21: Asansör

2.8K 181 71
                                    

       ~Rose~

    Müzik odasından çıkan Jimin'in arkasından baktım sadece. Ne yapabilirdim ki? Beni sevmesi için zorlamak mı? Hıh, sanki severde. Hem, ben onun oyuncaklarından en çirkini, en eskisi, en yıpranmışı, en bakımsızı olanınım. Hatta, oyuncağı bile değilimdir belki de. Hem, insan eziyet ettiği kişiye sevgi göstermez. Özellikle de Park Jimin. Hayatımın önüne bir engel gibi savruldu ve şimdi de önümü kapatıyor.

   Biraz daha oylandıktan sonra zilin çalmasıyla çıktım. Jungkook ile makarna yiyecektik.

  "Rose, neredesin sen? Derse de girmemişsin." dedi, sesi meraklı ve endişeli çıkmıştı.

  "Ah, müzik odasında oyalanıyordum, kendimce yani." dedim ve sıkıntılı bir şekilde yürümeye devam ettim.

  "Makarna," dedi bir anda.

  "Ne makarnası?" dedim, arkamı dönüp yüzümü şekilden şekile sokarak.

  "Yiyecektik ya, ha bu arada çok meraklıysan artık sana makarna diyeceğim." dedi ve güldü.

  "Yaa, o zaman ben de sana... Jungkookie diyeceğim. Hatta Kookie." dedim ve kahkaha attım, gerçekten yanımda oldukça beni güldürüyordu.

  "Bak sen, hadi o zaman makarna, makarna yiyelim." dedi ve güldü. Bense, gözlerimi kısmış, sinirle ona bakıyordum. Sonra da birlikte kantine girdik.

  "Sen otur, ben geleceğim." dedi ve içeri girdi. Ben de tam karşımda oturan Jimin'lere Baktım. Bana değişik değişik bakıyorlardı. Sonra Seokjin geldi.

  "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" dedi, sinirli bir şekilde.

  "Ne yapıyormuşum?" dedim, umursamaz bir tavırla.

  "Jungkook'tan uzak dur." dedi, sesi gayet sessiz çıkıyordu, ama kolumu sıkıyordu.

  "O nedenmiş?" dedim, bu sefer bende öfkeliydim.

  "Saf olmadığını biliyorum. Aklın varsa başlamadan bitir." dedi, sinirle.

  "Neyi?" dedim, meraklı ve sinirli bir şekilde. Tam ağzını açtı, birşey diyecekti ki Jungkook elinde iki tabak makarna ile gelip, merak ve endişeyle makarnaları bıraktı ve bize yanaştı.

  "Seokjin, ne oluyor burada?" dedi, endişeyle. Bense, sıkıp bıraktığı kolumu ovuşturuyordum.

  "Birşey olduğu yok. Konuşuyorduk!" dedi ve gitti. Sonra Jungkook baş döndü ve koluma baktı.

  "Birşey oldu mu?" dedi, endişeyle.

  "Hayır, sadece biraz fazla sıktı." dedim, Seokjin'e bakarak. Sonra da tekrar Jungkook'a dönüp devam ettim.

  "Ama birşey yok, sadece..." dedim ve duraksadım.

  "Sadece..." dedi ve benim konuşmamı bekledi.

  "Sadece... Sadece senden uzak durmamı söylediler." dedim ve demem ile onlara baktı. Ama ben hemen devam ettim.

  "Ama boşver. Benim yüzümden arkadaşların ile küsme. Hem, birşey olmaz. Saçmaladı ve gitti işte." dedim, sesim yatıştırıcıydı, ama pek de yatışmışa benzemiyordu.

  "Jungkook, boşver." dedim ve samimi bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.

  "Tamam, ama bir daha böyle bir şey olursa... Bana söyle olur mu?" dedi, yüzü samimi bir şekilde gülümsüyordu. Ama son kelimelerinde ciddileşti.

  "Olur." dedim ve gülümsedim. Aynı gülümsemeyi bana sunarak ayağı kalktı ve masaya oturdu.

  "Ee, hadi yiyelim." dedi ve yemeye başladı. Of, birde spagetti almıştı. Kahretsin ki ben bunu yemekte zorlanıyordum.

  "Ee, neyi bekliyorsun?" dedi, hem yiyip hem konuşarak.
 
  "Şey, ben mi? Dalmışım." dedim ve makarnayı sarmaya başladım, ama üzerindeki ketçap dudağıma değdi. Ben fark etmemiştim ve Jungkook, baş parmağı ile dudağımın kenarını sildi. Ben o sıra ne hissettiğimi bilmiyorum. Sadece bütün vücudum uyuştu. Hâlbuki hafifçe dokunmuştu. Ama yavaşça siliyordu.

   Bir süre bakıştıktan sonra yemeğine geri döndü. Yüzünde gülümseme vardı. Ben ise, hâlâ olayın şokundaydım.

  "Rose ve Jimin, müzik odasına." diye biri bağırınca bunun nöbetçi öğrenci olduğunu anladım.

  "Ta-tamam." dedim ve ayağı kalkıp Jungkook'a teşekkür ettim ve el salladım. Jimin ise önden gitmişti.

  "Hey, beni bekle." dedim arkasından. Ama dönme gereği bile duymadan cevapladı.

  "Ayakların var sanırım." dedi, aman ne hoş bir cevap.

  "Ciddi olamazsın? Bende sopa sanıyordum." dedim ve biz bunları konuşurken zirvedeki müdürün odasına çıkıyorduk. Asansöre binmek bile ikinci kattan biniliyordu.

  "Sopadan farksızlar zaten." dedi, küstah.

  "Ya," dedim ve asansörün kapıları kapanmak üzereyken elimi koydum ve açıldı.

  "Hıh," dedim yana doğru kaydım. Normalde panik atak gibi bir hastalığım yok, ama Jimin'le aynı asansöre binmek biraz garip hissettiriyordu. Ekşi elma... Evet evet, ekşi elma gibi.

  "Neye bakıyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak.

  "Seni ilgilendirir mi?" dedim, kabul ediyorum, fazla ukalayım.

  "Öyle olsun." dedi, kısa kesmiştir.

  "Peki sen neden böylesin?" dedim, bakmıyorduk birbirimize.

  "Seni ilgilendirir mi?" dedi, ama şimdi de bu ukala.

  "Öyle olsun." dedim ve o sırada asansörden büyük bir hışırtı koptu. Biz daha ne olduğunu anlamadan hızla yere düşmemiz ile karanlık oldu herşey....

EZİYET | RosMin [Düzenleniyor] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin