~10~

76 10 18
                                    

Yazar notu: Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın!

Hatırlatama:

B:-Akio'ya bak sen. O kadar endişelendik senin için! Acaba diğerlerine söyledi mi?..

T:-Boşver. Zaten buldun beni.

B:-Ama onların bizi bulması sadece bir ihtimal!

T:-Sahi, onlar bizi nasıl bulacak?

B:-Onlara "Ayın tepede olduğu vakit geri dönmüş olmazsam beni arayın" dedim.

T:-İyi yapmışsın. Umarım kurtuluruz.

Uzaktan atlı sesleri gelmeye başladı. Dikkatle baktığımızda...

Dikkatle baktığımızda onların Hiromitsu ve askerleri olduğunu gördük.

B:-Bize iyi şanslar...

H:-Çözün!-Hiromitsunun emriyle askerler iplerimizi çözdü, ama gitmemize izin vermediler. Kollarımızı belimizin arkasında bağladılar. Askerler bizi atlara bindirdiler. Takashinin arkasına atı sürebilmesi için bir asker, benim arkama ise Hiromitsu oturdu. Eliyle atın kayışlarını tutup, burnunu boynuma sürtmeye başladı.

B:-Ben burda oturmayacağım!

H:-Peki nerede oturacaksın güzellik?-Kulağıma fısıldıyordu. Aşırı rahatsız olmuştum.

B:-Gerekirse saraya ayakla giderim, ama yinede burada OTURMAM!

H:-Zaten seninle uzun uzun konuşacağız. Sen,-askere işaret etti- geç buraya!

Asker benim arkamda oturdu. Önde Hiromitsu, arkada Takashi, bir atlı, ben ve benim arkamda bir çift atlı daha vardı.

...

Saraya geldiğimizde Hiromitsu kendi odasına doğru yürüyüp:

-Açayı benim yatak odama götürün.

T&B:- GİTMİYOR/GİTMİYORUM!

Hiç duruşunu bozmadan odasına doğru yürümeye devam etti. 5 asker de onunla gitti. Takashi yanındaki askerin burnuna dirseğiyle vurudu. Asker burnunu tutarken benim yanımda olan iki asker ona vurmak istiyordu ki birine ben, diğerine takashi tekme attı. Koşa koşa benim odama gittik. Bir bıçak bulup olabildiğince çabuk iplerimizi kesdim. Dışarı çıktığımızda tam gidecektik ki, arkadan Hiromitsu "nereye böyle" dedi. Arkamı yavaşça dönüp ona baktım. Gözleri alev püskürüyordu. Takashinin kolunu tutup kaçaktım ki, Hiromitsu kolumuzdan tuttu. Kral olmasaydı, komutan olsaydı, onu orada dövüp kaçardık. Ama, bizi kolayca öldürebilirdi. Sanırım, Takashi de onun haraketlerinden ve giyiminden Kral olduğunu anlamıştı. O yüzden o da hiçbir şey yapmadı. O an bir şey hissettim... Hiromitsuya karşı olan hislerim bu kadar kısa sürede bitmişti.

Bizi kendi odasına getirdiğinde Ryoji, Hiroshi ve Akio da oradaydı.

B:-Çocuklar!-Bizi gören Prensler sanki az da olsa rahatlamıştı.

R:-Ahh, neredesiniz siz?-Önce bana sarıldı, sonra da Takashiye.

T:-Siz neden buradasınız?

KH:-Bakın, ben o gün size ihanet etmek istemedim. Mecburdum.

A:-BU NASIL BİR MECBURİYYET?! BABAMIZA NE OLDUĞUNU BİLMİYORUZ, BİZİM ÜZERİMİZE BİR ORDU SALDIN, VE ŞİMDİ DE ÖZÜR MÜ DİLİYORSUN?

H:-SAHTEKARSIN SEN! NANKÖR!

KH:-Ben Krala birşey olmasın diye sizi yaralamak zorunda kaldım.

B:-BU YALANA 3 YAŞINDAKİ ÇOCUK BİLE İNANMAZ!-Her ne kadar bağırıp çağırsamda, "Kral" (!) olduğu için ondan korkuyordum. Her türlü vahşiliyi yapabilirdi. O yüzden Takashiye daha da yakın durdum. Onun bileğini sıkıca kavradım. Elini yavaşça yukarı götürdü. Parmaklarını parmaklarıma geçirip kenetledi.

Samurai: Katana in the BloodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin