12

196 17 18
                                    

Yoongi odasına bir sağa bir sola, bir ileri bir geri volta atarak yürüyüp duruyordu. Jimin'e odasına gelebileceğini söylemişti aksini söylemek istediği halde. Sakin ve kararlı bir yapısı olmasına karşın konu Jimin olunca fazlasıyla mantıksız davranıyordu. Şaşırıyordu ani hareketlerine aslında, kendi gibi değildi bu zamanlar. Bir şey söylemeden iki kere düşünürdü; Jimin varken hiç düşünmüyordu. Doğaçlama bir yaşam tarzı ona göre değildi. Kendine yabancı olmak onu korkutuyordu.

Bir sonuca varamayacak düşünceleri birkaç kapı tıkırtısı kesti. Gelen Jimin olmalıydı. Beceriksiz bir şekilde üstünü başını düzeltti, odası düzgün mü diye göz ucuyla baktı, boğazını temizledi, ardından kapıyı açmak için yöneldi. Yavaşça araladığı kapının ardından onu karşılayan kocaman bir gülümseme oldu. Koltuğunun altına aldığı bir şişe şarap ve parmaklarına geçirdiği iki kadehle içeri davet edilmeyi bekliyordu.

"Geç bakalım," dedi Yoongi yarım bir gülümsemeyle.

İçki havasında değilim diye düşündü Yoongi, öte yandan iki kadeh şaraptan kimseye zarar gelmezdi. Belki gerginliğin geçmesine ve ortamın yumuşamasına ortam hazırlardı bile. Jimin, Yoongi'nin yatağına geçip oturmuştu, Yoongi'ye de Hoseok'un yatağı kalmıştı.

"Bu şarabı yurda gelmeden bavuluma sıkıştırmıştım. Evimizdeki en nadide parçalardan biriydi. Özel bir gün için saklıyordum."

"Özel bir gün mü? Yine geleneksel veya ulusal bir bayramı mı unuttum ben?"

"Haha Yoongi, o tarz bir gün değil. Başka türlü bir gün."

"Ne türlü?"

"Bilmem."

Jimin'in açık konuşmuyordu, bu yaptığına kaçak güreşmek denirdi. Ortamda değişik bir enerji vardı. Hayır, hiçbir şekilde bir arkadaş ortamı değildi bu. Adını koyamadığı, daha önce şahit olmadığı bir atmosfer; tatlı bir tadın acıyla yoğrulması gibi tanımsız. Bilmediği şeylere kuşkuyla bakardı Yoongi, bu konu hakkında da hiçbir fikri yoktu.

"Al bakalım," uzattığı kadehi Jimin'in elinden aldı.

Bir yudum almak için ağzına götürdü. Keskin bir tadı vardı, aynı zamanda hoş bir aromaya sahipti.

"Çok güzelmiş."

"Öyledir," dedi gülümseyerek, bir yandan da bir yudum aldı kadehinden. "Senin hakkında pek bir şey bilmiyorum. Sadece her ortamda eğlenceli kişiliğini ortaya çıkaran bir çocuk gibisin."

"Eğlenceli miyim? Pek sanmam."

"Öylesin, beni çok güldürüyorsun," derken de güldü Jimin. "Yine de bu senin sadece çok küçük bir parçanmış gibi geliyor. Sanki insanların seni görmesini istediğin bir maske gibi. Gerçek senden oldukça uzak."

Konuşmanın gidişatından rahatsız olmuştu Yoongi, "herkes kadar yaşantım var. Hoş olmayan şeyler de yaşadım. Bunlardan söz etmenin bir anlamı olduğunu sanmıyorum."

"Anladım, yine de konuşmak istersen harika bir dinleyiciyimdir. Seni daha yakından tanımak isterim."

Gördüğü ilgiden rahatsız olmaya başlayan Yoongi cevap vermedi. Jimin'in kötü bir niyeti olmadığının farkındaydı. Bununla birlikte yolunda gitmeyen bir şeyler de mevcuttu. Bu karşılıklı suskunluk birkaç dakika sürdü. Birkaç kadeh daha içtiler, konuşmadan karşılıklı oturdular.

"Kusura bakma, rahatsız ettim seni. Belli ki yatıp uyuyacaktın. Özür dilerim tekrardan."

Jimin ani bir şekilde ayaklanıp çıkış kapısına yöneldiğini gören Yoongi, hızla onun kolundan tuttu. Ani bir şekilde dönen Jimin'in nefesini kendi nefesinde hissetti. Gözleri onun gözlerinde kayboldu. Yoongi, yüzünde hissettiği nefesin sıcaklığını artarak hissediyordu, bu sıcak meltem ihtiyacı olan iklime aitti. Elini Jimin'in beline atıp kendine çekti. Aralarında neredeyse hiç mesafe kalmamış gibiydi. Yoongi dahasını istiyordu, o sıcak nefesin kaynağına ulaşmaktı amacı. Kafasını bir daha uzatıp dudaklarıyla o sıcak nefesin kaynağına ulaştı, nefesi içine çekti. İçindeki buzlar eriyip gitmişti.

---------------------------------------------------------------------------------

Şu ana kadar yazdığım en cesur bölüm oldu. Bu bölümle ilgili özellikle yorumlarını bekliyorum. Hikayenin gidişinde buna bağlı olarak değişiklik yapabilirim. Oy vermeyi unutmayın, görüşmek üzere :)

GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin