hissediyordum. Artık buna emindim. Üstelik bunlar altı boş ya da temeli olmayan, dengesiz duygular da değildi. Bunun da farkındaydım. Her ne kadar başlarda arkadaş olmayı bile kabul etmediğim bir adama karşı bir duygu beslemeye başlamak benim için sonradan sonraya kabullenmesi çetin olsa da, bu öyleydi. Ve Harry'e bile çoğu zaman gözleriyle talep ettiği şeyleri söyleyemezken, Clara'ya anlatmam çok tehlikeliydi.
Çünkü Harry ile zamanımızı tüketenin ben olduğumu düşünüp aramızda köprü kurma çalışmalarına başlayacaktı. Ve ben ise bunu istemiyordum. Clara'ya bu konuda güvenmediğimden falan değildi. O benim en yakın arkadaşımdı ve ona herkesten daha fazla güveniyordum. Yıllardır benim için hem anne, hem baba, hem arkadaş ve hem de kardeş bir insandı Clara.
Belki bu düşüncemi ona açıkladığımda alınırdı. Hatta alınacağından kesinlikle emindim fakat geçerli nedenlerimi de dile getirdiğimde beni anlayacağından adımın Amber olduğunu bildiğim kadar iyi biliyordum. Clara her zaman benim bir nedenim olduğuna bilir ve buna güvenirdi.
Sadece... ben Harry'i onunla birlikte tanımak istiyordum. Harry ile birlikte yani. Bebek adımlarıyla ilerliyor olsak bile bu umrumda değildi. Bunun sağlam olmasına ihtiyacım vardı. Bir önceki ilişkimde aldığım yaraları göz önünde bulundurursak aceleci davranıp, iyi bir insan olduğunu bilsem bile ona erkenden güvenmek ve bir şekilde kalbimin kırılması... sert bir aduketten çok daha fazlasını yemişim gibi hissettirip beni yerden bile kaldırmayacak kadar darbelemesine neden olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
From The Dining Table || styles
FanficBelki bir gün beni ararsın ve bana senin de üzgün olduğunu söylersin.