Bir Delinin Günlüğü

171 5 0
                                    

Uyandım , üzerimdeki ince yorganı bir tarafa fırlatıp her sabah olduğu gibi pencereye koştum. Birbirlerinin yanından geçen fakat birbirlerini fark edemeyen takım elbiseli ahmak insanlarla dolu bir sokağı izlemek televizyondaki tüm sabah programlarından daha öğretici ve eğlencelidir benim için. Yüzümü yıkamadan su ısıtıcısının düğmesine bastım ve sandalyeye oturup su ısıtıcısını izlemeye başladım. Sadece kahvenin o enfes tadını arzuluyordum. Bir elimle kahveye şeker atıyor diğer elimle ise mutfak lavabosunun hemen üstündeki rafı aralamış sigara paketi aranıyordum. Kısa bir uğraştan sonra sigara paketi ile elim buluştu. Sigara paketini boxerımın lastiğine sıkıştırdım ve kahve ile birlikte balkona yöneldim. Tatlı ve serin olan sabah rüzgarının saç tellerimi birbirinden ayırdığını hissedebiliyordum. Daha sonra elimi boxerıma attım ve sigara paketini oradan çıkartmadan içinden bir dal sigara çıkarttım. Sigarayı dudaklarımda sıkıştırdığımda "sakın yapma" dercesine çığlıklar attığını duyabiliyordum ve bu beni daha da kışkırtıyor daha da şevke getiriyordu. Çakmağın ağzından yükselen ateş ise sigaranın aksine tiyatro oyunlarında ki şeytan ve melek rollerinden şeytanı oynuyor gibiydi. "Yaklaş!" Bu mükemmel sahneyi benim kullanmak zorunda olduğum diye isimlendirdiğim fakat siz insanların telefon dediği aygıt bozdu. Beş ya da altı saniye kadar bekledikten sonra sigaramı dudaklarımın arasına yerleştirdim ve telefona yöneldim. Beklediğim gibi herhangi birinden bir arama ya da mesaj almamıştım sadece alarmdı. Alarmı kapattıktan sonra tekrar balkona çıkmaktan vazgeçtim ve oturma odama geçtim. Televizyon ya da bilgisayarla zaman geçirmek yerine bir kağıt , kalem alırım elime ruhumu dizginlemek için "tamam" diyene kadar yazarım. Bazı zamanlar da ise eski fakat hala iş gören fotoğraf makinem ile insanlardan uzaklara atarım kendimi. Güneş batının uçsuz bucaksız ufkuna gömüldükten sonra ise sokaklara çıkarım ve sizleri daha yakından tanıyabilmek için arkadaş dediğimiz insanların yanına giderim. Sohbet eder bir iki bira içeriz. Fakat güneş daha yeni yükseliyor sayılırdı güne yeni başlamıştım ve bu sabah hiç  yazacak bir şeyler bulamam ile ün kazandı benim gözümde. Daha önce hissetmediğim bir duygu karmaşasının içersindeydim. Sevgili canlılar , inanın bana bir piyanistin sabah uyandığında ellerine bakıp parmaklarını görememesi gibi bir şeydi bu. Daha sonra beni böyle bir işkence ile test ettiğini düşündüğüm Tanrıya öfkelenip apar topar üzerimi giyip evden çıktım sanırım ondan uzaklaşmaya çalışmıştım. Biraz yürüdükten sonra yanımdan geçen insanlarla göz göze gelmekten rahatsız olmuş olacağım ki kendimi daha önce hiç gitmediğim bir kafeye attım. İnsanların işe gitmeden önce gelip kahve içtiği bir şeyler atıştırdığı ya da gazete okuduğu bir yere benziyordu. Fazla büyük bir yer değildi ama sevimli bir düzeni vardı.Biraz göz gezdirdikten sonra tek boş masanın cam kenarında olduğunu fark etmek açıkcası beni rahatsız etti. Ürkek adımlarla boş masaya doğru yürüdüm sandalyeyi çektim ve oturdum. Bir kaç dakika sonra garson geldi ve bana bir şeyler içmek isteyip istemediğimi sordu. "Sadece kahve" diyerek garsonu gönderdim. Bu sırada göz ucuyla diğer masaları kesiyordum. Mümkün oldukça camdan dışarıya bakmıyor insanlarla göz göze gelmemeye çalışıyordum. Göz kaçırma oyunlarım sürerken garson masama kahvemi getirdiğinde ona bakmak zorunda hissettim ve başımı sağıma çevirdiğimde garsondan çok yan masada oturan sarışın bir bayan çekti dikkatimi. Teşekkür ederek garsonu başımdan savdım ve bu güzel bayanın mimiklerine kitlendim kaldım. Sanırım bir şeyler yazıyordu ve o yazarken suratında oluşan o garip mimikler birden tebessüm etmeme neden oldu. Ergen bir oğlan gibi gülümserken onun beni fark etmesi ufak çaplı bir telaşa sürükledi beni. Hemen önüme döndüm acele ile fincanın kulpundan tutmaya çalıştım fakat kahve işaret parmağıma dökülünce işler boka sarmaya başladı. Bu sırada başımı hafifçe sağıma çevirdiğimde sarışın bayanın bana bakıp güldüğünü fark ettim ve jet hızıyla önüme döndüm . Başımı hafifçe öne eğdim sağ dirseğimi masaya koydum ve kafamı elime yaslayarak kendime küfürler ediyordum. Masaya vuran bir gölge ile birden doğruldum ve karşımda onu gördüm. Sol eliyle çantasının halatından tutuyor diğer eliyle de mendil uzatıyordu. Önce sakince ayağa kalktım mendil için teşekkür ettim ve her şeyin başlangıcı olan o soruyu sordum .

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 30, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Delinin GünlüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin