13. bölüm Senin burda neyşin var?

5 2 0
                                    

Ramon
İlk soru sarışın mavi gözlü adamdan geldi. "Senin burda neyşin var?" Dedi. Sesli bir şekilde yutkundum. "Şey..." diyebildim zorlukla. "Komutanım yoksa ajan mı bu kız." Dedi kel adam işaret parmağıyla beni göstererek. "Ha-hayır. Ajan falan değilim. Ben sadece birinden kaçıyorum. Lütfen bırakın beni." Deye yalvarmaya başladım. "Bizimle geliyosunuz?" Dedi sarışın adam. Yoksa beni ona mı verceklerdi? "Lütfen beni ona vermeyin." Dedim ağlayarak. Zaten zor kurtulmuştum. "Seni kimseye vermicez." Dedi sarışın adam yumuşak bir sesle. Mecburen kafamı salladım. Bagajdan inip arabaya bindim.

Uzun bir yolculuktan sonra askeriyeye benzer biryere geldik. Yoğ burası askeriyeydi. Bi dakika. Ya ajan olduğmu düşünüp bana işkence yaparlarsa. Olduğum yerde çakılı kaldım. "Yürüsenize?" Dedi siyah şaçlı adam. "Be-ben ajan değilim. Bana işkence yapmayın." Dedim titreyerek. Aslında normalde bukadar güçsüz olmazdım ama alex beni tüketmişti. "Biz işkence yapmayız." Dediğinde içim rahatladı.
Bir saatlik sorgunun ardından beni bir odaya almışlardı. Acaba ajan olmadığma inanmışlarmıydı. Kapı açılma sesi duyunca hemen ayağa kalktım. Yine sarışın mavi gözlü adam gelmişti. "Anladınızmı benim ajan olmadığmı." Dediğimde kafasını salladı. Sevinçle ellerimi birbirine vurdum. "Kimden kaçıyodun?" Diye sorduğunda "Sizi ilgilendirmez. Ben gitmek istiyorum." Dedim. "Paran yok. Nerde kalıp ne yemeyi düşünüyosun?" "Siz ne planlıyosunuz?" Dedim gözlerinin içine bakarak. "Bende kal. Diğer arkadaşların evinde daha çok kişi var." "Sende kalıyım." Derken sene vurgu yaptım. "Tek yaşamıyorum. Kız kardeşim ve dokuz yaşların bir erkek kardeşim var. Yani korkma. Meraketme tek kalmıcaz." Dediğinde ikna olarak kafamı salladım.
Buse
Zil çalmıştı. Çok şükür şu ingilizce dersi bitmişti. Grup olarak ingilizceyi sevmezdik. Ama mecburen dinleyip dersi geçerdik. Ama deniz derside dinlemezdi. Oyüzden tuna sınavdan bir hafta önce bir özet çıkartıp ona verir. Bir şekilde elli alır. Bizimkilerle sınıfta boşboş oturuyoduk. Aliyle son olayımdan sonra tek başıma dolaşamıyodum. Heran biyerden çıkcak diye tetikte bekliyodum. "Buse sen son günlerde bir tuhafsın?" Dedi barış süpeli bir ses tonuyla. "Yok bişeeey." Dedim son heceyi uzatıp yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirdim. "Sende bir gariplik var. Ama çözücem." Dedi deniz gözüm üstünde işareti yaparak. -anlamışsınızdır.- "Buse gelbi kantine gidelim." Dedi okyanus. Kafamı sallayarak ayağa kalktım. Şuan içimi dökebilceğim tek insan oydu. Sınıftan çıkıp kantine yöneldiğimde okyanus "kütüphaneye gidiyoruz." Dedi. Hiç birşey demeden kütüphaneye yöneldim. Oda yanımdan yürümeye başladı. Kütüphanenin en kuytu yerine gittik. Yere oturup bacaklarımı kendime çektim ve ellerimi bacağmın üstünde birleştirdim. "Hadi anlat. Bak bana güvenebilceğni biliyosun. Hadi anlat." Dediğinde daha dayanamıyıp anlattım. Ağzı şaşkınlıktan açık kalmıştı. Çünkü ali ilk defa bukadar ileri gitmişti. Kendimi daha fazla tutamayarak ağlamaya başladım.
Sıraç
Kütüphanenin en uç köşesinden bir ağlama sesi geliyodu. Bu sesi tanıyodum. Busenin sesiydi. Yanlarına gittim. "Neden ağlıyosun?" Dedim çömelerek. Birşey demedi. Geçen sefer yaptığım gibi yüzünü avuçlarımın arasına alıp kaldırdım. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Elimle göz yaşlarını sildim. Yanakları pembeleşti ve küçük bir tebessümetti. Bir süre birbirimize baktık. "Ben burda yokmuşum gibi takılın." Dedi yanımızdaki kız. Bu hala burdamıydı. Buse hemen yüzünü çekti. "Hadi hadi bakmıyorum." Diyip bir eliyle gözünü kapatıp bir elinide sağ sola salladı. Bu hareketiyle bir kahkaha attım. "Neyse lavoboya gidelim." Dedi buse. Kız kafasını salladığında ayağa kalkıp lavoboya gittiler. Nolmuştu acaba. Dünkü çocukla bir ilgisi olabilirmiydi.
Tuna
Buseler gittiğinde "Ceylan bir benle gelsene." Dediğimde gözlerini kaçırarak kafasını salladı. O akşam için hala utanıyodu. Ne yalan söyliyim bende utanıyodum. Ama şuan bunun bir önemi yoktu. Ceylan benden kaçamıcaktıdı. Bugün öğrenicektim.
Bodurum katına indiğmizde bir kaçkere geri çıkmaya çalıştı. Ama buna izin vermedim. Onu kazan dairesine sokup bende içeri girdim ve kapıyi kitledim. "Tuna napıyosun? Delirdin mi sen?" "Eğer bana o gece nolduğnu anlatmazsan gerçekten delircem. Sen o gece kendini gördün mü?" Dediğimde başını ğöğsüme koyup kollarını belime doladı. "Tuna lütfen sonra anlatıyım." "Kusura bakma ceylan hanım. Bu sefer beni öyle kolay kandıramazsın." Deyip onu kendimden uzaklaştırdım. Dudaklarını büzup yavru kedi bakışlarını attı. "Bugün anlatıcaksın." Dedim kaşlarımı çatıp hafifçe sesimi yükselterek. Gözleri dolduğunda yüzümdeki sert ifade anında yumuşadı. "Neden gözlerin doldu?" Dedim daha yumuşak bir sesle. "Lütfen. Bugünlük rahat bırak sonra anlatcam." Diyip tekrar sarıldı. Ağlamaya başlamıştı. Saçlarıni oksayıp saçının kokusunu içime çektim.
Deniz
Okul sonunda bitmişti ve eve gidiyoduk. Bu herkeste bir tuhaflık vardı. Nolmuştu kim bilir.
Sonunda eve vardığımda ayakkabılarımı çıkarıp eve girdim. Poyrazın çatasini alıp portmantoya koydum. Sonrada kendi çatsmı koydum. Evde şuan kimse yoktu. Yemek hazırlayıp sofrayı kurdum. Sofraya tam oturacakken kapı çaldı. Ben kapıyı açmaya giderken poyrazda peşimden geldi. Artık bu çocukta tik olmuştu. Neyse. Kapıyı açtığımda abim ve yanında bir kız vardı. Abim ayakkabılarını çıkartıp içeri girdi. "Gel." Dedi abim. "Abicim bu kız kim?" Dediğimde "Bizde tam bilmiyoruz. Anlatınca öğrenicez. Ona giymesi için birşeyler ver." Diyip odasına gitti. Arkasından garip garip baktım. "Neyse. Ben sana giycek birşeyler veriyim." Dediğimde kafasını salladı. Onu odama götürüp giycek birşeyler verdikten sonra odadan çıktım. Abim salona geçmiş oturuyodu. Acaba bu kız kimdi.
Yusuf
Tunalarda oturuyoduk. Canım çok sıkılmıştı. Keşke deniz gelse. Zula oynardık. Barış vardı. Ama oda pes dışında video oyunlarını sevmezdi. Tunayla ceylan zaten efkarlarda. Oflayarak başımı geriye attım. 'Of deniz nerdesin?' Dedim içimden. Bunun üstünden iki saniye sonra deniz geldi. Allahım sana şükürler olsun. "Deniz kanka nerdesin. Burda ölüm sessizliği var. Sanarsın cenaze evi." Dediğimde gülümseyerek kendini koltuğa attı. Biz koltuğa normal oturmayız. Kendimizi koltuğa atarız. Buda bizim farkımız olsun.
Saat dokuza kadar pes oynadık. Sonra hepimiz evlerimize dağıldık. Parkın ordan geçerken. Bir ağlama sesi duydum. Çok kısık geliyodu. Sesin nerden geldiğni anlayınca otarafa doğru yürüdüm. Bir kız ağzı burnu kan içinde yerde yatıyodu. Bir kaç saniye şokun ardından hemen yanına gittim. Onu kucağma alıp hasteneye götürdüm. Onu kucağma aldığımda korkmuş ve rahatsız olmuştu. Ama okadar halsizdiki karşı koyamıyodu bile. Bu benim içimi parçalıyodu. Küçüklükten kalan bir hassas noktamdı. Anneminde yüzü hep kan içinde olurdu. Tabi sonra bizimkilerin ve ailelerinin yardımıyla babamdan kurtulduk. Tabi annem ve bende izleri kaldı. Onu bir sedyeye bıraktım. Doktorlar onla ilgilendi. Doktor odadan çıkınca "Onu görebilirmiyim?" Dedim. "Çok uzun sürmesin." Diyip gitti. Yavaşça içeri girdim. Oturduğu yerden kafasını bana çevirip boş boş baktı. "Geçmis olsun." Diyip içeri girdim. "Sen kimsin?" "Ben seni hastaneye getiren kişiyim." Dediğimde yüzündeki ifade yumaşadı. "Teşekkür ederim." Dedi gülümseyerek. "Sen bizim sınıftaki kızsın." Dedim aniden. "Sende bizim sınıftaki çocuksun." "Kim seni bu hale getirdi?" Dedim hesap sorar gibi görünmemeye çalışarak. "Seni ilgilensirmez." Dedi sertçe. "Tamam." Dediğimde ayağa kakltı. "Nereye?" Dediğimde bana ters bir bakış atarak "Eve." Dedi. "Seni tek gönderemem." Dedim. "Beni eve bırakcaksın?" Dediğinde kafamı salladım. "Pardon sen kimsinde beni evime bırakıyosun?" Dedi hafifçe sesini yükselterek. "İlla biri mi olmam lazım." Dediğimde sesli bir şekilde inledi. "Tamam."
Bir on beş dakka sonra evine vardık. "Evime bıraktın mutlumusun?" Dediğinde kafamı sallayıp "İyiceler gece kuşu." "İyigeceler bozkurt." Diyip apartmandan içeri girdi. Ben bu kızın villada oturduğnu sanıyodum. Demekki zengin değilmiş.

İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin