Medya; Çağla.
Yumuşak hareketlerle başını dizlerime yaslamış, ağlayan Çağla'nın saçlarını okşarken titrek bir nefes aldım.
En son Ali'yle konuşmak için evden çıkmıştı ve döndüğünde ağlıyordu. Hıçkırıklar eşliğinde neler olduğunu bana anlatmış, sonra ise başını dizlerime yaslayarak sessiz iç çekişlerle ağlamaya devam etmişti. Hâlâ olduğu gibi...
"En sonunda mutlaka barışacaksınız. Ayrı kalamazsınız ki siz..."
Çağla burnunu çekerek başını yukarı doğru çevirip bana baktı. Gözleri kızarmış ve şişmişti. "Ben de öyle olacağına inanmak istiyorum. Ama yanımda olduğu halde hâlâ ona ulaşamıyorum ve bu his... Çok boktan."
Burukça gülümseyerek başımı kapısı açık olan ve içeri hafif bir rüzgarın süzülmesine izin veren küçük balkonuma doğru çevirdim. "Bilmez miyim..."
Çağla hızla başını dizlerimden kaldırarak doğruldu ve merakla beni süzdü. "O ne demek? Sen... Birinden mi hoşlanıyorsun yoksa?"
Kahretsin... Sürekli işleri batırmak zorunda mıydım?
"H-hayır!" dedim panikle. "Kimden hoşlanacağım ki..."
Gözlerini kısarak yüzümü süzdü ve bakışları en son yumruk yaptığım ellerimde durduktan sonra, "Yalan söylüyorsun!" diyerek haykırdı. "Kim o? Sana inanamıyorum, benden nasıl saklarsın?!"
Yataktan hızla kalkıp panikle ellerimi havada sallayarak inkâr ettim. "Saçmalama. Senden bir şey sakladığım falan yok. Kimseden hoşlanmıyorum."
Başını ağır ağır iki yana salladı. "Yakalandın. Bu güne kadar kimseden hoşlanmamış olman saçmalıktı zaten. Kim o? Yoksa..." Dizlerinin üstünde yatağın ucuna doğru gelerek bana yaklaştı. "Furkan mı?"
Gözlerimi kocaman açarak yüzüne baktım. Bu kadar çok mu belli ediyordum? Hayır hayır!
"S-saçmalama! Arkadaşım o benim." dedim ama bu sözlerin dilimde bıraktığı kuruluk kötüydü. Özellikle kalbimde bıraktığı acı... Katlanılmazdı.
Çağla tam ağzını açtığı sırada odayı dolduran telefon melodisi benim kurtarıcım oldu. Teşekkür ederim Allah'ım...
Bana iki saniyelik tehditkar bir bakış yolladıktan sonra uzanarak yatağın diğer ucundaki telefonunu aldı ve ekrana bakar bakmaz yüzü bembeyaz oldu.
Kaşlarım çatılırken yavaşça ona yaklaştım. "Kim?"
Yutkunarak bana baktı. "Babam..."
"Aç hadi... Zaten bakacağı ilk yer burası olacak."
Başını sallayarak hafifçe boğazını temizledi ve parmağını ekranda kaydırarak telefonu kulağına götürdü.
"A-alo?"
"Çağla!" Murat amca öyle bir bağırmıştı ki, kulağımı telefona yapıştırmamış olsam bile sesini duyabilirdim.
"Nerede olduğunu biliyorum küçük hanım! Seni almaya geldiğimde asıl hesabı o zaman vereceksin! Aptal bir mektup yazdın diye peşini bırakacağımı mı düşündün!?"
Çağla, "Seninle dönmeyeceğim." dediğinde Murat amca bir kahkaha attı. Ama alaycılığı öyle barizdi ki, yüzünü buruşturduğunu bilmek için yüzünü görmeye gerek yoktu.
"Ben oraya geldiğimde göreceğiz bakalım..." diyerek telefonu yüzüne kapattığında Çağla kaskatı kesilmiş bedenini bana doğru çevirdi.
Titrek bir sesle, "Gitmek istemiyorum..." diye fısıldadığında kollarımı sıkıca ona doladım.
"Gitmeyeceksin. Bu kez izin vermeyeceğiz. Babama söyleyelim. O bir şeyler yapar." dediğimde geri çekilerek ıslak yanaklarını sildi ve başını salladı.
Yataktan hızla kalkarak odadan çıktığımızda istikametimiz salonda gazetesini okuyan babamın yanı olmuştu.
O ve annem, Çağla'yı da kızları gibi görüyorlardı. Hatta Çağla onlara hitap ederken isimlerinin yanına amca ve teyze yerine anne ve baba ekliyordu. Bunu annem ve babam istemişti zaten ve Çağla da seve seve kabul etmişti.
Aslında babam, Murat amca Çağla'yı Ankara'ya götürürken de engel olmaya çalışmıştı ama Murat amca polislere haber vereceğini söylediğinde çaresiz kalmıştık.
Ama artık bir önemi yoktu. Çağla on sekiz yaşında genç bir kızdı ve Murat amca artık onu zorla hiçbir yere götüremezdi...
*
"Aptal herif, gururuna yenik düşüyor."
"Ona akıl vermeyi deneyebilirdin." diyerek kimsenin duyamayacağı şekilde fısıldadığımda Furkan kaşlarını çattı.
Fazlasıyla yorucu geçen bir hafta sonunu atlatmış ve nefret edilen o pazartesi gününe de gergin bir şekilde başlamıştık.
Furkan, Ali'yle Çağla gittikten sonra konuşmak için evine gitmiş ve onu, evle birlikte kendini de darmadağın etmiş bir halde bulduğunu söylemişti.
Ali ise, Berke'nin yanından kalkmış ve hemen önlerindeki sıraya, Erkan'ın yanına oturmuştu. Böylece Çağla da Berke'nin yanına geçmişti.
"Beni dinleyeceğini mi sanıyorsun? Ona akıl verecek en son kişi benim."
Kaşlarım yavaşça havalandı. "O ne demek şimdi?"
Başını eğerek yüzünü buruşturdu ve dudakları kıpırdadı ama ne dediğini duyamamıştım. Tahminlerim küfür ettiği yönündeydi.
Başını tekrar kaldırarak gözlerini gözlerime dikti ve bir süre öylece baktı. Ama öyle güzel bakarsan nasıl sevmem ki ben seni?
"Benim kendime bile faydam yok demek..." diye fısıldadığında yutkundum.
Şu gizemli, mavi gözlü kız... Senin ilacın da o mu kıvırcığım? Ben sana muhtaçken, sen de ona mı muhtaçsın?
Kalbimin sıkıştığını hissettiğimde gözlerimi kaçırarak Didem ve Berke'yle konuşan Çağla'ya döndüm. Ve ona kaçamak bakışlar atan Ali'ye...
Çeneme soğuk parmaklar değdiğinde titredim. Soğuktan değil de, onun dokunuşundan...
Furkan yüzümü kendine doğru çevirerek gözlerime baktı tekrar."Sarhoş olduğum gece yanına gelip sana bir şeyler söyledim," Yutkundu. "Hatırlıyor musun?"
Yavaşça başımı salladığımda parmakları kayarak aşağı düştü ve ellerimi buldu bu kez. Sağ elimi iki elinin arasına alarak parmaklarımla oynamaya başladı. Bunu sık sık yapardı. Ve sanırım bunu yapmasını seviyordu.
"Ben... Yani o..." Derin bir nefes alarak bakışlarını ellerimizden alarak bana baktı tekrar. "Çikolatalı şeyleri çok seviyor."
O an, göz bebeklerimin büyüdüğüne yemin edebilirdim. Bir yanım, o kız sensin, anla artık, diyerek feryat ederken diğer yanım, aptal olma, o seni asla öyle sevmeyecek, diyordu.
Gözlerimin dolduğunu hissetiğimde elimi ellerinin arasından çekerek bir adım geriledim.
Ona bakmamaya çalışarak bizimkilere doğru döndüm. "Ders başlar şimdi, hadi sınıfa çıkalım."
Herkes onaylarken en önden sınıfa doğru yürümeye başladım. Düşünmek istemiyordum.
Çünkü bu, canımı yakıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Arkadaşım
Roman pour Adolescents"Seviyorum ama susuyorum. Herkesten sakındığım sevgimin gözler önüne serilmesinden korkuyorum. Olmayacak bir hayalin peşinde sürükleniyorum. Ellerim, dizlerim paramparça, kalbim kırık. Ama yine de vazgeçemiyorum. Bu korkaklığım günden güne tüketse d...