Jung Kook'un anlatımından;
Ji Min'le yemeğin yeneceği mekana gelmiştik. Aklım bugün asansörde gördüğüm kızda kalmıştı. Eğer bugün başladıysa illa ki yemeğe gelecekti. Kıza karşı ne hissediyordum bilmiyorum. Güzel miydi ? Belki. Oysa ben güzelliğine bakmamıştım.
O kızda beni çeken, güzellikten de öte bir şey vardı. Hislerim... Bunları düşündüğüm sırada kapıdan girenleri bir bir gözetliyordum. Ji Min elinde iki içki bardağıyla yanıma geldi. Gözlerimi kapıdan ayırmadan bardağı tek dikişte bitirdim.
"Birini mi bekliyorsun ?" dedi Ji Min. Gözümü daldığım kapıdan çekerek Ji Min'e döndüm.
"Yeni muhabir ve asistanlara bakıyordum." dedim. Ji Min omuz silkip,
"Ben gidip çalışanlara bir bakayım." dedi. Gözümü tekrar kapıya dikerek kafamı salladım. Kapı tekrar açıldığında içeri Min Seo girdi. Onu görmemle gülümsedim. Min Seo'nun arkasından bugün gördüğüm kızı gördüm.
Fazlasıyla hoş görünüyordu. Önce babamla el sıkıştılar. Daha sonra Min Seo onu benim olduğum tarafa getirdi. Kız beni gördüğünde sanki tanıyormuş gibi baktı. Min Seo bana dönerek,
"Jung Kook, bu Jae Hwa. Bugün ilk iş günüydü." dedi. Onu daha önce hiç görmemiş gibi davranmaya başladım. Elimi uzatıp,
"Memnun oldum Jae Hwa. Ben de şirketin müdürü Jeon Jung Kook." dedim elini sıkarken. Ona asansörde nasıl baktıysam şuan da öyle bakıyordum. Gözlerinin en içine...
Sessizliği Ji Min bozdu. Arkamdan gelip Min Seo'yla uğraşmaya başladı. Haha gizli aşıklar ama birbirlerinden nefret ettiklerini zannediyorlar. Fazla aptallar.
Ji Min Min Seo ile uğraşırken arada gülüyordum ama gözlerim Jae Hwa'dan asla ayrılmıyordu. Fark etmiş olacak ki o da sürekli bana bakıyordu.
Nihayet Ji Min'le Jae Hwa da tanışınca Ji Min gereksiz sorusunu sordu.
"Şu senin nişanlın da geliyor mu ? Sarı çiyan." dedi. Min Seo ona hak verip konuşmaya başladı. Ji Min'in de Min Seo'nun da Soo Hee'yi sevmediklerini biliyordum. Bakışlarım tekrar Jae Hwa'yı bulduğunda anlamamış gözlerle bizi izliyordu.
"O da şirketimizin bir çalışanı. Ve o benim ESKİ NİŞANLIM. Şunu kafanıza soksanız iyi edersiniz." dedim. Gözlerim Jae Hwa' daydı. Yanlış anlamasını istemiyordum.
"Eski nişanlın okey abi anladık. Sen onu öyle görüyorsun belki ama o seni öyle görmüyor." dedi Ji Min. Haklıydı. Min Seo'da ona hak verdi. Arkadan Soo Hee'nin cırlayan sesini duyduğumda yüzümü buruşturdum. Geldi yine yalaka.
Bana sarılıp öpmeye başlayınca içimdeki mide bulantılarımı bastırmaya çalışıyordum. Bir zamanlar aşık olduğum kadından şuan tiksiniyordum. Beni aldatmamış olsaydı belki hala onu sevecektim. Ama iyi ki de kurtulmuşum bu sülükten.
Düşüncelerimden ayrıldığım sırada Ji Min, Min Seo ve Jae Hwa masaya doğru gidiyordu. Onlar masaya yerleşince bende peşlerinden gittim. Ji Min'in yanına oturdum. Benim yanıma da yılışık Soo Hee. Yemek eğlenceliydi. Gözümü Jae Hwa'dan ayıramıyodum. Neden sürekli ona baktığımı o da ben de anlayamıyorduk.
Yemek bittikten sonra kokteyl içmek için Ji Min, Min Seo ve Jae Hwa'yı göremedim. Gözlerimle onları ararken kapıdan çıkıyorlardı. Soo Hee'ye lavaboyu kullanacağımı söyledim. Çünkü sülük gibi yapışmıştı. Hemen arabaya binip onları takip etmeye başladım.
Bir bara gelmişlerdi. Çok geçmeden kendimi göstermeyerek onların yan masasına oturdum. Arkam dönüktü ama onları net olarak duyabiliyordum. Min Seo ve Jae Hwa tamamen sarhoştu. Ji Min değildi ve gülerek onları izliyordu. Jae Hwa'nın sesini duyup onu dinlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
special soul
Fanfiction"Bu meyveler sadece özel ruhların mezarlarında yetişir. Bizler buna inanırız..."