iu - jam jam
♩
Kapının önünde durup bir müddet daha arkasından baktıktan sonra içeri geri girdim ve kapıyı kapattım. Adımlarımı merdivene yöneltim ayağımı ilk basamağa koyduğumda babamın doğrudan bana söylediğini ikinci kez tekrar etmesi ile anladığım kelimelerle arkamı dönüp sol tarafımda kalan salonda, pencerelerin önündeki yemek masasının baş köşesinde oturan adama döndüm. Aynı cümleye, başka bir cümle ekledi.
"Hazırlan ve kahvaltıya gel. Okula geç kalacaksın."
Bir süre hareket etmeden oraya bakmaya devam ettim. Doğru mu duyuyordum?
"Bir şey yememeye devam etmek istiyorsan bu senin tercihin. Okula gidip gitmemek de."
Evet, doğru duyuyordum. Bakışlarım babamı takiben anneme yöneldi. Etrafındaki av sinyaline kulak kesilmiş bir tilki gibi kulaklarını dikmiş bizi dinliyor; ancak aramızdaki muhabbeti umursamıyormuş, daha doğrusu duymuyormuş, gibi davranıyordu
"Okula mı gidiyorum?" diye sordum, söyleyeceğim herhangi bir kelimenin bu konudaki kararını değiştireceğinden tedirgin bir şekilde.
"İstediğin bu değil miydi?"
Orada bulunduğum süre içinde ilk kez bakışlarını önündeki öğününden çekip bana yöneltti. Kaşları hafifçe yukarı kalkmış, dudakları sorusunun son hecesinin boşluğuyla aralık kalmıştı.
"Evet. Tabi." diye aceleci bir cevap verip neredeyse koşarak merdivenleri tırmandım ve kendimi odama attım.
Hareketlerim durduğunda ancak hissedebildiğim baş dönmesi ve kalp çarpıntısı ile kapıya sırtımı dayayıp bir müddet sakinleşmeyi bekledim. Ardından makyaj masasına oturdum. Hızlı bir şekilde sadece görünümümü daha sağlıklı bir hale getirecek şekilde hafif bir makyaj yapıp giyinme odasına ilerledim.
Gri uzun bir kazak ve siyah bir taytı giyip üzerime alacağım mont ile birlikte odama geri döndüm. Saçlarımı ellerimde düzeltikten sonra yüzümde büyük bir gülümseme ile Gardenya'ya döndüm.
"Onları özledin mi Gardenya?"
Montumu giyip telefonumu ve kulaklığımı aldım. Yine bildirimleri görmezden gelerek ikisini iki ayrı cebime yerleştirdim. Gardenya'yı çantasının askılarından iki omzuma taktım ve yüzümde asılı kalan gülümseme ile odama son bir kez bakıp çıktım.
"Kahvaltı yapmayacak mısın?"
Duyduğum ses ile bakışlarımı yemek masasında bana dönen bakışlara çevirdim. Annemle göz temasını bir müddet daha uzun tutup yeniden babama baktım.
"Hayır, size afiyet olsun."
Seul Sanat Enstitüsü yazısını gördüğüme bu kadar sevindiğim başka bir an üç yıl önce bu okula kayıt olduğum zamana aitti. İnebilmem için kapıyı benim için açan Ji Sung-sshi'ye gülümseyerek selam verdim ve çantamı dikkatle çıkarıp omzuma yerleştirdim.
Kafeteryaya girip bir kek ve kahve aldıktan sonra boş masalardan birine yerleştim. Yüzümde büyük bir gülümseme ile kahve ambalajını açıp tozu sıcak suyun içine dökerken okula ait bu detayı bile özlediğimi fark ettim. Bütün bu detaylar ben olduğum zamanlara aitti. Zihnimde bu hislerimi, kafesteki kuşun sayılı özgür zamanlarındaki hisleriyle özdeşleştirdim.
Keki ambalajından soyup da bir ısırık aldığımda yeniden bendim. Keki gülümseyerek yerine bıraktım. Elimi cebime götürüp telefonumu çıkardım. Görmezden geldiğim bildirimlerden Kakao'daki sohbet odasına ait olanı açıp hepsinin aynı temaya sahip olduğunu varsaydığım sayısız mesajların sonuna geldim ve son mesajı okudum.