Duman - Yürek
------
Hepimiz bize verilen kısıtlı hayatımız içerisinde elimizden geldiğince güzel anılar, başarılar ve iyi ki cümleleri elde etmek isteriz. Aslında tam şu anda, rüzgar yeni boyadığım turuncu saçlarımı savururken ve sıcak eliyle minik elimi sımsıkı kavrayarak beni sürükleyen beden, bunu ve bundan daha fazlasını yapmak istediğim sağlam bir kanıttı.
Yaklaşık yirmi dakikadır olabildiğince yavaş bir şekilde yürüyorduk; beni istediği yere götürmesine izin vardı. Fakat elimi böyle sıkı tutmaya devam ettikçe daha da panik yapıyor, heyecanla soluklanıyordum. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum birkaç büyük adım atıp ona yetişirken. En başta sorduğum soruyu tekrar etmiştim fakat o bunun farkında değil gibiydi. Kaşları çatık, gözleri kısılmıştı. Aklından neler geçtiğini o kadar çok merak ediyordum ki! Bir an önce gideceğimiz yere varalım istiyordum.
Öte yandan elimi sımsıkı kavrayıp beni koruyor gibi davrandığı bu anlar hiç bitmesin, sıcak elleri ellerimi hiç bırakmasın istiyordum. Min Yoongi insanı küçük, mızmız bir kediye dönüştürüyordu sanki. Sürekli ilgisini istiyor, ayaklarının dibinde dolanıyordum çünkü ben.
Fakat o, sahiden değişmişti. Satranç oynadığımız günden bu yana neredeyse 1 hafta geçmişti ve her gün bana bıkmadan mesaj atmış, üstüne üstlük bir daha birlikte ne zaman dışarı çıkacağımızı sormuş, beni sevdiğini iki kez -belki de daha fazla, emin olmak çok zor çünkü o anlarda koşarak Taehyung'un odasına giderken düşmemeye çalışıyordum- söylemiş, ne kadar sevimli olduğumu açık açık belirtmiş, fakat sanki güzel demeye korkar gibi güzel olduğumu ima eden bir sürü mesaj atmıştı. Belki de ima yaparak yaptığı flörtümsü şeyleri desteklemek istiyordu, pek emin değildim.
Ve işte buradaydık. Onun tarafından sürükleniyordum, kalbim göğüs kafesimde oluşan çiçeklerle ve heyecanımla uyum sağlayarak göğsüme çarpıyordu lakin böyle tutmaya özen gösterdiğim ifadem hepsine tezat, sakin gibiydi. Bir hafta boyunca bütün flört girişimlerine karşılık vermiştim, elim ayağım birbirine girip kelimeleri birleştirmekte oldukça güçlük yaşasam bile hiçbirini yanıtsız bırakmamıştım.
"Biraz sabırlı ol Jiminie," dedi bana döndüğü sırada. Ona bir adım yaklaştım, kaşlarım çatık, dudaklarım büzülmüştü. Ilık rüzgarlar bedenlerimizi teğet geçiyordu. "Yirmi, belki de yirmi dakikadan daha fazla süredir yürüyoruz ve bana bir şeyler söylemekten oldukça acizsin," dedim elini daha sıkı kavrarken. Gülümsedi; elimi güven vermek istercesine sıkıp pembe dudaklarına götürdü. Ufak öpücüğünden sonra tekrar bana odaklanıp daha geniş bir şekilde gülümsemişti.
Sözlerime karşı derin bir nefes aldıktan sonra yeniden adımlamaya başlamış, birkaç dakika sonra mırıldanmıştı; "Seveceğin bir yere gidiyoruz."
Hiçbir şey söylemeden. Şu an sadece ellerimizin büyük bir ısrarla birbirlerine bağlanmalarının keyfini çıkaracaktım.
Yüzümü görememesinden faydalanarak ona aşkla baktığım ve sevgimin büyüklüğünü kendime yediremediğim dakikaların sonunda güzel bir apartmanın önündeydik. İkimizde tek kelime etmedik, sadece anahtarların ve adımlarımızın sesleri duyuluyordu. Heyecan dalgası bedenimde daha hızlı bir şekilde kol gezmeye başlamıştı; işte, Min Yoongi yine ruhumdaki çiçeklere sebep oluyordu! Daha önce defalarca yaptığı gibi yüreğimi ağzıma getirecek kadar çok heyecanlanmama sebep oluyor, benimle birlikte kendisi de çiçekleri kokluyordu.
Ben bir an bile düşüncelerimden sıyrılamazken o, koca beyaz kapıyı da açıp ittirerek, içeri girmem için bana yer açmıştı. Heyecanımdan dolayı buz gibi olmuş ve titreyen ellerimi gergince sıktım, ne yapacağımı bilmiyordum. Bir yangına tabi olmuş gidiyordum, fakat bu yangın kül etmekten çok çiçekler veriyor, yıldızlara bağlı salıncaklarda oturuyormuşum gibi hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
his smile +yoonmin+
RomanceBu gülümseme belki sana aittir şimdi, Belki de kafamda yarattığım sana Belki sen seviyorsundur beni Belki de kafamdaki sen Sen mi tutuyorsun ellerimi? Yoksa ben mi hayal ettim bunların hepsini? Söyle sevgilim, Beni seviyor musun? Ağladığım gecelerde...