℘yirmi dört

8.4K 480 91
                                    

Yaklaşık olarak üç saattir, Baran'ın teklifini kabul ettiğime lanet okuyordum. Beynim hiç istemediğim emri parmaklarıma nasıl verebiliyor, anlamıyordum. Baran, bunu başarabilen iki kişiden biriydi ve bu onu tehlikeli yapıyordu.

Ellerim saçlarımın arasından gezdi, onları son bir kez düzeltti. Omuzlarımı ceketi öne çektim ve düzgün bir pozisyon almasını sağladım. Siyah kazağım, aynı renkte blazer ceketim ve pantolonum vardı. Takım elbise giysem muhtemelen daha mantıklı olurdu ama takmaya bayıldığım gri ve siyah rengin hakim olduğu yüzüklerim üzerine pek yakışık kaçmazdı.

Baran aşağıda olduğunu belirten mesaj attığında ilk önce kapıya koştum. Sonrasında ise yaptığımın farkına vararak orada biraz bekledim.

Kapıyı açıp arabasına doğru yürürken cam aşağı doğru indi, Baran'ın kalkık kaşları göründü. Yanına oturduğumda ilk önce elim her an geri çıkabilirmişim gibi kapı kolunda kaldı.

Kolumu geri çekerek indirdi, arabayı sürmeye başladı ve sordu: "Hazırlanman kaç saat sürdü?"

"Saçını inek yalamışa döndürmen ne kadar sürmüşse o kadar."

"Kötü mü olmuş?" diye mırıldanarak dikiz aynasına döndü, saçlarıyla oynamaya başladı.

Direksiyonu tuttum, bir yandan da sabır dileniyordum. "Senin yüzünden ölmek istemiyorum. Şu sıçtığımın saçını bırak da yola bak."

"İyi." diyerek kabullendi. O direksiyonu kavramadan önce elimi hıza geri çektim. "Sen düzelt o zaman."

"Saçında bir şey yok." Kolumu camın hemen altına yaslayarak ensemi avuç içime yerleştirdim. Başım hafif eğik olduğundan, yandan bir bir bakış attım. "Gayet iy- normal."

Ağzımdan kaçırdığım gerçekliğe takılmamıştı çünkü duymamıştı bile. Biraz heyecanlı görünüyordu ama heyecanı, gözlerinden anladığım kadarıyla, iyiye alamet değildi. İlginç. Asıl benim o durumda olmam gerekirdi, ne annesini ne de babasını daha önce görmüştüm.

"Ailenle ilk defa mı yemek yiyeceksin, ne bu stres?"

Omuz silkti.

"Bak sen bir boklar çeviriyorsun, vallaha anladım. Sağa çek indir beni." diyerek doğruldum ve kemerimi çıkarmaya yeltendim.

"Sakin ol, Bulut. Kemerini geri tak çünkü durmaya niyetim yok."

Öldürecekti beni. Kesin.

"En azından anneme onu sevdiğimi söyleyebilir miyim?"

"Ne? Niye?" Bir anlığına yüzüme baktı. Güldü. "Korktun mu oğlum? Ölmeyeceksin. Kötü bir şey yok. Her seferinde niye böyle düşünüyorsun?"

"Sana güvenmediğimdendir."

"Ama ona rağmen buradasın." Sesi zafer kazanmış gibi çıktı. "Bir de... Bana bakmamak için kendini zorladığının farkındayım."

"Gözlerime eziyet çektirmek isteme- Dur sakın kendine bakma, aptal mısın nesin? Normalsin normal, görünüşün hakkında bir şey demeyeceğim artık."

Üzerine jilet gibi oturan takım elbisesi boğazımı düğümlüyordu. Üstelik şu an üzerinde ceketi yoktu, siyah gömleği vardı ve hayatımda gördüğüm en güzel şekilde, asilce taşıyordu rengi. Göğüs ve kol kasları, direksiyonu hareket ettirdikçe daha da belirginleşiyor ve gömlekte baştan çıkarıcı bir iz yapıyordu.

"Hatta niye bu kadar süslendiğini de anlamadım. Her seferinde böyle mi gidersin yoksa oradan birini tavlamaya mı çalışacaksın?"

"Aa." dedi, perde reklamında oynayan kadınlar gibi. "Sen beni anlamıyorsun galiba."

iki şehrin ayrılığı ⚣ • textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin