Hiçbir şeyin öyküsü

682 3 4
                                    

1. BÖLÜM

Mrs. Morrison

Uzun zamandır yazı yazmadığını düşünüyor, hayata karşı olan umudunu yavaş yavaş kaybediyordu. Çünkü hayat ona göre saçmalığın ta kendisiydi. Penceresinden dışarı baktığı zaman bir yerlere koşturup duran insanlara anlam veremiyor, onlar gibi olmak istemiyordu. O, odasında çürümüş ve yalnız bedeninden yayılan kokusunu, cızırdayan plaklarını ve bozuk daktilosunu seviyordu. Çoğu zaman yalnız olurdu ve yalnız kaldığında hep kendi kendine konuşurdu. İşin garip tarafı yalnız kalmadığında da kendi kendine konuşurdu ve ona göre bu büyük bir sorundu. Gülmeyi sevmezdi. Geriye dönüp baktığında son iki yılında insanların kahkaha atarak güldüğü şeylere hiç gülmediğini düşündü. Çünkü komik olan hiçbir şey yoktu. Oysa şimdi aynadan o genç on yedilik yüzüne baktığında bile gülüyordu. Çünkü derisinin altındaki ihtiyar ona hayli komik geliyordu. Çok okurdu... Odası hep Bukowski'nin kitaplarıyla dolu olurdu. Severdi ümitsiz adamları. Ve aşık olduğunda ise yine ümitsiz adamları seçerdi. Kafayı yediğini hatta bu işi ileri boyuta taşıdığını düşünürsek delirdiğini bile hissedebiliyordu. Bu seçeneği düşünmeye başladığında ise yeni edinilmiş bir alışkanlıkla yani kahkahayla son buldururdu.

İsmi neydi bu genç on yediliğin? İsimlere takılmazdı çünkü insanların bir eşya parçası olmadığını düşünüyordu. Her şeye ve herkese bir hitap biçimi olmasını gereksiz bulurdu. Nickleri daha çok severdi fakat yaratıcılıktan bir hayli uzaktı. Ona arkadaşının taktığı bir nick geldi aklına. '' Mrs. Morrison''. Evet bu nick şimdilik onun işini görürdü. Yazmayı severdi Mrs. Morrison. Sık sık yazardı. Önceden bu daha çok hayatına eşlik eden bir alışkanlık olsa da asla vazgeçmemişti. Ne kadar inanmasada yazmanın, asıl düşünceleri dile getirebilmek için Tanrı'nın insanlara bir lütfu olduğunu düşünüyordu. İnsanların daima eksik olduğunu, kafalarının içinde dönen kelimeleri dile getirmek istediklerinde ise sadece saçmalıklarla dolu birkaç cümle çıkacağına inanırdı. Bu yüzden toplum içinde kendi gibi kafayı yemişler haricinde çenesini genellikle kapalı tutardı. Eve gittiğinde ise daktilosunun başına geçer, gün içinde karşılaştığı insanlara söylemek istediği fakat söyleyemediği şeyleri yazdığı karakterlerle söyletirdi. Evet, Mrs. Morrison kesinlikle kafayı yemişti. Buna rağmen ''yinede...'' diye devam ettirirdi cümlesini... Bukowski'den alıntı yaparak. '' huzur vardı havada '' derdi.

2. BÖLÜM

Lithium ve Lethe

Yine saçmalıklarla dolu bir Cuma akşamı uyandı Mrs. Morrison. Zaman kavramını sevmezdi, rakamlardan hoşlanmazdı. Ona göre ne zaman uyanırsa gün o zaman aydın olurdu. Ve akşama doğru uyanmayı seçerdi genelde, çünkü o zaman uyanırdı sarhoşlar. '' Sabahın üçü sarhoşları'' mıydı acaba bahsettiği? Bilinmezdi. Hiçbir şeyi bilmiyordu ve bunu umursamıyordu. '' Her şeyi tam olarak bilmek bir hastalıktır'' diye düşündü. Belkide öyleydi...

Dünyadaki tüm sabahın üçü sarhoşlarını geçirdi aklından. Bir sürü yüz, bir sürü ruh ve bir sürü isim geçti gözünün önünden. Bazıları tanıdık suratlar, bazıları ise bilinmeyenlerdi. Aklından geçirdiği hıphızlı suratlardan ve isimlerden sadece bir tanesini takılıp kaldı. O dakikadan sonra ilerleyemiyordu Mrs. Morrison. O takılıp kalan isim ve yüze daha dikkatli bakmayı denedi. Bulanıktı her şey. Seçemediği yüzün altında yazan yine seçemediği isme odaklandı bu sefer. Gözlerini kısarak, hecelemeye başladı. Tanıyordu o ismi Mrs. Morrison. Nasıl unutabilirdi ki? Fakat merak ediyordu. Geleceğe ait olan bunca yüz, bunca isim varken neden geçmişinden bir parçaydı takılıp kalan?

Biliyordu, o da uyuyamıyordu. O da sabahın üçü sarhoşuydu çünkü. O da umutsuz ve yalnız bir Cuma akşamı bir yere yetişmeksizin uyanıyordu belki yatağından. Yüzünü asla göremediği ve adını hatırlayamadığı, uzaklara ait olandı. ''Lithium''du bu...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 23, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hiçbir şeyin öyküsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin