Jongin bütün gece Kyungsoo'yu düşünmekten uyuyamadı. Aklına gelen tatlı sahnelerle kıkır kıkır gülerken yatağında bir o yana bir bu yana yuvarlandı durdu. Hızını alamayıp yere düşünce annesi kopan gürültüye koşup odasına geldi. Tabi evvelinde biraz da duvarları tepiklemişti Jongin. Kadıncağız da yıkım ekibinin kapıya dayandığını falan zannedip korkmuştu. Neyse ki sonradan gürültünün kaynağının oğlu olduğunu anladı.
"Jongin ne oluyor oğlum? Evi başımıza mı yıkacaksın? Komşular şikayete gelecek şimdi, rahat dur."
"Yanlışlıkla ayağımı duvara çarpınca yataktan yere yuvarlandım anne. Özür dilerim. Daha dikkatli olacağım. Git uyu sen."
"Eh, iyi peki."
Annesi odadan çıkınca bu defa daha sessiz olmakla birlikte Jongin yerde yuvarlanmaya başladı yine. Çıkıyorlardı. Çıkıyorlardı değil mi? Sahiden sevgili olmuşlardı yani. Üstelik şimdiden geleceğe dair ciddi bir takım planlar bile yapmışlardı. Yani Jongin oğlan böyle düşünüyordu en azından.
Yastığını suratına bastırıp üniversiteden sonra düğün dernek kurup birlikte hayat evine gireceklerinin hayalini tekrar tekrar kurdu. İkisinden biri beyaz diğeri siyah takım giyebilirdi ya da ikisi de beyaz giyerdi ama ikisinin de siyah giymesi kabul edilir şey değildi doğrusu. En mutlu gününde cenaze alayı gibi karalar bağlamak istemiyordu.
Evlilik yeminini tatlı bir öpücükle mühürledikten sonra akrabalarla kısaca vedalaşıp balayına çıkabilirlerdi, Bali adasının balayı için en uygun seçenek olduğu söyleniyordu, gerçi Jeju adasının da kalırı yoktu ondan. Tabi bu konuyu Kyungsoo'ya da danışmalıydı. Onun gitmek istediği başka bir yer olabilirdi. Kim bilir bir Avrupa turu ya da Asya... Kapadokya'da gün batımı manzarasını balonlarla havada süzülürken izleyebilir, Akdeniz'de yat turu yapabilirlerdi.
Bildiği ve o an aklıma gelen güzel yerleri düşündü. Yunanistan, İtalya, adalar... Serin bir akşam rüzgarı saçlarını tararken deniz kenarında el ele kumların içinde çıplak ayakla yürüdüklerini, omuzlarını saracak şekilde paylaştıkları bir polar battaniye altında gün batımını izlediklerini, kamp ateşi eşliğinde çılgınca aşk şarkıları söylerken içlerini ısıtacak lezzetli içecekler içip odalarına çekildiklerini ve sonrasında olacakları...
Zavallı ergenin içi öyle kıpır kıpırdı ki heyecandan karnına sancılar girdi. Stres ve üzüntü hiç şüphe yok ki insanı hasta eder oysa sevinçten birinin hasta olduğu pek duyulmuş görülmüş şey değildir ama Jongin efendi bunu da becerdi.
Zavallı ergen, sabah olup da başını çatlıyor, boğazını ağrıyor, midesini bulanıyor bulunca delirmiş gibi zırıl zırıl ağlamaya başladı. Sevdiği çocukla nihayet sevgili olduğu ilk günde hasta olmak ne de büyük rezillikti. Oysa ne hayalleri vardı bugüne dair, malum bütün gece durmaksızın hayal kurduğundan, Kyungsoo'nun elinden öğle yemeği yiyecek, onu elleriyle besleyecekti. Okul çıkışı eve davet edip köpeklerle oynama teklifi sunacaktı. Akşam beraber yemek yapabilirlerdi mesela. Kyungsoo o enfes tariflerini müstakbel eşiyle paylaşırdı değil mi?
Ne önemi var? Şimdi hepsi batmış, hayalleri kağıttan gemiler gibi su alıp yan yatmıştı. Suratı da çok ağlamaktan sümükler ve göz yaşları içinde kalmıştı.
Endişe etmesin diye sevdiceğine okula gelemeyeceğini haber edecekti ki onun bir telefona sahip olmadığı hatırına gelince bir yeni hayal kırıklığı daha edindi. Ama dur bir dakika! Onun telefonunu kullanarak annesini aramıştı değil mi? Ona oradan ulaşabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Havuçlu Tarçınlı
Historia Corta"Umarım bir gün Kim Jongin gibi biri olabilirim." -Masum bir Kyungsoo, şapşal bir Jongin-