Annemi kaybedeli çok olmuştu. Hala dün gibi aklımda her saniyesi dipdiri duruyor. Masamın baş köşesinde annemin resmi ne zaman gözüme çarpsa yaşamayı anlandırmakta zorluk çekerim. Niçin yaşadığımı ne uğruna yaşadığımı saatlerce düşünürüm. Sonra çocukların okul taksidi hanımın bitmek bilmeyen masrafları arabanın taksidi derken bunlar beni oyalar. İki dakika felsefe yapıp hayatı sorgulamaya kalksama başım agırır gibi hisederim. Bunları düşünmeyi bırakıp sıradan bir muhabir olarak işimin başına dönmezsem dönecek işimide kaybederim. Bugün erken çıktım tüm işlerimi tamaamlayıp iki aydır annemi görmediğimi farkettim oysa onun kaybettiğim yıl nerdeyse hergün gittim annemi görmeye. Görüşmeler arasına zaman girdikçe kendimi kötü bir çocuk hissedip görüşmelerimi azalttım. Kötüydüm belki de. Annem papatyaları çok severdi ona bir bukette papatya alıp gitmeliydim. Ve bunu geç oldu ama bu zamanlar fark ettim. İnsan ne zaman birine birşey alırsa aslında karşısındakini degil kendini mutlu etmek içindir. Anneme kendimi ne zaman şuçlu hissetsem onu ihmal ettiğimi düşünsem bi buket papatya alırdım. Ve onun o papatyalar karşılıgında ki mutlulugu beni vicdanen rahatlatırdı. Keza eşimede çoğu pahalı eşyayı öyle almıştım. İçimden gelip aldığım hediyeler nadirdir.