Bölüm 11

1.7K 140 5
                                    


Mert apartmandan dışarı çıktığında akşamın son ışıkları gözlerini aldı. İşaret parmağı ile gözlüğünü burnunun üzerine ittirirken kendi kendine mırıldanıyormuş gibi Eylül'e döndü.

-Sen eve geç, ya da nereye istersen. Benim biraz işim var.

-Ne işin var?

Mert iki adım atmıştı ki sallanarak geri döndü. Gözlüğünü indirmiş, bir sapını dudaklarının arasına almıştı. Eylül yine bu adamın çarpıcı bakışlarından kaçmak istedi.

-Ha bir de hesap vereceğiz küçük hanım. Evime kamp kurduğun için biraz yalnız kalmaya ihtiyacım varmış gibi duruyor erkek olarak. İzninizle tabi!

Mert ani bir rüzgarın önünü açık bıraktığı geniş gömleğinin uçuştuğunu hissetti. Gözlerini kırpıp açtığı sürece Eylül yine uçmuştu.

Telefonunu çıkararak Elif'i aradı.

-Efendim Hocam?

-Bugün egzersizleri yaptınız mı?

-Yeni çıkacaktım evden.

-Tamam, bugün ben geçiyorum hastaneye.

-Teşekkür ederim.

Mert hastaneye döndüğünde telefonlarını kapatarak yoğun bakıma yöneldi.

-Hale kimseyi alma.

-Babası gelirse Hocam?

-İçeride benim olduğumu söyle.

Mert odaya girdiğinde üzgün gözlerle Eylül'ün yatakta küçücük kalmış bedenine baktı. Onun bu haline alışmak o kadar zordu ki. Özellikle şu birkaç günden sonra, onu tekrar konuşur, güler gördükten sonra.

-Allah'ın kezbanı, ne işler açtın sen başına?

Yavaşça Eylül'ü yatakta döndürdü ve sırtında oluşmaya başlayan yaralara üzgün gözlerle baktı. Elinden gelen bakımı yaptıktan sonra sırasıyla bütün uzuvlarını çalıştırdı.

Onu tekrar görmeden önce bu kadar zor gelmiyordu. Şimdi ise onun her an gidebileceğini bilmek, ruhunun bedenini çoktan terk etmiş olduğunu bilmek, yine de savaşmak kalbinde ağır bir sızıya neden oluyordu. Yavaş yavaş uzamaya başlayan saçlarını okşadı ve yarasının kontrolünü yaptı.

-O şerefsizi bulduğumda!...

Söylenirken odada her zaman çalmasını istediği müziğin kesildiğini fark etti ve dışarı çıktı. Hale bir dosya üzerinde çalışıyordu.

-Ben müzik kesilmeyecek demedim mi?

-Fark etmedim hocam, özür dilerim.

-Dileme Hale! İşini yap. Senin tek işin Eylül'ü takip etmek. Sırtı kötüleşmiş, pozisyonunu değiştirmeyi unutma.

Eylül'ün müziği duyarak kendisini bulması tesadüf olamazdı, o zaman Mert de pes etmeyecekti.

Yoğun bakımdan çıktıktan sonra karşısına aniden babası çıkınca genç adam yüzünü buruşturmadan edemedi.

-Ooo, benim paşam da buralardaymış!

-Merhaba baba.

-Ne o yine gözüne bir hemşiremi kestirdin?

-Alakası yok. Daha güzel bir şey buldum.

-E bana da gösterirsin bir ara, baba oğul arasında lafı olmaz biliyorsun.

-Yine çirkinleşme baba!

-Tamam tamam. Nasıl bir çocuk yetiştirdim bilmem ki?

Mert bıkkınlıkla tek kaşını havaya kaldırdı ve küçük bir el hareketiyle babasının yanından ayrıldı.

Her zamanki babasıydı işte. Hayatı ciddiye almaz, güzel kadınlardan başka bir derdi olmazdı. Kendisi sanki farklıydı. Sahi acaba bugün kimi arasaydı ki? Dün geceki kadın da korkudan kaçmıştı. Son birkaç gündür yaşadıkları genç adama zaman mevhumunu unutturmuştu. Biraz eski Mert olmaya ihtiyacı vardı. Her zamanki tayfa işi görürdü. Arabanın koltuğunda geriye yaslanırken telefonunu hoparlöre aldı.

-Ooo, baba sahalara döndü ha?

-Çok konuşma Kaan, akşam topla tayfayı. Yeni birileri var mı, benim eve mi geçsek?

Genç adam eve girmeden tüm organizasyonu halletmiş, kafasındaki partiyi patlatmıştı. Eve girdiğinde organizasyon şirketinin etrafında merakla dolanan Eylül çekti dikkatini önce. Onun yanına geldiğini fark edince gözleri ile üst katı işaret etti.

Eylül saatlerdir belki bu akşam durum üzerine biraz daha çalışırlar diye Mert'i bekliyordu. Anahtar sesini duyunca sevinçle kapıya yönelmişti ki tanımadığı insanların içeriye doluştuğunu gördü. Çok geçmeden evde bir parti olacağını anlamıştı.

Mert'İn peşine takıldığında genç adamın bu sefer odasının kapısını kapatmadığını fark etti. Eylül'ün içeri girdiğini fark eden Mert kapıyı kapattı ve genç kıza döndü.

-Akşam evde parti var .

-Fark ettim. Ben de bugün biraz daha çalışırız demiştim.

-Ben bu kadar sıkıntıya gelemem. Kafayı dağıtmam lazım. Yarın bakarız tekrar.

-Mert farkında mısın zaman aleyhime işliyor.

-Abartma, durumun stabil.

-Of, bu vurdumduymazlığın öldürecek beni.

-Ne yani, bir şekilde birlikte yaşıyoruz diye lanet olasıca bir keşiş olmamı beklemiyorsun herhalde. Hem senin de biraz kafan dağılır.

-Farkında mısın ben kendimi bulmaya çalışıyorum, ne kafasından bahsediyorsun?

-Ne dırdırcı çıktın ya! Uzatma işte akşama parti var ister kal istersen de...

Eylül sinirle kapalı kapıdan çıktı ve Mert'in son söylediklerinden uzaklaştı. Görüne görüne bu hödük herife görünüyordu. Hiçbir zaman şanslı bir kız olmamıştı.

Saatler geçerken Eylül eğlenmek bir tarafa oldukça rahatsız olmaya başlamıştı. Bu adamın çevresi bu kadar gereksiz insanlarla mı doluydu. Tek dertleri içki, kadın ve kadın gibi duruyordu. İlk gözünü açtığı oda dışında her yerde sevişen bir çift vardı. Mert ise koltuğa oturmuş etrafında ilgisini çekmeye çalışan kadınları dinliyormuş gibi yapıyor, yalancı kahkahalar atıyordu. Arada sırada gözü mutfağın ortasına konumlandırılmış ada masaya oturan sıkıntıyla iç çeken Eylül'e kayıyordu. Genç adamın şimdiden çok içtiğini anlamıştı Eylül.

Bir kez daha Mert'in hikayesini merak etti genç kız. Kötü bir insan değildi, kimseye bilerek verdiği bir zarar yoktu. Fakat, yaşamıyordu ki. En azından Eylül'ün iyi diye nitelendirdiği hiçbir duyguyu barındırmıyor gibi görünüyordu. Gerçek bir dostluk bağı sezemiyordu etrafındaki insanlarla arasında. Ailesi yok gibiydi. Tek zayıf noktası kapalı oda gibiydi. Sanki onu hiç kimse üzemez, hiç kimseye o değeri vermez bir tavırla yaşıyordu işte.

O bunları düşünürken Mert'in kucağındaki kadınlardan sıyrılıp terasa çıktığını fark etti ve onu takip etti.

Mert de onun geldiğini fark etmişti.

-Madem bu kadar sıkılacaksın, neden böyle gereksiz partiler düzenliyorsun.

-Sıkıldığımı da nereden çıkardın?

-Onun için mi içeride onlarca insan varken kendini dışarıya atıyorsun.

-Belki sen beni sürekli izlemesen daha rahat davranırım.

-Ben ne yaptım ki şimdi?

-Hiçbir şey yapmadın Eylül, sen hiçbir şey yapmadın.

-Onların hiçbirisi gerçekten arkadaşın değil. Ne sen onlara değer veriyorsun ne de onlar sana. Sahte bir dünyan var.

Mert elindeki kadehi masanın üzerine sertçe bırakırken Eylül'e bakmadan içeri yöneldi. Koltukta oturan bir kadını elinden tutup odasına çıkarırken Eylül'e bir kez olsun bakmadı.

RUHUNA TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin