Sabah uyanıyorum. Jaebum çoktan banyoya girip gelmiş bile. Saçını kurularken doğrulduğumu görünce bana bakıp gülümsüyor ve dizleriyle yatağın üstüne çıkıp "günaydın" derken öpücüğümü veriyor. Bu uyku sersemliğiyle resmen bana anında enerji yüklüyor. Bin ton ağırlığındaki göz kapaklarımı anca kaldırıyorum ve yorganı üstümden atıp yatağın kenarında bir süre daha kendime gelmeyi ve o öpücüğün enerjisini hazmetmeyi bekliyorum.
"Banyoya gir, kendine gelirsin."
"Neden daha fazla uyumadın ki?" Resmen ona tatlı tatlı çıkışıyorum.
Kaşlarını şaşkınlıkla kaldırıp o da tatlı tatlı bana bakıyor. "Benim yüzümden mi uyandın?"
"Yatağın soğukluğunu hissettim."
Küçük bir kahkaha atıyor. Ben de ona katılıp gülüyorum. Sonra kendimi banyoda buluyorum. O şarıl şarıl akan suyun altında gözlerimi kapatıyorum ve hala rüyada olduğumu düşünüyorum. Beni uyandıran şey belime sarılan eller oluyor. Suyun elleri... Suyun nefesi yine ensemi okşarken dudaklarıyla ve burnuyla saçıma doğru yolunu çiziyor. Tek elimi karnıma sarılı olan elleri üstüne koyarken diğerini saçlarına geçiriyorum.
Ben daha gece yaşadığımız duygusal ve fiziksel yoğunluğu üzerimden atmaya çalışırken yenisine hazır mıyım peki? Tabii ki hazırım. Sadece tek bir dokunuşu yeter...
Bu arada, ikimizin de ilk seferi olmadığını söyleyebilirim. Birbirimize de ilklerimizden bahsetmiştik hatta. Onun iki defa tek gecelik ilişkileri olmuş. Benim de internetten tanıştığım bir arkadaşla olmuştu. İkimizin de aşka bakmadan kendimizi cinselliğe vurduğumuz gerçeği galiba önceki gece yaşananları milyon kat daha özel kıldı, en azından benim için öyle. O yüzden çok da kaçırmak istediğimi söyleyemicem, şu büyüleyici anın tadını çıkarıcam.
Bunları düşünürken birden gülerek arkama dönüyorum ve dudaklarımı onunkilerin üstüne koyuyorum. "Daha yeni banyo yapmamış mıydın sen?"
O da gülüyor. "Sulanmaktan çürüyüp giderim diye mi korkuyorsun?"
Hafifçe geri çekilip gözlerimi deviriyorum. "Böyle şakalar yaparsan seni atarım yalnız."
Bir süre sadece gözlerimizin içine bakıyoruz. Su vücudumuzdan akıp gidiyor durmadan. Yağmurda romantizm var ya, bu daha fena...
"Şampuanlandın mı?" diye soruyor sonunda sessizliği bozarak.
Başımı iki yana sallıyorum. Sonra yandan eğilip şampuanı alırken suyu kapatıyor ve eline şampuandan biraz döküp saçlarıma getiriyor. Ben böyle bir duygunun var olup olmadığından emin değilim, çünkü bu huzurun da çok ötesinde. Gözlerimi kapattığımda hissettiğim duyguların karmaşası çığlık atmama sebep olacak derecede... Bildiğiniz ciddi ciddi saçlarımı şampuanlıyor, aynı zamanda okşuyor, masaj yapıyor ve ardından yıkıyor. Yüzünde ciddiyet olsa bile arada gözlerimi şampuandan arındırıp açtığımda göz göze geldiğimizde gülümsüyor. Yaptığı işi çok ciddiye alan ve severek yapan bir insan olduğunu söylemiş miydim?
Şampuanlaması yetmiyor, yandan duş jeliyle lifi de alıyor ve bu sefer vücudumu yıkamaya başlıyor ama suyu kapatmıyor. Hayatımın arka planında çok duygusal bir müzik duyuyorum, resmen kulağımın içinde çınlıyor, ağlamak istiyorum. Yüzümdeki köpüğü suyla akıtarak temizledikten sonra çenemi sıkıp ellerimi yüzüme kapatıyorum. Gerçekten de ağlıyorum. Böylesine yaşadığım yoğun hisler beni çarpıyor sanırım, kendimi tutamıyorum. Mutluluktan, yaşadığım anların şaşkınlığından, çektiğim acıların son bulmasından... Jaebum da hemen bana sarılıyor. Yüzüme kapattığım ellerimin üstünde dudaklarını hissediyorum, ellerimi çekiyorum. Burnuma küçük bir öpücük kondurup yüzünü boynuma gömüyor, ben de kollarımı onun boynuna sararken daha şiddetli ağlamaya başlıyorum ve onun boynuna gömülüyorum.
Böylesine güzel bir anı ağlayarak mahvettiğim için kendimden nefret ediyorum ama napabilirdim? Karşı koyamadım... Kendimi sıkıyorum ve hıçkırıklara geçmeden önce omzunda sakinleşiyorum. Ama sakinleşmemdeki en büyük etken de Jaebum'un ellerinin rahatlatmak istermiş gibi sırtımda ve saçlarımda gezinmesi. Öyle okşar gibi değil, parmak uçlarıyla tüylerimi diken diken edecek şekilde. Birkaç dakika içinde sakinleşiyorum ve Jaebum'un en derinden gelen boğuk sesiyle benimle konuştuğunu duyuyorum. "Daha iyi misin?"
Geri çekilip başımı sallıyorum. "Zaten daha iyi olduğum için..." Başımı eğiyorum. "Özür dilerim."
Tek elini aniden başımın arkasına koyarken parmaklarını saçlarımın arasından geçiriyor. "Özür gerektirecek bir şey yapmadın. Benimleyken istediğin zaman istediğini yapabilirsin. Çünkü neyin ne zaman geleceğini ve neyi ne zaman yaşayacağını bilemezsin. Her şeyi akışına bırak, tıpkı bu su gibi..."
Of, romantizmin babası olmuşsun be Jaebum... Her anı da böyle güzel yakalamayı nerden öğrendi bu çocuk? Ben hayatı akışına bırakıyorum ama hayat da beni senin yanındayken kendiyle su gibi alıp götürüyor işte. Öyle eriyorum yani.
"Yıkamaya devam ediyim mi?" Dalga geçmekle ciddiyet arasında kalmış bir surat ifadesiyle bana bakıyor. Burnumdan nefes verip birden kahkaha atıyorum ve kollarımı boynuna sarıp yanağını büyük bir iştahla öpüyorum. Sonra yıkamaya devam ediyor, hızlı ama nazik bir şekilde.
Ben cinsel içerikli bir şeyler yaşayacağımızı düşünürken, aksine daha da kalbimi dağlayan anlar yaşamış şekilde banyodan çıkıyoruz. Kocaman vücut havlusunu başımın üstüne atıyor, şaşkınlıkla gülümseyip hemen kafamdan havluyu çekiyorum ve üstüne yürüyorum. Anında kaçıyor, odaya gidiyor ama ben de havluyu belime sararken peşine koşturuyorum. Hemen kolundan yakalayıp, sırtüstü yatağa düşmesini sağlıyorum ve bacaklarımı karnının iki yanına dayayarak üstüne çıkıyorum ve ellerini tutup zorla kendi kendine yavaşça iki tokat attırıyorum. Zaten küçücük olan gözlerini milyon kez kırpıştırıyor bu esnada. Onu bu tatlılığıyla tek lokmada yemek istiyorum. Ne yapabilirim? Bu uğraşma şekli de öz annemin şakasına, ben yaramazlık yaptığımda bana yaptırdığı bir şeydi. İlk defa başkası üzerinde kullanıyorum, çok eğlenceliymiş. Artık benden kork Jaebum!
Aynı neşemizle giyindikten sonra kahvaltı yapmak için mutfağa iniyoruz. Ben kahveleri hazırlarken o da kahvaltılıkları çıkartıyor. Masaya oturduğumuzda kendine sandviç hazırlıyor ve iki koca lokma aldıktan sonra ona baktığımı fark edince bana da uzatıyor, ben de bir ısırık alıyorum.
Kahvaltıyı bitirip masayı da topladıktan sonra salona geçiyoruz. Evde gitmediğimiz oda, bölme falan kaldı mı şu iki gün içinde acaba? Kollarımı beline sarıyorum, o da tek kolunu omzuma, diğer kolunu da kollarımın üstüne sarıyor. Ben yarı uzanır halde olduğum için başımı onun göğsüne koyuyorum o da yanağını başıma yaslıyor. Bu şekilde film izliyoruz. Artık yok olmaktan falan bahsetmek istemiyorum, huzurun kollarındayken yok olamam. Ben dün gece buharlaşıp uçmadıysam daha da uçmam, yani derecelendirmeleri ilerde nasıl olur o anların bilmem ama...
Film bitene kadar bir yerlerimiz uyuştukça pozisyon değiştiriyoruz ama hepsi ilk pozisyona yakın şeyler. Biterken en son tek bacağım onun bacakları arasında, başım da onun omzundayken sırtımı gövdesine yaslamış şekilde buluyorum kendimi. O da kolunu omzuma sarmış. Sonra bir şey söylüyor.
"Ben söylemeye hazırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfiction"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...