ilk büyük kavga

110 8 2
                                    


mert sinirle kolumu sıkmaya devam ediyordu. ona yönelttiğim soru sanki onu çıldırtmıştı. "ne demek sana ne? aşık oldum sana. tabi ki merak edeceğim. gölge gibiyim sana defne bunu sakın unutma. bu okuldakilere de senin benim olduğunu kanıtlayacağım ki biri bile sana yan bakamasın." dediğinde şaşkınlıktan ne demem ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. yüzüne şaşkın şaşkın bakarken mertin beni kendine çekip sarılmasıyla daha da çok şaşırdım. içinde bulunduğum durumu idrak ettiğimde merti sertçe ittim. bunu beklemediği için gerilediğinde öfkeyle yüzüne bakıp "mert sana ilk ve son uyarım. sakın bana yaklaşmaya çalışma. sana aşık değilim ve olmayacağım da."dedim. mert bana bakıp kahkaha attı.  "senin duygularını umursamıyorum. nasılsa kadınlar sevildikçe severler. artık benden kaçamazsın. canın da umurunda değilsin." dedi. neden bu kadar zorlaşıyordu her şey düzelmeye başlamışken. hayatımızı neden merte göre değiştirmek zorunda kalıyorduk? değer miydi korumaya çalıştıkları şeylere? canı istiyordum yanımda. ona sarılmak istiyordum. ama bir taraftan da gururum sürekli bana uyarıda bulunuyordu "can seni gerçekten sevmiyor, sana da söyledi işine yarayacak birisin sen onun için."diye. aslında mertin bana yaptığından pek farkı yoktu benim cana yaptığımın. sadece can bana beni beğendiğini söylemişti. mert eliyle çenemden tutup gözlerime baktı."seni böylesine hüzünlendiren şey canın senden vaz geçmesi mi?"diye sordu sakince. ama o sakinliğinin altında fokurdayan öfkeyi hissediyordum ve "neden canın benden vaz geçmesi beni hüzünlendirsin ki? sen haklıydın cana aşık değilim. sadece senin artık bana zorbalık yapabileceğini düşünmemiştim." dedim. yüzünü yüzüme yaklaştırdı. aynı boya geldiğimizde "sana zorbalık yapmıyorum. aşık olduğum kadını kendime istiyorum. ayrıca biz kaderle de birbirimize bağlıyız. sen benim için nedenini bilemesem de bir tehditsin.  ne garip değil mi? belki bana en çok zararı verebilecek kişiye aşık oldum." dediğinde yüzlerimiz birbirine rahatsız olacağım kadar yakındı. bir adım geriye gidip "benim gitmem lazım." dedim ve koşarak okula girdim. kalbim korkuyla çarpıyordu. ya beni öpseydi. başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. eşyalarımı sınıfa bıraktığımda sınıftakilerden ömer diye bir çocuk "erkek arkadaşın mı vardı?" diye sorduğunda iyice nefessiz kaldığımı hissettim. tabi ki öyle sanacaklardı. burnumun dibine kadar girdi. sarıldı. kim olsa sevgili olduğumuzu düşünürdü. hızlıca "hayır hayır, çok yakın arkadaşım. üzgündüm beni teselli etmeye çalışıyordu." dedim. ömer güldü "bunu duyduğuma sevindim." dedi. "anlamadım neye sevindin?"diye sorduğumda "boş ver yakında anlarsın" dedi. allahım neden hepsi beni bulurdu bu tiplerin? umursamazca "anlayalım bakalım." deyip tuvalete gitmek için  sınıftan çıktım. elimi yüzümü yıkadığımda daha iyi hissediyordum. tuvaletten çıkacağım zaman diğer sınıflardan funda diye bir kız yanıma gelip "mert erkek arkadaşın mı?" diye sorduğunda "değil sadece iyi arkadaşız" dedim. merti nereden tanıdığı bile önemli değildi benim için. yanından geçeceğim zaman "ama bana öyle demedi." deyip telefonunu gösterdi. "onun ne dediğini önemsemiyorum. mert benim sevgilim değil ve olmayacak da." dediğimde üzgünce bana bakıp "sen öyle san. o ne dediyse yapar. umarım bu sefer sen haklı çıkarsın." dediğinde ilk kez mertle ne yaşadıklarını merak ettim. "merti iyi tanıyorsun sanırım?" diye sordum. "evet. ona iyilik borcum var. ama beni istemediğim şeylere mahkum edeceğini hiç düşünmemiştim. o, o kadar iyi ve yardımsever davranıyordu ki. şu an ondan yardım almamayı diler oldum. karşı gelemiyorum. beni öyle oyunlarla zorluyor ki, zekası şeytanda yoktur sanırım."dediğinde onun ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. "üzüldüm. benzer şeyleri ben de yaşadım o ve arkadaşlarıyla. çok zorlandım ve yıprandım bu süreçte. peki kurtuluşun ne söyledi mi?" diye sorduğumda usulca başını salladı ve "evet. eğer seninle iyi arkadaş olup seninle ilgili durumları ona iletirsem okul bitince beni rahat bırakacağını söyledi. ama ben öyle bir insan değilim. arkadan iş çevirebilecek biri yani. o yüzden açıkça konuşmak istedim seninle. eğer kabul edersen arkadaş olalım ve seninle ilgili bazı olayları merte anlatayım. okul bitinceye kadar bana yardım eder misin?" diye sorduğunda ruhunun güzelliğinde kaybolmak istedim fundanın. oysa ki dışarıdan çok burnu havada ve her an çıkarları için sizi arkanızdan bıçaklarmış gibi duruyordu. insanlarla ilgili ön yargılı olmamak gerektiğini biraz da utanarak anlamış oldum böylece. gözlerine kendimden emin bir şekilde bakarak "sorun değil. dünyama hoş geldin funda." dedim gülümseyerek. o da derin bir nefes vererek güldü. "bir an kabul etmeyeceksin diye çok korkmuştum. sen de benim dünyama hoş geldin senin tabirinle." deyip göz kırptı. çalan zille birbirimizden telefon numaralarımızı söyleyerek ayrıldık. sınıfa girdiğimde bir an ömerle göz göze geldik. bana göz kırpınca surat ifademi tepkisiz tutmaya çalışarak sırama geçtim. sonraki teneffüslerde canla karşılaşmadık. telefonumu kural gereği okul içine girince sekreterlikteki dolabıma bırakmak zorunda kaldığımda bugünkü olayları da cana anlatamamıştım. içim içimi yiyordu mert konusunda. okul bittiğinde, çıkış kapısından çıkarken canla nihayet karşılaşmıştık ama bana bakışlarından gergin ve sinirli olduğunu anlamıştım. muhtemelen mertle sabahki gösterimiz kulağına gitmişti. birbirimizi görmezden gelmeye çalışmak çok zordu böyle bir durumda. telefonuma gelen bildirim sesiyle ekrana baktım "yarın evden 06.00'da çık. kapınızda bir taksi bekleyecek ona binersin. seni yanıma getirecek. can"yazıyordu. nedensizce heyecanlandım bir anda. ne olursa olsun canın üzerimde böyle bir etkisi vardı. ben sert bir insan değildim. sadece kabuğuna sıkı sıkı sarılmış bir yengeç gibi korumaya çalışıyordum kendimi. çünkü hassastım. başımı hafifçe olumlu şekilde sallayıp "peki"yazdım. bana aşık olmayan bir adama vermiştim kalbimi ilk kez. celladına aşık bir kuzu gibiydi ruhum ellerinde ama bundan mutsuz değildim. olabileceğim en harika adama vermiştim kalbimi. masallarda anlatılan beyaz atlı prensle mutlu olabilecek bir prenses değildim ben. canın siyahlığı kendimi daha özgür hissetmeme sebep oluyordu. ruhumu boğan bir prense değil özgürce uçmasını sağlayacak birine ihtiyacım vardı benim. 

kimsesiz yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin