TANITIM

891 32 20
                                    

“Helin hazırsan Begüm seni bekliyor kızım.” diyerek odamın kapısını açan annem beni yatakta pijamalarımla yeni uyanmış bir halde görünce şaşırdı. “Sen bu baloyu çok istemiyor muydun?” dedi. Bense çapaklı gözlerimle annemin yüzüne şaşkın bir ifadeyle bakmakla yetindim. Ne yani okulun balosuna gitmeme izin vermiş miydi? Rüya mı diye düşünürken Begüm içeri geldi. “Balo için giyinmemişsin Helin. Hadi çabuk ol. Daha saçını yapacağız.” dedi göz kırparak. Bu bakışı, annemin iznini çoktan almış olduğunu doğruluyordu. Ah Begüm! Hayatımın kurtarıcısıydı çünkü balomuz gece ikiye hatta üçe kadar sürecekti ve annemler izin vermemişti oysa. Begüm’e sonsuz güven duyduklarından ve onunla gideceğimi anladıklarından izin vermiş olmalıydılar. Ama anlayamıyordum. Ben güvenilmeyecek biri miydim? ‘Neyse’ diye düşündüm, izin verdiklerine göre bunu şuan dert etmenin pek de bir anlamı yoktu. Saate baktığımda neredeyse dörde geliyordu. Cidden bu saate kadar uyumuş muydum? 

Annem odadan çıktığında Begüm’e “Anneme ne dedin de baloya gitmemize izin verdi?” diye sordum. O ise “Gidişte ve dönüşte abimin bize eşlik edeceğini, birbirimizden ayrılmayıp erkeklere yüz vermeyeceğimizi, son olarak da içki vb. şeylerden uzak duracağımızı söyledim.” dediğinde “Peki bizim bunlara uyacağımızı mı sanıyorsun Begüm?” dedim sırıtarak. Begüm gayet ciddi bir şekilde “Sanki erkek arkadaşımız var da uymayacağız Helin. Sanki içki içiyor, gecelere akıyoruz!” dedi. Ben “Evet!” der demez ikimiz de gülmeye başladık. Daha önce benim bir sevgilim olmuştu ama Begüm’ün hiç olmamıştı. Begüm oldukça güzel bir kızdı bu yüzden elbette peşinde dolaşan erkekler vardı. Ama prensesimiz ‘hayatının erkeğini’ bekliyordu. Bu kavramı saçma buluyordum. Ben, bana değer veren bir erkek yeter diye düşünüyordum.

İçmek bir kenarda dursun daha içki ve uyuşturucu lafını ağzımıza dahi almamıştık. Bunları düşünürken zamanın epey ilerlediğini fark ettim. Hemen yataktan kalktım ve hızlıca yatağımı topladım. Begüm çoktan giyinmişti bile. Dün birlikte baloda giyeceğini belirlediğimiz açık pembe straplez elbisesi ona çok yakışmıştı. Eteğinin ucundaki ve kemerindeki gümüş pullar, iki koluna da taktığı kalın metal bilekliklerle bir uyum içindeydi. Pembe rugan topuklu ayakkabılarını giymiş, eline de gümüş çantasını almıştı. Hoş görünüyordu. Ben de hemen yüzümü yıkayıp dolaptan yine dün belirlediğimiz straplez, hoş bir kumaştan kat kat eteği olan pudra rengi elbisemi çıkardım. Kemerimdeki küçük gümüş kurdele ile muhteşem bir görüntü oluşturan metal bilekliğimi taktım. Önü gümüş, arkası pudra olan oldukça süslü topuklu ayakkabılarımı da ayaklarıma geçirdikten sonra pudra rengindeki zarif çantamın içine telefonumu ve annemin verdiği paraları koydum. Begüm ve ben yine her zamanki gibi birbirine yakın kıyafetleri seçmiş, her şeyimizin benzer olmasına özen göstermiştik. Evet, ikiz gibi ortalıklarda gezinmemiz, arkadaşlarımız tarafından oldukça alaya alınmıştı bir zamanlar ama biz buyduk işte. Zaten herkes alışmıştı artık bu halimize. 

Saçımızı saymazsak balo için hazırdık. Begüm iyi bir kuaför değildi, genelde ikimizin saçlarını ben yapardım. Elim biraz yavaştı ama bu konuda yetenekliydim. Begüm’ün saçları benimkiler gibi dalgalı değildi ama düz de değildi. Onunkinin aksine benim saçlarımda kıvırcık çok daha doğal görünüyordu.  O yüzden kendi saçlarıma maşa yaptım, Begüm’ün saçlarına ise düzleştirici ile biraz şekil verdim. Hazırlıklarımız neredeyse bitmişti. Benim çok geç uyandığımı ve balo için hazırlanırken ağzıma tek lokma atmadığımı düşünürsek karnım zil çalıyordu. Neyse ki benim düşünceli annem acıktığımızı tahmin etmiş olacak ki elinde sandviçlerle odaya girdi. İştahla sandviçlerimizi bitirdiğimizde saat 18.30 olmuştu balo ise 19.00’ da başlıyordu.

Son kez aynaya bakıp makyajımızı yaparken Begüm’ün abisinin sesini duyduk. “Çok süslenmeyin sonra sizi erkeklerin elinden alamam!” diyerek güldüğünde biz de onunla güldük. Ama zaten bu elbiselerin üzerine koyu bir makyaj yapamazdık. O yüzden hafif göz farları ve göz kalemleri kullanarak son olarak da rujumuzu sürerek odadan çıktık. Biz çıktığımızda Bora abi ve annem konuşuyorlardı. Belli ki annem onu da tembihliyordu. Bora abi son kez “Tamam.” diyince annem bu sefer bize tembihler yığınını doğrulttu. Bizden de onay alınca Begüm’ü ve beni öpüp iyi eğlenmemizi de söyleyerek kapıyı kapattı. Bora abi “Ah annelerin evhamı!” diyince hepimiz gülüştük. Annem balkondan bize bakıyordu. “Kameranı unutmuşsun Helin. Hadi poz verin de sizi çekeyim.” diyerek gülümsedi. Birkaç poz verdikten sonra kameramı alıp Bora abinin arabasına bindim. Eğlenceli bir yolculuk yaparak okula ulaşmıştık. Zaten Eskişehir çok karışık bir yer değildi ve şoförleri de kaba kelimesinin aksine oldukça kibarlardı. Bora abiye teşekkür edip sarıldıktan sonra okulun kapısından girdik.

DJ çalmaya başlamıştı. İlk önce bir öğretmen çıktı ve ‘Son Sınıflar İçin Yılın İlk Kafa Dağıtma Programı’ başlığı altında bir konuşma yaptı. Okulumuzdaki öğretmenler dersleri oldukça iyi anlatırlardı. Eğitime önem veren bir Anadolu lisesinde okuyorduk ama disiplin açısından çok katı kuralları yoktu. Zaten bu gece de fazla dağıtmayalım diye bir iki öğretmen burada bulunuyordu. Hocamızın yirmi-otuz dakika süren konuşmasından sonra gruplardan bazıları dansa, bazıları da içkiye dağıldı. Begüm’le ilk önce kendi arkadaş çevremizde takıldık. Daha sonra bizim grubun erkeklerinden Melih Begüm’ü dansa kaldırdı. Begüm ‘hayır’ demese de pek istekli değildi çünkü Melih lise başından beri Begüm’e aşıktı. Begüm bir iki dansı Melih’le etse de bir süre sonra eşlerimizi değiştirdik. Melih çok iyi bir çocuktu ve Begüm’ü gerçekten seviyordu lakin Begüm ona sadece arkadaş gözüyle bakıyordu ve ona ümit vermek istemediğinden de ondan biraz uzak duruyordu. Gece; danslarla, ‘lise sona merhaba’lı bir pasta ile devam etti. Daha sonra okulun haylaz takımı başkanı Efe, Barlar Sokağındaki bir barda verdiği partiye bizi de davet etti. Ben gitmek istemiştim, nasıl olsa arkadaşlarımız vardı, bir şey olmazdı. Ama Begüm her zamanki gibi annem rolünü üstlendi ve “Hayır!” cevabını yapıştırdı. Efelerin gitmesinden daha on dakika bile geçmemişti ki balo salonu birden boşaldı. Geriye kalan grupları saysak o yüz kişiden kırk kişi filan kalmıştı. Zaten kalanların çoğu da ineklerdi ve inekler de yavaş yavaş evlerine gitmeye başlıyorlardı. Beş dakika boyunca Begüm’e ısrarlarda bulundum. En sonunda Begüm benim ısrarlarıma dayanamadı ve tereddüt ederek de olsa Efelerin partisine gitmeyi kabul etti. Grubumuzla vedalaşıp taksi ile Barlar Sokağına gittik.

Barlar Sokağına ilk kez giriyorduk. Işıklandırması ile çok hoş görünüyordu. Efelerin dediği barı bulduk ve bizi içeri aldılar. Herkes kendinden geçmişti. Kimileri içki içiyor, kimileri de ağzını farklı amaçlar için kullanıyorlardı. Begüm’le birbirimize bakıp “İğreeenç!” dedik. Bir masaya oturduğumuzda bizi gören Efe, Begüm’e bakarak “Hani gelmeyecektiniz, hayır demiştiniz.” dedi. “Fikrimiz değişti.” dedim hemen lafı Begüm’e bırakmadan. “O zaman sizi arkadaşlarımla tanıştırayım.” dedi Efe. “Ateeş, Saliih bir bakın buraya.” İki tane birbirinden yakışıklı adam bize doğru yaklaştı. Begüm’le şaşırmıştık çünkü bunlar Efe’nin arkadaşı olamayacak kadar büyüklerdi. Şaşkınlığımız Efe’nin dikkatini çekmiş olmalı ki “Abimin arkadaşları aslında. Üniversite 3. Sınıf öğrencisiler.” dedi. “Bu Salih.” dedi ikinci çocuğu gösterirken. Evet, Salih koyu kahverengi gözleri ve sapsarı saçlarıyla çok yakışıklı bir çocuktu ama benim dikkatimi çeken birinci çocuk olmuştu. Onun gözleri de koyu kahverengiydi ama bakışları öyle keskindi ki bir an kendimi onun gözlerinin tam içine bakarken buldum. Bunu o da fark etmiş olacak ki Efe’nin onu tanıtmasına izin vermeden, ilk önce elimi öpüp “Ben Ateşş.” dedi. ‘ş’ harfini o kadar değişik ve güzel ifade etmişti ki ondan sonra söyleyişini aklımda bir iki kez daha tekrarladım. Begüm’ün de elini öptü. Arkadan birisi Efe’ye seslenince Efe, “Ateş kızlarla siz ilgilenin.” diyerek yanımızdan ayrıldı. Ateş ise “Canıma minnet.” dedi bize gülümseyerek. Bu çocuğa baktıkça içimde bir şeyler oluyordu, bu his ilk defa başıma geliyordu.

Ateş, Salih’e dört bira getirmesini söylerken Begüm “Biz içki içmeyeceğiz!” dedi kaşlarını çatarak. “O zaman kızlara iki meyve suyu, bize iki bira.” Bunu söylerken Salih’e göz kırpmıştı. Ateş bize sorular sorarken Salih içeceklerle geldi. Niye içecekleri garson getirmemişti? Bu soruyu sorarsam beni garipseyeceklerini düşündüm. Bu yüzden boş verip meyve suyumdan içerken Ateş’in sorularını cevapladım…

 ‘Ateş’in cehennemimiz ve geleceğimizi yok eden bir bela olduğunu bilmiyorduk o zamanlar. Bizi kandırabileceği aklımızın ucuna gelmezdi. Gelseydi; girmezdik bu sokağa, çıkmazdık okuldan, özlemezdik maziyi…

 

SON KEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin