26

3.4K 180 57
                                    

"Ne demek lan Su eve gelmedi, Mavi'yleymiş!"
"Kardeşinin nerede, ne yaptığını umursamak için biraz geç kaldın demek kardeşim."diyen Burak'a döndü çatık kaşlarıyla.
"Hadi ben umursamadım, siz niye umursama zahmetine düşmediniz? Su sizin de kardeşiniz değil miydi lan! Senin hayatında biri olabiliyorken benim hayatıma birini almış olmam mı bu kadar olay oldu yani."
"Ben sıkıldım bu abicilik muhabbetinden ya. Hala utanmadan konuşuyor musun sen? Kız sabah kalkıp tüm neşesi ile bize kahvaltı hazırlamış, tek tek uyandırıyor ama o da Ne! Abisinin tek kontenjanlı odası çifte çıkmış. Yetmezmiş gibi elin kadını yanında çıplakken odadan kovulan kardeşin oluyor. Dikkatini çekerim sabah yanında durduğun kişi şu an aradığın kişi ile aynı değil. Aynı şekilde iş çıkışından aldığın kişi de değil. Yani sen karşımıza geçip çok fazla ahkam kesiyorsun Toprak Soydan!" diyip kendimi koltukta geriye bıraktım. Toprak'sa masanın yanından geçerken kahve kupasını kapıp yere çarptı ve sadece odadan değil evden de çıkıp gitti.
"Su'yun kupası.."diye mırıldanan Pelin ile bende gözlerimi kırılan kupaya çevirdim.
"Kaldıralımda bir de gelip bunu görmesin."
"Gelir mi?"diye çekinerek sordu Pelin. Sahi gelir mi?
"Ne demek gelir mi? Evet biraz geç kalabilir ama gelmemesi gibi bir ihtimal yok."diye kararlı bir şekilde konuşan Burak'a baktım.
"Ben çıkıyorum."
"Nereye?"
"Oturup gelmesini bekleyemem. Bir şeyler içeceğim."
"Bende.."
"Otur sen."diyip çıktım. Daha fazla acıyarak bakmalarını kaldıramayacaktım. Belki acıma değil üzüntüydü bakışlarındaki bilmiyorum ama artık katlanamıyorum.
•.•.•
"Hadi çıkıyoruz." Kapının önünden konuşan Mavi'nin sesi ile daldığım denizden hızla çıkıvermiştim. Tüm gün önümde duran telefon ile bakışıp durmuştum. Ama arayan olmamıştı. Bir tek Mavi ilgilendi mutsuzluğumla.
"Nereye?"derken gülümsemeye çalıştım.
"Hoşuna gider mi bilmem ama Rüya ile plan yapmıştık. Seni de bırakmak istemiyorum. Düşündüm ki biz birlikte.."derken yavaş yavaş içeri giriyordu. Kabul etmeme ihtimalimden çekinircesine kararsız soruyordu ki daha fazla uzatmadan cevapladım.
"Çok sevinirim. Rüya kara kedi gibi aranıza girmemden hoşlanır mı?"
"Saçmalama! Hem Rüya kedileri çok sever." Rahatladığı gülüşünden belliydi. Sanırım bende biraz rahatlayabilirdim. Normalde arayıp abime haber vermem gerekirdi ama şu an buna gerek görmeyerek Pelin'e mesaj atmakla yetindim. Abimle karşılaşmak istemesem de diğerlerini meraklandırmaya hakkım yoktu. Zaten haber alamadıkları an dünyayı ayağa kaldırır yine bulurlardı beni.
Mina'nın evinin önüne geldiğimizde Mavi telefon ederek geldiğini söyledi. Birkaç dakika sonra Rüya apartman kapısından tütü eteği ve el çantası ile tam bir moda ikonu gibi çıktı. Mavi onu gördüğü gibi arabadan çıkıp kızına kollarını açtı. Baba kız birbirlerine sarıldığında kıskanmamak elde değildi. Birbirlerinden ayrılıp Rüya'nın işaret ettiği yöne doğru el salladılar. Eminim küçücük yaşına rağmen en çok annesi ile babasını birlikte görmeyi diliyordur. Annesi ile babasının hissettiklerini anlayamayacak kadar küçük yaşta ve çocuk olmak sadece istemek değil midir? Tıpkı benim yaptığım gibi. Hayatımdakiler hep benim olsun istemem gibi...
Rüya arabaya yönelip beni görünce suratındaki gülümsemeyi silip arka koltuğa geçti. Mavi de koltuğuna yerleşirken ben de arkaya doğru döndüm.
"Hoşgeldin güzellik. Umarım rahatsızlık vermemişimdir, baba kız programına."
"Evet babamla başbaşayız sanıyordum. Sen de hoşgeldin Su."
"Su Abla. Hem Su biraz üzgünmüş bugün prenses. Bende bizim baba kız gecelerimizin ne kadar güzel olduğundan bahsedip çağırdım. İyi olmamış mı?"
Rüya inceler gibi bana bakmaya başladı. Kafasında bir şeyleri tarttığı her halinden belliydi.
"Şey, olmuş tabi. İyi misin Su?"diye temkinli bir şekilde sorduğunda Mavi'nin cıklaması doldu kulağıma.
"Teşekkür ederim tatlım. Söz veriyorum gecenin kötü geçmesine izin vermeyeceğim."
"O zaman baba kız gecesi değil mutluluk gecesi olsun bu gece?"diye soran Rüya merakla gözlerime baktığında gülümseyip kafamı salladım. Çok bilmiş olsada o da bir çocuktu ve melek saflığındaydı.
Mavi'nin bizi lunaparka götürüp peşimizden deli gibi koşturması karnımızın acıkması ile son bulmuştu. Rüya lunaparkta babasının kısıtlamalarından dolayı bana sığınıp binmek istediği her şeye binme fırsatı yakalamıştı. Hatta bir ara pamuk şekere attığı bakışı görünce annesinden çekindiği için isteyemediğini anlayıp devreye girmiştim. Nasıl bir anne kızını bu güzelliklerden mahrum bırakırdı ki? Yada anne olmadığım için yorum yapmak daha kolaydı, bilmiyorum. Lunaparkın çıkışına doğru ilerlerken Rüya'nın sağ eliyle babasının elini tutuyor olması normaldi de sol elinde benim elimin olması tuhaf gelmişti. Tuhaftan çok farklı hissettirmişti. Aile gibi...
Düşüncelerimin saçmalığını arabanın önünde dikilmiş i beni izleyen ikiliyle fark ettim. Saçmalıyordum.
"İyi misin?"
"İyiyim iyiyim. Dalmışım. Ee ne yiyoruz?"derken Rüya'yı babasından koparmış arka koltuğa oturtuyordum. Kapıyı kapatıp kendi kapımı açıyordum ki direksiyon tarafında arabaya yaslanan Mavi'nin gözleriyle buluştum. Kaşlarımı kaldırıp beklentiyle yüzüne baktığımda o beni etkileyen gülüşü peydahlandı dudaklarında.
"Çok güzel bir anne olacaksın."dediği gibi arabaya binmişti ki ne yapacağımı bilemez bir şekilde kalakaldım orada. Ben şimdi onun yanına mı oturacağım yani? Yok artık.
"Hadi Su."sesi ile hızla kendimi koltukta otururken buldum.
•.•.•
Evin kapısına geldiğimde saat on ikiye on vardı. Adama tepki olarak akşamı dışarda geçirme şeklim buydu. Baş kaldırışım bile on ikiye kadardı. Mavi'nin teklifini reddettiğime pişman olmalı mıyım bilmiyorum. Ama ona gitme fikri eve gelme fikrinden daha uzaktı. Ne işim var benim elin adamının evinde canım! Elin adamı?!
Gözlerimi yumup içinde bulunduğum duruma odaklandım. Kapının önünde dikilirken ayaklarım geri geri gidiyordu. Ya içerideyse? Ya tek değilse? Ya evde bile değilse? Kapının önündeki basamaklara oturup hangisiyle karşılaşmanın beni daha çok üzeceğini düşündüm. İçeride tüm ev halkı ve o hain kadın oturup gülüşüyorsa mı üzülürüm yoksa abim benden bi haber, nerede olduğu belirsizse mi üzülürüm kararsız kaldım. Gözlerimin önünde beliren bacaklarla kafamı daldığı çukurdan çıkarıp yukarı kaldırdım.
"Erkencisin?"
"Gecikmişsin?"derken elini uzattı. Of ama ben daha kararımı vermemiştim ki.
Mert'in elini tutup ağır ağır doğrulmuştum ki Mert arkasını dönüp beni peşinde sürüklemeye başladı. Sesimi çıkartmayı bir an bile düşünmedim. Şu an beni götürebileceği her yere giderdim. O ev dışında olduğu sürece Mert'in olduğu her yer evim kadar huzurluydu, biliyorum.
Arabanın yanına geldiğimizde Mert arka kapıyı açıp beni oturturken itiraz etmek için ağzımı açmıştım ki kapıyı suratıma kapatıverdi. O da arabaya binince hiçbir şey demeden çalıştırdı. Yaklaşık yarım saat sonra her zaman filmlerde gördüğüm, kitaplarda okuduğum o şehir manzaralı tepeye geldik.
"Uyu hadi."diyip kendisi de koltuğuna yaslandı ve dikiz aynasından gördüğüm kadarıyla gözlerini yumdu. Ne yani bir şey demeden uyuyacak mıydı? Parmağımla sağ omzunu dürtmeye başladım. İnatla gözlerini açmayınca dayanamayıp "Meeert."diye cırladım.
"Söyle bücür cadı."diye mırıldandı kapalı gözlerinin ardından.
"Yastık?" İnanamaz gibi arkasını dönüp bana bakmaya başladı.
"Kusura bakmayın prenses, zatı şahaneniz bu gece yastıksız uyumak zorunda. Ama bir daha ki sefere hazırlıklı olurum."
"Uyuz."diyip ben yumdum gözlerimi bu sefer. Bir süre sonra kapı sesi doldu kulağıma. Sonra bir kapı sesi daha. Bir anda yanımda bir hareketlenme oldu. Gözlerimi açtığımda Mert tam yanıma oturmuştu. Hiçbir şey demeden başımı elleriyle destekleyip omzuna yatırdı. Kendisi de başımın üzerine başını koymuştu ki hızla geri çekildim.
"Neden?"
"Neye neden?"
"Neden her ihtiyaç duyduğumda orda oluyorsun? Neden beni bırakmıyorsun? Neden o espirili Mert'i acil durumlarda değiştiriyorsun? Ya neden buradasın?"
"İstemiyor musun?"
"Sorun da bu ya zaten. İstiyorum. Deli gibi istiyorum hem de. Hiç kimsenin yardımı, desteği seninkinin yerini tutmuyor. Ne kadar toparlansam da Mert daha sarmadı beni diyorum. Çünkü biliyorum o zaman daha iyi olacağım. Çünkü biliyorum sen beni yargılamayacaksın sadece ayağa kaldıracaksın. Peki abim gibi seni de kaybettiğinde ne olacak? Kim yanımda olacak Mert!"diye son cümleyi bağırdığımda aramızdaki ufacık mesafenin de kaybolduğunu ve burun buruna geldiğimizi anca fark etmiştim. Mert gözlerimden ayırmadığı gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Ben de onu takip ettim. Kapattığım gözlerimin ardından aldığım nefes buram buram Mert getirdi bana. Çocukluğumu, gençliğimi, kırgınlıklarımı, mutluluklarımı, gözyaşlarımı... O an başka bir şey daha fark ettim. Bu adam benim her şeyimdeydi. Abim gibi ama abim değil...
Kapalı gözlerimi açmaya nasıl cesaret ettim bilmiyorum. Ama hala aynı şekilde karşımda duruyordu. Bir anlık deli cesareti mi yoksa başka bir şey mi ona dair de bir fikrim yoktu. Dudaklarım, yavaşça kokusunu soluduğum dudaklarla buluştu. Mert'in kasıldığını ilk anda fark etmem hiç zor olmamıştı. Dudaklarım onun dudaklarındayken bendeki bu rahatlık neydi peki? Hissettiğim huzur ve aitlik hissinde bir yanlışlık olmalıydı. Olmadı. Birkaç saniyelik temasın devamında Mert'in açılan gözleri gözlerimle buluştu. Peki ya gözlerinde gördüğüm duyguları anlatacak kelime var mıydı lügatımda? Bir anda alt dudağım dudakları arasında ezildi. Mert'in olaya el atmasıyla unuttuğum kalbim ben buradayım dercesine gümbürdemeye başladı. Hissettiğim tüm cesaret tuzla buz olurken Mert'in kolları belimi sardı. Dudakları o kadar vericiydi ki alabildiğim her şeyi almak istedim. Ona karşılık vermeye başladığımı çok sonra Mert'ten gelen o erkeksi sesle fark ettim. Bir yanım bangır bangır 'sen ne yaptığının farkında mısın?'derken diğer yanım 'içindeki nefesi olabildiğince kullan, ayrılırsan birleşemezsin.' diyordu.
Ben dahası mümkünmüş gibi kendimi biraz daha Mert'e doğru yöneltirken Mert'in belimdeki elleri bana daha fazlasını sunarcasına belimden tuttuğu gibi kucağına çekti beni. Bacaklarım Mert'in iki yanına açılmış halde, dudaklarım dişlerinin arasında ezilirken hissettiklerim tarif edilemezdi. Şimdi bırakırsam bir daha asla yaşayamayacağım düşüncesi ile Mert'in vücuduna sokulabildiğim kadar sokulup alt dudağını dişlerimin arasına aldım. Tırnaklarıma kadar alev almışken nasıl söner düşüncesiyle bir anda ellerimi Mert'in omuzlarına taşıdım. Yüksek ihtimalle onun dişleriyle dudaklarım her ezildiğinde benim tırnaklarım da onun omuzlarını eziyordu. Altımda hissettiğim sertliği yok saymaya çalışsam da kendisini o kadar yoğun hatırlatıyordu ki resmen Mert'in kucağında kıvranmaya başlamıştım. Tam da o anda Mert'in belimi sımsıkı tutan elleri beni hızla kucağından yan tarafa doğru fırlatırcasına attı. Bedenim boşluğa düşmüşcesine koltuğa savrulduğunda Mert hızla arabadan indi.
Arabanın arka koltuğunda cenin pozisyonu aldığımda kafamı kaldırıp Mert'e bakmak istedim ama baksam da göremeyeceğimi düşünerek kafamı dizlerime  uzattım. Ne yaptım ben? Ne yapacağım ben? Sanki sorunum yokmuş gibi bir yenisini daha eklemek neyime? Şimdi Mert'le ne olacak? Ne olabilir ki? Ben az önce abimin acısıyla abim yerine koyduğum adamı öptüm! Nasıl yüzüne bakacağım? Dudaklarından nasıl gözlerimi ayıracağım?
Bir süre daha aynı şekilde uzandıktan sonra kollarımdan destek alarak başımı hafifçe doğrulttum. Mert arabanın önünde oturmuş elleri iki yanda hareketsiz bir haldeydi. Sadece sırtını görebildiğim adama biraz daha baktım. Az önce öptüğüm, her şeyiyle, her şeyimle hissettiğim adama baktım. Kokusu burnumda kalan, dudaklarımda tadı olan, kalbimi yerinden çıkaran adama baktım. Her gün baktığım adama baktım. Abimin arkadaşı, abi saydığım adama baktım. Sözde sevgilim olan adamdan daha fazla huzur bulduğum, daha fazla desteğini hissettiğim, daha fazla güvendiğim, her şeyin dahası olan adama baktım. Abimin acısıyla yaptığıma inanmaya çalıştığım, hayatımın en özel anını, bundan sonrasında en derin izini taşıyacağım anı yaşanmamış saymalıydım. Ne ben Mert'i kaybetmeye hazırdım ne de abimle olan sorunuma daha büyüğünü ekleyebilirdim. Mert'in hayatındaki kadınlardan biri olamayacağıma göre küçük kardeşi kalmaya devam etmeliydim.
Ardında bıraktığı ben, ardına son kez bakıp arkamı dönerek yumdum gözlerimi. Yarın yeni bir gündü ve hayatımda ki bir erkeğin kaybını henüz kaldıramamışken bir diğerine katlanamazdım. Mert'i bilmediğim, tanımadığım hislere kurban edemezdim...
İyi geceler her anım...
                                               •.•.•
Su'yu basamaklara çökmüş bir halde gördüğüm an eve girmek istemediğini anlamak zor olmadı benim için. Allah şahidim buna mutlu bile oldum diyebilirim. O adamla geceyi geçirecek diye yerimde duramadım bütün akşam. Ortalıkta dört dönmüşken ona ulaşabileceğim tek yerde buluvermiştim kendimi. Ve o tüm korkularımın arasında umut gibi doğdu evin kapısında bana.
Su'yu arabaya oturttuğum gibi onsuzluğu yaşadığım yere ilk kez onunla gitmeye karar verdim. Yılların onsuzluğunu onunla paylaşmak bile ağır gelmiyor değildi. Yarın olduğunda yine onsuz olacağım düşüncesiydi belki de ağır olan.
Şehri tepeden görebildiğimiz noktaya geldiğimizde uyumasını söyleyip ben de sözde uykum içim yumdum gözlerimi. Tabi Su her zaman ki gibi rahatsızlığıyla rahat duramadı.
Derdinin yastık olmadığını ikimiz de biliyorduk. Ben de yastık desteğiyle yanına geçtim. Benim için böylesi daha konforluydu zaten. Ta ki Su 'Neden?'diye bağırana kadar. Sahi neden hala yanındaydım? O başkasının yanında olmayı tercih etmişken neden ben onu tutmaya çalışıyordum? Sonra 'Sen gittiğinde kim olacak yanımda?' diye bağırdı nefesi yüzümden kayıp gidecek bir mesafedeyken. Kelimelerle anlatılamayan hislerim çöreklendi o an içime. 'Neden mi?' diye sordu içimde ki ses. 'Gidebilir miyim ki?' O an gözlerim kendiliğinden kapanırken kokusunu soludum en derinlerime kadar. Nefes alışverişlerimizle dolan arabada kendimden çok onun varlığı vardı. Önce verdiği nefes çarptı tenime. Sonra kalp atışları doldu kulaklarıma. En son dudaklarından dudaklarıma aktı her şeyiyle. Varlığı, kokusu, tadı...
Rüyalarımda, düşlerimde her an canlanan sahne gerçek oluyordu ve en beklenmedik anda en beklenmedik şekilde. Gerçek miydi sahi şu an?
Gözlerimi ağır ağır açtığımda anın gerçekliği çarptı yüzüme. Su'yun gözlerinde gördüğüm istekle kavruldu tüm bedenim. Yıllardır dokunmak istediğim, tatmak istediğim tenin sahibi tüm susuzluğuma deva olmuştu. Ve ben kana kana ona doyma ihtiyacı duyuyordum.
Alt dudağını dişlerimin arasına almamla kalp atışları sardı her yanımızı. Onu etkilediğim düşüncesi daha da cesaretlendirdi beni. Ben onun dudaklarında tüm açlığımı gidermeye çalışırken Su da bu birleşime ayak uydurmaya başlayınca yoldan çıkmak üzere olduğumu fark ettim. Her şey bir yana Su vücudunu bana doğru yönlendirince farkında olmadan kucağıma çektim onu. Bunun ikimiz için de yanlış hamle olduğunu omuzlarıma geçirdiği tırnakları ve beni zorlayan kımıldanmalarıyla fark ettim. Bardak bardak su içsem de dinmeyecek susuzluğum korkutucu gelse de tek hamlede onu kucağımdan kaldırıp tekrar yanıma bıraktım. O an kendimi onun üzerine bırakmamamda ki en büyük yardımcım anında kapıyı açıp kendimi dışarı atmak oldu.
Belki bu yaptığım kırıcı bir hareketti bilmiyorum. Ama o Su'ydu. Yıllardır her şeyiyle her şeyime dokunan tek kadındı ve herkesleştiremezdim onu. Arabanın önüne geçip derin derin nefes almaya başladım. Sakinleşip kendime gelmem biraz zaman alacaktı. Çünkü az önce yaşadığım şey hayatım boyunca yaşamadığım, hissetmediğim şeyleri sunmuştu bana. Peki Su? Acaba o Ne hissetmişti?
Yaklaşık bir saat sonra arabaya döndüğümde Su'yun düzenli gelen nefesinden uyuduğunu anlamam zor olmamıştı. Sabaha kadar gözüme uyku girmezken erken saatlerde arabayı evin önüne çektim. Bir süre sonra arkada hissettiğim hareketlenmeyle gözlerimi aynaya diktim. Su uzandığı koltuktan doğrulup gerindi. Kaslarını rahatlatacak birkaç hareket yaparken aynada göz göze geldik.
"Günaydın bücür."
"Günaydın. Saat kaç?"
"Sekiz buçuk."
"Ciddi misin? Geç kaldım."diyip çantasına uzandı. Tam kapıyı açıyordu ki kafasını bana doğru uzatıp yanağıma tüy gibi hafif bir şekilde dudakları değdi.

"Teşekkürler abiş."

Gitti. Umutlarım, hayallerim ve büyük aşkım kapıdan çıktı, gitti...

Buram buram romantizm derken çat diye yere çakılmak..
Hayat da böyle değil mi işte?
Gözlerinize sağlıkkk😘

Kırmızı Rujum Olmadan AslaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin