Eylül ayı çoktan geçti sevgili,sana yazmadığım vakitlerde çok sert ayazlara,kuru meltemlere,insanların baygın ve küçümseyici bakışlarına maruz kaldı penceremin dibi.Sana yazmayalı eskisi kadar nazik olmayan yağmurlar boşandı şakaklarıma doğru,sana yazmayalı adını kazıdığım pencerenin dibi epeyce örselenmiş.Pencere pervazının hemen ötesinde dallanan çınar ağacı o heybetli gövdesini yitirmiş gibi boynunu bükmüş, sana yazmayalı karşıdaki uğultulu sokaktan geçen insanlara selam vermez oldum.Aslına bakarsan sana yazmayalı çok da bir şey değişmedi,sadece biraz kendi gözyaşlarımı tanıyamaz oldum.Şiddetli bir yağmurun habercisi sandığım pencere dibindeki o küçük su birikintisi,meğerse yorgun göz kapaklarımdan istifade edip hızla kaçan gözyaşlarımmış.Sadece sana yazmayalı yarattığım onca kuru,lüzumsuz avuntuya sığınıp mutlu olduğumu sanmışım.Sadece biraz hastaymışım gibi beni teskin etme çabaları içerisinde bulunan tanıdık simalara bakmak zorunda kalıyorum,sadece biraz gün gelecek beni bir aşıktan ziyade bir deli olarak nitelendirecekler diye korkuyorum.
Her şeyden biraz kalmış benden,sadece yüz hatlarını unutmuş gibiyim.Seni kafamda canlandıramadığım her saniye,zorladığım bilinç altıma rağmen hatırlayamadığım her gün kızıyorum biraz kendime.Kızıyorum seni geçen kasım ayında beyaz montun içinde görmüşken gözlerimi kapattığım her dakika için veyahut cesur olamayıp dolu dolu bakamadığım için.Geçtiğimiz sokağın sonunda hâlâ aynı adam ölümüne simit satıyor,onun gür ve pazarlıkçı sesi kulaklarımı doldururken sana o an diyemediğim her şey için hayıflanıyorum.
Daha dün geçtim beni ağlattığın o dar sokaktan,Gülhane Parkı tadilat altına alınmış.Kırılmış kıyıya vuran her dalga,deniz manzaralı banklarda evsizler yerini almış.Mısır Çarşısı'ndaki her bir ürünün kokusu kasvetli bir hava yaratmış.Sultanahmet taraflarında kaybolma ihtimalinin vermiş olduğu tedirginlikle dolaşır olmuş insanlar,oysa bu kentin her bir sokağı güzel bir mekana açılırdı eskiden.Daha dün akşam iki sevgili el ele yürürken,iki arkadaş kendi aralarında küçük bir şakaya kıkırdarken,bir fotoğrafçı gömleğinin cebindeki buruşmuş sigarayı çaldırmak istemiyor gibi,temkinli bir biçimde iki parmağının arasına nazikçe yerleştirirken ,simitçi kalan son simidini gözler önünde sergileyerek satmaya çalışırken,işte tüm bunlar olurken sen düştün birden aklıma.Tüm bu gözlemlere istinaden simitçi son simidini satmış,alnına nüfuz eden güneşin huzmeleri zaferin belirtisi olan iki damla terini ortaya çıkarmıştı.
Haberini kuşlardan aldım,artık beni sevmiyormuşsun.Böyle bir ihtimal tüm şüphelerimin üzerine oturup yorgun dimağımda kol gezerken Nazım Hikmet'in dizeleri yankılandı kulağımın birinden.
"Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?"
Şu an sana bir elveda borcum var,biliyorum sevgili lakin henüz erken.Seni sevmeyi bırakmak için henüz erken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kal Bu Şiirde| Tamamlandı
Non-FictionBenden bu satırların sahibi olduğunu hiçbir zaman anlamayacak olan sana ...