Kalbim yine ağzımda atarken kapısını çalıyorum. Birkaç dakika geçmesine rağmen açılmıyor, ben de bir daha çalıyorum. Biraz daha açılmazsa gideceğim. Ama ikinci çalışımda açılıyor. Karşımda insan olmayan bir varlık duruyor, çünkü bu kadar seksi ve yakışıklı olan bir insan bizim türümüzden olamaz. Ya da sinirli kişiliğimle konuşursam maymun cinsinden geldiğini söyleyebilirim. O kadar da yakışıklı değil...
"Jackson... Burada ne işin var?" Şaşkınlıkla bana bakıyor. Sanırsın Michael Jackson geldi kapısına da şaşırıyor. Altı üstü Jackson işte. O kadar sinirliyim ki çenem kitleniyor ve cevap veremiyorum. Bana bunu nasıl sorabilir ya? Ben de o öpücüğün hesabını sormaya geldim, diyemiyorum tabii ki. Anladınız siz.
"Jack..."
Dayanamayıp sinirden patlar gibi konuşuyorum. "Salondan ayrılmışsın duyduğum kadarıyla ve... Ring için çalışacağımızı sanıyordum ve..." Bir anda soluğum bitmiş gibi duruyorum.
Birkaç saniye sonra o devam ediyor. "...ve?"
"Her neyse, o kadar da önemli değil. Ring falan istemiyorum." Derken merdivenlere yöneliyorum.
"Jack, dursana."
Arkama dönüp bakıyorum.
"İstemediğine emin misin? Çünkü hala çalıştırabilirim."
Deli gibi istiyorum, çünkü her ne kadar sinirli olsam da onunla biraz zaman geçirmek için her şeyimi verebilirim. Cevap vermekle vermemek arasında gidip geliyorum. O da soru işareti dolu gözlerle bana bakıyor.
"Tamam."
"O zaman haftaya Cuma akşam 9'da geçen sefer beni izlemeye geldiğin yere gel, o gün boş."
Sinirden onu öldürmek istediğim dakikalarda olmamız gerekiyordu ama ben sadece yumuşadığımı hissediyorum. Ona yenik düşüyorum... Başımı sallayarak onu onaylıyorum.
Bu bir hafta nasıl geçiyor inanın bilmiyorum. Okul başlayacağı için ders seçimleri mi dersiniz, seçtiğimiz derslerin ön hazırlıkları için proje çalışmalarına erken başlamalar mı dersiniz... Oldukça sürükleyici bir haftadan sonra en sonunda Jooheon'la buluşuyoruz bir kafede. Orada kimi görüyorum dersiniz? Siz tahmin edene kadar bekleyemeyeceğime göre hemen söylüyorum: Hoseok!
Onu görmezden gelmek isterdim ama beni görür görmez yanındaki arkadaşının boynuna kolunu dolayıp çekip onu yanağından öpüyor, gözlerimin içine baka baka! Sanırsın nispet yapıyor. Neden? Benden intikam mı almaya çalışıyor aklınca. Ben kahveleri sipariş etmek için sıraya geçerken hemen arkamda beliriyor.
"Selam!"
Omzumun üstünden ona bakıp zorla gülümsüyorum. "Selam."
"Nasılsın görüşmeyeli?"
"İyiyim."
Bir süre susuyoruz ikimiz de. "Ben de iyiyim. Neler yapıyorsun, okul başladı mı?"
"Hayır." Okulun başlayıp başlamadığını napacaksın, okuluma mı geleceksin?
"Ben de yeni bir işe girdim. Eğer diğer stajını yapmak istersen sana yardımcı olabilirim."
"Artık staj kalmadı ama teklif için teşekkürler."
Kulağımın yakınlarında bir nefes hissediyorum. "Ama teklifim bunun için değildi."
Şaşkınlık ve sinirle arkama dönüyorum. "Pardon? Ne içindi?"
"Seninle konuşmak istiyorum Jackson, bir şans daha istiyorum."
"O şansı başkalarında harcamadın mı zaten?" Tabii ki yanındaki o erkek arkadaşını kastediyorum.
"Onu mu diyorsun?" Pişmiş kelle gibi sırıtıyor. "O benim kardeşim. Tanıştırayım mı sizi?"
O sırada önümdeki son kişi de gidince sıra bana geliyor. "Kalsın, sağ ol."
Siparişlerimi veriyorum ve yan tarafa geçip beklemeye başlarken Jooheon'a yardım çağrıları atan bakışlar gönderiyorum. O da hemen anlayıp yanıma koşturuyor.
"Hey, hayatım, bir sıkıntı mı var?"
Aman tanrım, bunu beklemiyordum! Şok olmuş gözlerle ona bakıyorum ama durumu çaktırmamaya çalışıyorum. "Hayır, sevgilim. Eski bir arkadaşım."
Hoseok da şaşırmış gözüküyor. Beklemiyordu heralde bir erkek arkadaşım olmasını. Açıkçası, ben de beklemiyordum.
Bu çocuğu daha kaç kez bu tür yalanlarla başımdan def etmem gerekiyor? Ama onun pes edesi yok gibi, nasıl hastalıklı bir türsün sen be çocuğum?
"İsterseniz bizimle beraber oturabilirsiniz."
Jooheon tekrar çaresiz bakışlarıma sorgular bir bakış attıktan sonra hemen ona dönüyor. "Biz kahveleri alıp hemen gideceğiz, bir dahaki sefere."
"Bu arada tanışmadık, ben Hoseok." Derken elini Jooheon'a uzatıyor.
Jooheon da ona elini uzatacağına benim omzuma koyuyor. "Kahvelerimiz geldi, izninle, Hoseok..."
Hoseok eli havada o şekilde asılı kalmış şekilde bize bakıyor ama biz çoktan çıkıp gidiyoruz.
"Bu çocuk... O anlattığın çocuk değil mi? Başına bela olan?"
"Ta kendisi! Ama senden hiç beklemediğim bir şey yaptın."
"Gerçekten bir sevgilin olduğunu düşünmesi iyi olur gibime geldi. Galiba Jaebum'un onunla konuşması yetmemiş."
Jaebum deyince kalbim mideme doğru kayıyor. Bu gece onunla buluşacağız, hem de buluşmaya hiç uygun olmayacak bir yerde... Dövüşmeye gidiyoruz. Bu gerçekten... Can almalık.
"Teşekkürler Jooheon, bir diğer kurtarıcı meleğim de sen oldun."
"Melek değil şeytan olurum. Şu ne olduğu belli olmayan piçle yolun umarım bir daha kesişmez."
"Umarım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfiction"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...