radiohead - no surprises (instrumental)
♩
"Sağdaki mağazada duracağız, Ji Sung-sshi."
Yaşlı adam, yüzümü okumak ister gibi arabayı park için ayrılan ceplere sürmeden önce dikiz aynasından onun için yeterli olacak bir süre beni izledi. Arabayı park ettiğinde gelmesine gerek olmadığını belirtip cevap vermesini beklemeden arabadan indim ve koşar adım mağazaya ilerledim.
"Song Ga Yoon-sshi? Hoş geldiniz efendim."
Yabancı bir yer arama zahmetine girişmemiştim. Nasıl olsa Ji Sung-sshi tarafından nereye gittiğim dakikası dakikasına aileme bildiriliyordu.
"Teşekkür ederim, Ha Yeon-sshi." dedim, Ji Sung-sshi'nin kör açısında kalabileceğim bir yere doğru ilerlerken. Gelmeyecekti evet; fakat gözleriyle beni takip edeceğini biliyordum.
"Sizin için mi bakıyoruz efendim?" diyerek beni takip eden kadına baktım.
"Kim için sorduğunuza bağlı." diye cevapladım, imalı bir şekilde gülümseyerek.
Kadın dudaklarını birbirine bastırıp başını öne eğdi.
"Kolye bakacağım, kendim için."
Kadın başını hafifçe eğerek cam standın diğer tarafına geçti. Yere dolabı açıp biraz sonra bana göstereceği birkaç kutuyu dizinin üstüne koyarken kafamı diğer standlara çevirdim. Biraz ileride sıra sıra açılmış kutuların içinde tanıdık bir marka görünce gülümsedim.
"Bu modellere bakmak ister misiniz, Ga Yoon-sshi?"
"Önce şuradaki saatlere bakmak istiyorum." dedim, oraya ilerlerken.
Arkamdan gelen topuk seslerinin yanıma kadar ulaşmasını bekledim.
"Şu modele bakabilir miyim?"
"Babanız için bak-..."
"Hayır."
Sabırsız cevabım karşısında diğer tarafa dolaşıp kilidi açtı ve istediğim modeli çıkardı. Rolex'in Day Date modelini elimde tutuyordum. Altın sarısı kordonu ve siyah kadranıyla Yu Gyeom'un birkaç hafta önce kaybettiği replikasına benziyordu. Kaybettiği için günlerce yas tuttuğu replikası... Gülümsedim.
"Bunu alıyorum."
"Peki efendim."
"Şimdi kolye bakabiliriz."
Gösterdiği dört kutudan rastgele birini seçtim. Ne aldığımın önemi yoktu. Yalnızca hesap vermekten kurtulmak istiyordum.
Mağazadan çıktığımda ön tarafta bekleyen ve beni gördüğünde arka koltuğu açmak için hareketlenen Ji Sung-sshi'nin elimdeki paketlere meraklı bakışlarını görmezden gelip arabaya bindim.
Yarım saatten fazla süren bir yolculuğun ardından müstakil evlerin bulunduğu orta sınıf bir mahalleye girdiğimizde dikiz aynasından beni bulan bakışlar büyük bir merak barındırıyordu.
"Sizi kaçta alacağım?" diye sordu, çellomu arabadan çıkarırken kafama şemsiye tutuyordu.
"Babam bunun için bir bilgilendirme yapmıştır, diye düşünüyordum." dedim, tek kaşımı kaldırırken.
"On bir." dedi, gözlerini gözlerimden çekip arabanın kapısını kapatırken.
"O halde on birde almalısınız Ji Sung-shhi. Teşekkür ederim."
Şemsiyeyi almadan önce bakışlarımı evlerde gezdirdim. Adreste yazılı olan numarayı gördüğümde gülümseyerek şemsiyeyi elinden aldım ve bir daha arkama bakmadan oraya doğru yürüdüm. Verandaya ulaştığımda şemsiyeyi kapatıp zili çaldım. Ayaklarıma bakarak kapının açılmasını bekledim.