Bölüm XXIV

255 16 8
                                    

O etleri keserken ben de noodleları hazırlıyorum. Sonra o etleri bir sosa buluyor, ben noodle'a malzemeleri katıyorum. Arada yan yana geldiğimizde boynuma küçük bir öpücük konduruyor. Resmen fiziken hala ayaktayım ama ruhen bayılıyorum, öyle güzel bir an. Kısa sürede yemeklerimiz hazır oluyor ve yiyoruz. Kendi ellerimle besliyorum onu, aşk biraz böyle galiba. Sürekli ona bakmak, ona dokunmak, onun için bir şeyler yapmak istiyorsunuz. Onunla ilgilenmek, iyi olduğundan emin olmak. Birkaç günde öyle yumuşak ve nazik bir Jaebum'a dönüştü ki, resmen onu çocuğum gibi görüyorum. Ama öyle bir çocuk değil, anladınız siz.

Bu gün böyle geçiyor, hafta içinde bir kafede buluşup saatlerce oturup konuşuyoruz. Aslında öpüşmeyi, koklaşmayı tercih edeceğimi zannederdim ama olağanüstü bir şekilde Jaebum'la sohbet etmek o kadar güzel ve rahatlatıcı bir şey ki, cenneti sürekli farklı şekilde yaşıyorum. Onunla beraber gülüşümüz, yemek yiyişimiz, kahve içişimiz... Duygularımız... Her şey bütünleşiyormuş gibi hissediyorum. Aslında hayatımda var olan ama içinde olmayan bir insanı çok kısa sürede alıyorum. O da beni alıyor.

Genel olarak okullarımızdan, neler yaptığımızdan, arkadaşlardan, derslerden sohbet ediyoruz. Onun dışındaki şeyleri annem veya babam aracılığıyla neredeyse biliyor sayılırız. Ama bir şey fark ediyorum: biz her ne kadar kopuk hayatlar yaşasak da hep aynı şeyleri yaşamışız. Farklı şehirlerde olsak da neredeyse aynı anıları paylaşmışız. Belki de aynı yıldızları aynı gece izledik ya da aynı ayı seyrettik. Belki aynı anda ağaçtan yaprak düştü önümüze veya aynı çiçeğin kokusu çalındı burnumuza aynı anda. Birbirimizi tamamlamıyoruz aslında, biz birbirimizin aynısıyız. Karakter bakımından değil belki ama yaşadıklarımız, düşünce yapılarımız, değer verdiklerimiz, en önemlisi de aile yapımız...

İşte saatlerce konuşmanın ardından böyle şeyleri fark etmiş şekilde dönüyorum eve. Annemle babam da salonda dizi izliyorlar. Yanlarına gidip selamımı verdikten sonra odama çıkmak üzereyken annem peşimden gelip beni durduruyor. "Jackson!"

Ona aynı ses tonuyla sesleniyorum. "Anne!"

"Nerelerdesin sen bakalım, daha okulun ilk haftasından projeye mi boğdular sizi?"

Kaşlarımı kaldırıyorum. Durumu çakmak üzere sanırım, imalı bakışlarından ve gülümsemesinden belli. "Sayılır."

"Ama sende bir haller var, gel bakayım." Derken odama sürükleniyorum. Yatağıma oturuyor, beni de karşısına oturtturuyor. "Evet, seni dinliyorum."

"Yaklaşık 13,8 milyar yıl önce sıfır hacim ve sonsuz yoğunluktaki bir noktadan madde ve zamanın ortaya çıkmasıyla büyük patlama gerçekleşti, böylece evren oluştu..."

Kaşlarını çatıyor. "Jackie! Ben sana büyük patlamayı mı anlat dedim, hayatında gözlemlediğim değişikliği anlatmanı istiyorum. Sebebini senin doğrulamanı istiyorum."

Gülümsüyorum. "Anne, gerçekten projelerden dolayı geç geliyorum."

"Ben bunu sorgulamıyorum hayatım, yüzündeki o farklı gülümsemenin, ışıl ışıl parlayan gözlerinin, eskisinden daha heyecanlı hareketlerinin sebebini sorguluyorum." O da içtenlikle gülümsüyor. Ah canım annem, bak yine anlamış. Anlamasa şaşardım zaten de...

"Anne, birisiyle tanıştım. Hoşlanıyor gibiyim ve arkadaş ortamımız gayet iyi, durum bu."

Bu sefer sırıtıyor ve kollarını sarılmam için açıyor. "Benim oğluma aşk çok yakışmış." Ben de hemen sarılıyorum. Yüzümdeki kızarmayı katiyen görmemeli, bir yerden sonra gözlerimde ışıl ışıl 'Jaebum' yazısı da parlayabilir, annem öyle anlar her şeyi. Gerçi nereden anlayacak ama işte, bu kolay bir durum değil. Sonuçta kanından olan oğluyla kanından olmayan oğlu işi piş...

Her neyse. Annemi öyle ya da böyle atlatıyorum. Çok sorgulayacağını bilsem de bir şekilde atlatabileceğimi de bildiğim için takılmıyorum. Yani kendime kısıtlama getirmiyorum. Gayet de gece yarılarından sonra dönmelere devam.

Haftanın son gününde de kendimi Jaebum'un kollarına atıyorum. Onun iş çıkışı –başka bir salonda eğitmenlik yapmaya başladı- evinde yemek yiyoruz ve salona geçip bir film izliyoruz. Aslında filmi izlediğimiz pek söylenemez çünkü kucağına çıktığımda zaten o televizyon ekranı ne onun kadrajında ne de benimkinde değil artık. Çok ileri gitme seviyesine kadar baya öpüşüyoruz. Bir yerden sonra şehvete dönüyor ve ben ne yaptığımı ya da onun ne yaptığını hatırlamıyorum. Bir anda beni kucağından indirip koltuğa sırtüstü yatırdığını ve üstüme çıktığını filan hatırlıyorum sadece. Sonra yavaşlayıp duruyoruz ama üstümden inmiyor. Gözlerimden benim en derinlerime inerken saçlarımı okşuyor sadece. Öyle köpek yavrusu sever gibi değil, parmaklarını kafa derimde ve saç tellerimin arasında hissediyorum. Dokunuşları ne yumuşak ne de sert. İsteseniz böyle bir duyguyu, hazzı başka bir şeyde yaşayamazsınız. Öyle güzel bir an...

Sonra da yavaşça üstümden kalkıyor ve yeniden oturuyoruz. Tek bacağımı onun bacağının üstüne atıp beline sarılıyorum ve başımı da göğsüne koyuyorum. O da kollarını benim vücuduma sarıyor. İşte huzur. Filmi izlemeye devam ediyoruz, daha doğrusu baya bir geri sarıp kaldığımız yere dönüyoruz. Bir ara benim gözüm salonun bir kenarında duran gitara takılıyor.

"Seni hiç gitar çalarken görmedim ya da duymadım, onu süs için mi aldın?"

"Hayır, heves için. Kurstan başka bir yerde hiç çalmadım. Kendi kendime bazen..."

"Ben de dinlemek istiyorum." Başımı yukarı çevirip çenesinin altından ona bakıyorum. O da sadece bana bakıyor. Jaebum çekinmez, utanmaz. Aklınızdan bile geçirmeyin. Zaten o da gülümseyip kafa sallıyor. Ben de hemen heyecanla kalkıp gitarı alıyorum ve ışığı da açıyorum.

Gitarı eline aldıktan sonra akordunu yapıyor ve bir şeyler söylemeye başlıyor. Önceleri çok ne dediği anlaşılmasa da sonradan gerçekten duyulur şekilde söylemeye başlıyor. Sesini size tarif edemem ama gerçekten anlatmam gerekirse, yıldızlara uçarak ulaşmak gibi, kanatlarınızla. Öyle hafifletici, sakinleştirici ve etkileyici bir ses... Tonlamaları ise öyle güzel ki, huzuru bana kaç kez daha tanıtacağını merak ediyorum çünkü her bir şeyde son seviyeye ulaşıyorum sanırken bir yenisi geliyor. Böyle de sürpriz dolu, beklemediğinizi yapan bir çocuk. Şarkı sözleriyse ayrı bir güzel...

"Gitmene izin vermeyeceğim

Eğer her şey senin içinse

Benim sonsuz gündoğumum

Başımın üstünde doğan günışığı

Bana gönderilmiş bir melek

Elimden tut ve öyle git

Eğer seninleysem benim için sorun değil

Benim için hiçbir şey sorun değil

Bana gönderilmiş bir melek

Tut elimden ve gidelim..."

Ben yalnızca etkilenmedim. Ben farklı bir diyara gittim. Hiçbir şekilde tatmadığım bir duyguyu tattım. Ve o'na, Jaebum'a o an tekrar aşık oldum.

ANALOG - JackbumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin