♥1.Bölüm

507 21 6
                                    

Anahtarı dikkatlice kapının deliğine yerleştirdim ve çevirdim. Yavaşça açtığım kapının gıcırdaması beni kendime getirmişti. Toz ve küf kokusu daha içeriye adımımı atmadan burnuma gelmeye başlamıştı. Etrafıma bakınmaya başladım. Buraya en son geçen hafta gelmiştim. Uzun bir pazarlığın ardından burayı satın almıştım.

Duvarlar çatlamış, yer yer boyası dökülmüştü. Parkeler aşınmış vitrin camı ise çatlamıştı. İyi bir bakım gerekiyordu. Yine de ilk görüşte buraya içim ısınmıştı. Kendi kendime gülümsedim ve içeri girdim. Telefonumu çıkardım ve tamirat için gerekli aramaları yaptım. Eğer ustalar ellerini çabuk tutarsa bir iki güne burası mükemmel olacaktı.

Duvarları turkuaza boyatırdım. Ya da pamuk şekeri rengine. Bu daha sevimli durabilirdi. Yerdeki koyu kahve eski parkeleri söktürür, yerine açık renk meşe parkeleri yaptırırdım.

Dükkan ince uzundu ayrıca en arka köşede üst kata çıkan paslı merdivenler vardı. Merdivenleri yeniler, ve onları gizlemek için bir paravan ya da onun gibi bir şeyle dükkanı ikiye bölerdim. Böylece arka tarafa küçük bir mutfak yaptırırdım. Üst katı ise depo olarak kullanabilirdim. Duvarlara katalogta gördüğüm yeni çıkan raflardan yaptırırdım. Bunları düşünmek için daha çok erkendi belki ama yine de düşünmeden ve heyecanlanmadan yapamıyordum.

Her gün yürüyüşe çıkardım. İlk defa yolumu uzatmaya karar vermiştim ve bu eski ev ve dükkanların olduğu sokağa dönmüştüm. Buranın ne kadar hoş bir yer olduğunu ve burada bir şekilde vakit geçirmenin nasıl bir şey olduğunu düşünürken karşıma çıkan satlık yazısıyla bir anlık şok yaşamıştım. Sanki birileri iç sesimi duymuştu. İşte o anda bu dükkanın yeni sahibi olmaya karar vermiştim.

Dışarıdan gelen korna sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım ve dışarı baktım. Ustalar gelmişti. Onlara birkaç gün önce ne istediğimi anlatmıştım. Bu yüzden sadece ellerine anahtarı verdim ve dışarıya çıktım. Dükkanımın tam karşısında bir çiçekçi vardı. Kaldırıma ve vitrine rengarenk çiçekler dizilmişti. Mor salkımlar, küçük leylaklar, beyaz zambaklar , rengarenk güller , amberler ve narin kamelyalar adeta güzellikte birbiri ile yarışıyordu. Hafif esen meltem ile burnuma gelen kokuları ise baş döndürücüydü. Fakat çiçek kokusunun dışında burnuma başka kokular da geliyordu. Gözlerimi kapattım ve ne olduğunu anlamaya çalıştım. Taze pişmiş ekmeklerin kokusuydu bunlar. Biraz ileride bir fırın vardı. Önünde sıcak ekmek ve taze çörekler için sıraya giren çocuklar vardı. Eve giderken kalan birkaç çöreği almayı aklımın bir köşesine not ettim.

Çantamı koluma taktım ve yavaşça yürümeye başladım. Dükkanı satın alacağımı aileme ilk söylediğimde şok geçirmişlerdi. Ardından onları bu konuda ikna etmek için iki gün boyunca dil dökmüştüm. Onları ikna ettiğimde ise adeta zafer kazandığımı hissetmiştim.

Sokağın yukarısına doğru yürümeye devam ettim. Köşede bir kitapçı yanında ise bir seyyar satıcı duruyordu. Her dükkanın arasında ise üstlerindeki evlere çıkan kapılar vardı. Sokak fazla kalabalık değildi. Etraftaki sessizliği bozan şey ise hemen dükkanımın üzerinde çalan radyoydu. Yaşlı bir kadın radyonun hemen yanında oturuyordu. Tekrar dükkana döndüm. Burası kesinlikle hayatımın dönüm noktası olacak...

31 yıl önce...

Doğum günümün 1 Haziran olduğunu bir hafta öncesinden herkese duyurmuştum. Ve tabii ne istediğimi de; Oyuncak bebek.Geçen ay bir vitrinde gördüğüm beyaz dantel elbisesi olan porselen bebek o günden beri tek isteğimdi. Ancak bir doğum günü elbette pastasız olmaz.Annemle mutfağa koşup çikolatalı doğum günü pastasını yapmaya başladık.

Annem kekin malzemelerini mutfak masasının üzerine koydu. Bende boyum yetmediği için sandalyenin üzerine çıktım. Annemin cam kaseye sırayla süt, yumurta ve yağı koyuşunu bekledim. Ardından elime aldığım kaşıkla hızlıca karıştırdım. Sonrasında un, şeker ,kabartma tozu ve kakao geldi. Kek hamuruna her malzeme konduğunda bende daha iyi karıştırmak için uğraşıyordum.

Karışım hazır olduğunda yuvarlak tepsiye döktük ve fırına koyduk. En geç yarım saate hazır olurdu. Sırada çikolatalı sos vardı. Sosa yapacağım tek yardım ise tencereyi ve kaşığı yalamaktı. Annem bunu bildiğinden keki balkona koyup hızlıca soğumasını sağladı. Ardından sosu döküp tencereyi önüme koydu.

Saniyeler sonra tencerenin yıkanmasına bile gerek kalmamıştı. Ancak benim kesinlikle temizlenmem gerekiyordu. Ellerim ve yüzüm çikolata ile kaplanmıştı. Annem elimi yüzümü yıkadı ve beni tekrar masanın başına oturttu. Keki ve içinde şekerleme bulunan kavanozu önüme koydu. Elimi kavanoza daldırıp içinden bir tutam aldım ve pastaya yavaşça attım. İki göz ve gülümseyen bir ağız tam karşımdaydı. Burun yerine çiçek şeklinde döktüm bu sefer renkli şekerlemeyi. Şimdi daha güzel olmuştu. Gülümseyerek şaheserimi anneme gösterdim. Önce güldü, ardından yüzünü buruşturdu.

"Ah, Addison! Keşke her yerine şeker dökseydin. Ondan sonra önüne koyduğum dilimi üzerinde az şeker var diye istemiyorsun. "

Evet, bunu düşünmüştüm. Ama ondan sonra kocaman bir Eti puf gibi oluyordu. Ayrıca daha çok şeker istersem kavanozun yerini biliyordum. Pastayı dolaba kaldırdık ve salona gittik. Babam balonları şişirmekle uğraşıyordu. Balonu şişirmek için var gücüyle üflüyordu. Şişen yanakları ise bana fazlasıyla komik gelmişti.

Bitirince bahçeye çıktık. Bu yıl havalar güzel gittiği için dışarıda kutlayacaktık. Masalar ve sandalyeler de tamamdı. Ben de üstümü giyindiğimde tamam olacaktım. Odama çıktım ve yeni ütülenmiş olan pembe elbisemi giydim. Saçlarımı tarayıp başıma prenses tacımı taktım. Şimdi prensesler kadar güzel olmuştum.

İkinci sınıfa gidiyordum. Ancak anasınıfindan iyi anlaştığım bazı arkadaşlarımı da davet etmiştim. Yani baya kalabalık olacaktık. Dakikalar sonra bahçe tam da tahmin ettiğim gibi kalabalıklaşmaya başladı. Gelen ebeveynler annem ve babam ile oturuyorlardı. Biz çocukların ise ne yaptığını zaten az çok tahmin edersiniz...

Bana bir ömür gibi gelen iki saatin ardından sonunda pastam gelmişti. Herkes klasik doğum günü şarkısını söylerken ben de bir dilek tutup mumları üfledim. Ardından pasta ve limonatalar servis edildi. Tabaklar toplandıktan sonra en başından beri beklediğim hediye verme zamanı gelmişti. Önce arkadaşlarımın hediyelerini aldım. Ve sırayla açtım. İçlerinden elbiseler, oyuncak bebekler, toka ve kolyeler çıkmıştı. Ancak benim beklediğim annemlerin vereceği hediyeydi.

"Şimdi gözlerini kapat tatlım. Bu hediyeyi çok beğeneceksin. "

Elimden tuttular ve beni başka bir yere götürdüler. Sonrasında gözlerimi açtım. Karşımda bir şovalye, şovalyeye yerleştirilmiş bir tuval vardı. Yanında ise boya kutuları ve farklı boylarda fırçalar vardı. Beyaz elbiseli porselen bebek ise hâlâ ortalarda yoktu. Açıkçası büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Ancak ailemi üzmemek için beğenmiş gibi yaptım.

Tüm misafirler gittikten sonra tekrar tuvalin başına gittim. Normalde resim yapmayı severdim. Şimdiyse porselen bebeğin yerine bunu aldıkları için onlardan intikam alacaktım. Bütün boya tüplerini açtım ve neredeyse benim boyumdaki büyük tuvale sıktım. Ardından fırçalar ile karıştırmaya başladım. Önceleri sert darbeler ile fırçanın ucunu tuvale vuruyordum. Ardından bundan zevk aldığımı farkedince daha hafif bir şekilde fırçayı hareket ettirdim. Şimdi karşımda rengarenk çiçekler ve bir şeye benzetemediğim şekiller vardı. Arkamdan gelen alkışlama sesiyle bir an ürksemde annemle babamın gurur duyan yüz ifadelerini görünce ben de mutlu olmuştum.

Bu hediye basit bir oyuncak bebekten çok daha iyiydi. Öyle ki resim yapmayı malzemelerimi bitirene kadar hiç bırakmamıştım. İleride bunun kendi mesleğim olacağını kim bilebilirdi ki?

HAYATIN RENKLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin