Zaman zaman gündüzler gecelerden daha karanlık geliyor. Bir sabah uyanıyorsun gene aynı yerde hayatında gene aynı noktadasın. Kurmuş olduğun hayaller, yıllardır içinde tuttuğun beklentiler senden çok uzaklara demir atmış. Olmuyor işte, uyum sağlayamıyorsun diğerlerine. Farklı olmak senin elinde değil ki. Ayrıca olsan ne olmasan ne. Kim umursuyor ki seni. Çalışmakla geçen, anlaşılamamakla yitip giden bir hayatın var. Hayat demeye bin şahit...
Aklımda peşi sıra onlarca düşünce ama kulaklarımda çınlayan tek şey bu sözlerdi. 18 yaşında, mezun olmuş başarılı bir asosyal tiptim. İlgi alanlarım kimsenin ilgi alanı değildi. En yakın arkadaşım yalnızlıktı. Ha abartmamak gerek tabi, takıldığım dolaştığım arkadaşlarım yok değildi. İyi çocuklar, hatta yakın kız arkadaşlarım bile vardı. Ama ya ben sahteydim ya da onlar. Çok belli. Yalandan gülüyordum suratlarına, umursamadan dinliyordum anlattıklarını. Abi sormuyordu ki kimse aga sen nasılsın ne yapıyorsun diye. Gel buluş, anlat konuş, sonra da siktir ol git. Yakalarından tutup tokadı basasım geliyordu. Ulan bir tek siz mi yaşıyordunuz bu kodumun hayatını. Abi senin ne derdin var ya! diyorlardı. Yoktu tabi. Ne derdim olsun ki. Bir taraflarını parçalayıp bunca yıldır çalışan eden ben değildim. Bu üniversiteyi, bölümü kazanmak için ben neler feda ettim kimsenin sikinde değil. Hayır tamam olmasına da gerek yok ama bir kişi de sormaz mı veya takdir etmez mi. Etmiyordu aga işte. İstanbul'da ülkenin en prestijli üniversitelerinden birinin iyi bir mühendisliğini kazan, millet takdir edeceği yerde zaten beklenen buydu desin. Neyse meselem bu değil. Sadece ben de buralara kolay gelmedim. Bütün yaz bizimkilerin sınavda nasıl sıçtıklarını dinlemiştim. Lan oğlum sen o çalışmayla gayet iyi bir yer kazandın daha ne de diyemiyorsun ki. Beraber İstanbul'a gidiyoruz, hayallerimiz var. Bırak artık bunları, bırak lan. Neyse kendi kendime sinirlenmemin kimseye bir yararı yok. İki gün sonra İstanbul'a gidecektik hep birlikte. Önce yurt macerası sonrasında villa tutalım diyordu bizim kurtlar. Adamlar tabi duramıyordu yerlerinde. Hayır gören de kız arkadaşları hiç olmadı sanacak. Adamlar bütün lise hayatını keyif pezevenkliği yaparak geçirdi ama hala durulmuyorlardı. Neyse bu noktaya değinmişken bazı şeylerin benim için de bir milat olmasını umut ettiğimi itiraf edeyim. Evet lisede hoşlandığım kızlar olmuştu, gerçi bana bakmadılar ama oldu. Vakit yoktu, şuydu buydu derken bütün liseyi yapayalnız geçirmiştim. Artık yetti tabi canıma. Üniversitenin her anlamda devrim olacağını, önce asosyallikten kurtulup sonrasında kendime bir kız arkadaş edineceğim beklentisiyle gün sayıyordum. Bu iş burada çözülecekti artık. Nokta.
Tabi aslında yalan söylüyordum. Ders mers hikaye. Çalışmaktan vakit bulamamışım. Yok öyle bir dünya. Sadece yaşım, bulunduğum yer ve zaman, hiçbir suretle benim karakterime ve arzularıma uygun olmadı. Beğenilerim, zevklerim, kadınlara bakış açım hiç normal olmadı. Bunu erken yaşta fark etmiş olmam da hayatımı kararttı. En azından normal bir ilişki yaşayabilirdim ama o da olmadı. Bu arada yanlış anlamayın eşcinsel değilim. Manyağın birisi de değilim. Sadece farklı beklentilerim var. Sevdiğim şeyler bir başka. Daha renkli daha eğlenceli diyelim. Daha tahrik edici. O dönem Türkiye'de pek bulunmuyordu bu tarz şeyler. Eldeki sınırlı imkanlarla İngiliz camiasını takip ederdim. Ama neyse bütün bunlara zaman içerisinde değinir ve anlatırım. Şimdi hikayemi anlatmaya devam edeyim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeraltı Dünyası
Teen FictionHayat yalanlardan oluşan bir kurgu. Gerçek nerede peki? Hangimiz gerçekleri aramıyoruz ki? Kim beklentilerinin karşılığını aldı, kim hayallerine ulaştı? Yalnız olmadığımı biliyorum, sadece yalnızlaştırılıyoruz. Benimkisi yalanlarla dolu bir hayal kı...