five.

550 45 36
                                    

Park Sooyoung.

Sungjae'nin peşinden giderken hiç olmadığım kadar tedirgindim. Biz, uzun zaman önce ayrılmıştık ve böyle hissetmem normal değildi. Kesinlikle değildi.

gözlerimi ellerime çevirmiş arkasından yürürken ona çarpmamla durduğunu kavrayabilmiştim gözlerimi kırpıştırıp ona bakarken kollarını belime dolamasıyla olduğum yerde kalmıştım. hafifçe titremeye başladığımda burnumdan titrek bir nefes verdim, ne çok özlemiştim. kolları belimde hareket etti, ayrılacak mıydı? Hayır, biraz daha böyle kalmak istiyordum.

Başlarım gururuna deyip kollarımı hızla boynuna doladım. Başım omzunda ki yerini alırken kokusunu duyumsadım. Çok, çok özlemiştim. Affaladığını hissettim bir süre, sonra belimde ki kolları sıkılaştığında gülümsedim. Burnunu saçlarımın arasına daldırdı. Bunu yapmayı çok severdi. gözlerinin benim gibi kapalı olduğunu biliyordum, o da özlemini ortaya koyuyordu.

"Lütfen," dedi. "Sadece böyle kalalım.

Sözleri üzerine ona daha çok yaklaştım. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama o an nasıl bu kadar aptal olduğumu sorguladım. Nasıl onu öylece bırakıp gitmiştim, ne hissettiğini nasıl umursamamıştım? Hayatımda yeri böylesine fazlayken nasıl böyle aptal olabilmiştim? O an nasıl ve ya neden ayrıldığımızı unuttum, sadece ona daha sıkı sarıldım.

Kim Yerim.

başımı yasladığım sıradan kaldırdım. Yan sırada oturan Sehun'a baktım. sınıfta sadece o ve ben vardık. umursamayıp kafamı tekrar sıraya yasladım.

Bekle ya.

Başımı hızla sıradan kaldırıp ona baktım, bu tepkime karşı kahkaha atmıştı.

"Ne yapıyorsun sen burada?"

"Ne yapıyor gibi görünüyorum? "

"Kastım ondan değil, geri zekâlı. Burası senin sınıfın değil. Senin sınıfının bulunduğu kat bile değil."

"Ama burası sadece senin sınıfında değil. Sooyoung, Lalisa, Chaeyoung ve daha bir çok kişi ile aynı sınıftasın."

"Arkadaşlarımla ne zamandan beri ilgileniyorsun? yalnız bil diye söylüyorum, flörtleştikleri kişiler var."

tekrar kahkaha attı, "merak etme, ben kısa seviyorum zaten."

kollarımı buluşturdum, "aman bana ne." boş sınıfa bakıp dudaklarımı büzdüm. "Herkes nerede ya?"

"öğle arası."

"hassiktir. O zaman sen neden buradasın?"

omzunu silkip yanıma oturdu.

"kalksana, çıkacağım."

tekrar omzunu silkti. yanaklarımı şişirdim. bacaklarının üstünden geçmeye çalışırken neler olduğunu hatırlayıp sıranın üstüne çıktım. ne olduğunu anlamadan bacaklarımdan tutup beni kendine çekti. belimin sıraya değmesiyle bağırıp belimi kıvırdığımda yaptığı yanlışı anlarmışçasına ellerini belime yerleştirdi. hızla yüzümü buruşturdum. pekâlâ, uzaktan yanlış anlaşılabilecek pozisyondaydık.

"Hayvan!" diye bağırdığımda içeri giren Lalisa, durumun daha da batmasını sağlamıştı.

"Oha!" hızla girdiği gibi kapıdan çıkmıştı. Utançla ne yapacağımı bilmez bir hâlde gözlerimi kapattım.

"Yerim özür dilerim, iyi misin?"

"sorun değil, iyiyim tamam." ayağa kalkıp Sehun'un yüzüne baktım. kan hızla yanaklarımı hücum ederken koşarak sınıf kapısından çıktım. Arkamdan kahkaha attığını işitsem de o an için umursamamaya çalıştım.

Bae Joohyun.

derslerden fizik, konulardan ölüm, listeden sonra ki soruya öğrenci seçen azrail. Bay Im.

Lütfen beni kaldırma, lütfen beni kaldırma, lütfen beni kaldırm-

"Bae Joohyun."

hızla ayağa kalktım. "Ya ama hocam sizin bu yaptığınız gavura yapılmaz!"

"söylenme Bae, hadi süremizden gidiyor."

homurdanarak tahtaya çıkıp kalemi elime aldım. Tahtada olmama rağmen elimi kaldırıp azrail'e baktım. "Hocam bir şey sorabilir miyim?"

"sor Joohyun, sor." dedi iç çekerek. ay bir taraflarımın kenarı.

tahtada ki soruya baktım. "Bu hangi dil?"  hocanın bana dik dik bakmasıyla masumca gülümsedim ve kapıyı işaret ettim. "çıkayım ben o zaman. "

"sınıfı terk et, Joohyun." eğilip azraile selam verdim ve ışık hızıyla dışarı çıktım.  içeriden duyduğum kadarıyla Junmyeon'u kaldırdı. Oley,  yalnız kalmayacağım!

Dur..

Junmyeon..

Junmyeon mu?

gözlerimi büyütüp kapıdan uzaklaştım kaçacak bir yer ararken Junmyeon dudaklarını büzerek çıkmıştı. beni görünce dudağını düzeltti ve boğazını temizledi. elimi hızla saçıma götürdüm. tedirgindim, onu her gördüğüm de böyle oluyordu. yanıma yaklaştı.

"bahçeye çıkalım mı?"  ha? bana mı demişti? topla kendini Bae!

"evet. olur. tabii." gülümsedi. ne güzel dişleri var ya.

merdivenlerden inip bahçeye çıkana kadar konuşmamıştık. banka oturduğumuz da konuşmaya başlamıştı,

"sınıfın şapşal kızının benim yanımda suskun olması biraz tuhaf sanki?"

şapşal mı?

"Jisoo kadar şapşal olduğumu düşünmüyordum hâlbuki."

kıkırdadı "epey yakın arkadaşınız, huh?"

dudaklarımı büzdüm "onlar benim her şeyim." gözlerinin dudaklarıma kaydığını gördüm, yutkunarak tekrar gözlerime baktı tekrar. yüzünün her santimini bu kadar yakından incelerken gerçekten kalp krizi geçireceğimi düşündüm. dudaklarım benden bağımsız hareket etmeye başladı,

"senden hoşlanıyorum." gözlerini büyüttü, "ne?" gözlerimi büyüttüm, "ne?" toparlamaya çalışırken bir kaç kez öksürdüm,

"yani, iyi çocuksun vesselâm. "

"bende senden hoşlanıyorum."

"nw dedpn? "

"yani, hoş kızsın vesselâm."

"ha, aynen öyleyimdir."

gülümsedi, "çıkışta bir şeyler yapalım mı? "

"olur, çok sevinirim."

zil sesi ilk defa bu kadar iğrenç gelmişti, kulaklarımı dolduruğunda ağlamak istedim. saçlarımı karıştırdı.

"sonra görüşürüz?"  başımı salladım,

"görüşürüz." arkasını dönüp okula adımladı.

hoş olduğumu mu düşünüyordu lan o?

---

hoş.

who's hate? - hunri ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin