MEMORIES
Gece yarısı olmak üzereydi neredeyse. Ama yine de insanlar evlerinde dinlenmek yerine karanlığın huzur veren tadını çıkarmak istiyorlardı. Kyungsoo da karanlığı severdi. En azında geçmişinde sevmişti. Gündüzleri pek dışarı çıkmazdı. Akşam olduğundaysa evde durmazdı. Eğlenebildiği kadar eğlenir, içebildiği kadar içer sınırlarını zorlardı. Hayatı bunlardan ibaretti. Yenilikleri istemeyecek kadar tek düze yaşıyordu.
Sonra gecenin karanlığını söküp atan Jongin'le tanıştı karanlığa alışkın gözleri. Ona sorarsanız ilk görüşte aşktı bu. Yıllardır kimsede görmediğini görmüştü kahve gözlerine bakarken. Sevgiye aç olduğunu hissetmesi uzun sürmemişti. Uzunca bir süre karşılık beklemeden izlemişti onu. Her hareketini, en çok neyi içmekten hoşlandığını, tabağındaki çerezlerin neler olduğunu ezberlemişti hep. Ona yakın olamasa bile gecesinin aydınlandığını hissedebiliyordu.
Körelmiş kalbinin onun adıyla attığını anlayınca daha fazla beklemek istemedi. O kadar bekledikten sonra bir adım atmalıydı. O gece ilk defa başkasının ayağına gitti Kyungsoo. Amacı sesinin rengini hissedip hayaller kurmaktı ama bir anda dudaklarına odaklanmış bir şekilde bulmuştu kendini.
Hayatında ilk defa tat alıyormuş gibi hissetmişti. Hafifçe nefes almasıyla ağzına giren dil kalbini daha hızlı attırırken diğer bir yandan da kokusunu ölesiye merak ettiği koyu saçlarda gezdiriyordu elini.
O gece ilk defa pişman olmadı Kyungsoo. Yılların bakiri olmaktan çıkıp bir erkeğin dokunuşlarıyla yanabilen bir insana dönüşmüştü. Vücudundaki ağrıyı hissetmek bile güzeldi o sabah. Yataktan çıkmayıp ince ipek nevresimlerin altında elini uzattığında dokunduğu bedene vermişti kendini. Daha erken gelmediği için pişmandı sadece.
Aşk sarhoşuydu artık o. Gecelerin adamı, soğuk tenli Do Kyungsoo kalbini attıran adamla karşılaşmıştı. Çoğu kişi inanmamıştı başta. Ama ondaki değişiklikleri gördüklerinde hayrete düşmeden edememişlerdi. Artık geceleri barları gezip, duman altı sahalarda saatlerce anlamsız vakitler geçirmiyordu. Işığını bulduktan sonra karanlığı kaybetmişti. Gündüzlerin adamıydı artık o.
Rüya gibi bir yıl geçirmişti parlayan ışığıyla Do Kyungsoo. Anılar anıları kovalarken, bir yandan da işe girmiş artık ikisi için hayat kurmaya başlamıştı. Kazandığı paralarla yatırım yapıp küçük evinden çıkıp daha büyüğüne geçmişti. Hayallerini burada daha güzel yaşayabilirdi.
Bir akşam eve giderken gözüne ulaşan görüntüyle gülümsedi Kyungsoo. Mağazadan elinde küçük bir kutuyla çıktı. Zamanın geldiğini anlamıştı. Hazırlığa gerek yoktu. Onu gördüğü ilk günden beri kalbi bununla yanıyordu. Gördüğü tek kişi o olmuştu çoktan.
Küçük bir törenle dünya evine adım attı Do Kyungsoo ve Kim Jongin. Bu zamana kadar en güzeli yaşamıştı onlar. Her sabah en güzel gülüşe bakarak gözlerini açıp, en sevdikleri nefesin tonuyla uyuyorlardı.
Mutluydu Kyungsoo. İşten eve dönerken yollarda koşabilecek kadar mükemmel hissediyordu kendini. Âşıktı o. Kalbi ateş içinde yanıyordu her gün. İlk defa sıcaklığın yakıcı olmadığı hissetti. Aldığı her nefesin sahibi olduğunu bilmek heyecanla gülümsemesine neden oluyordu.
Bir gün işe onunla gelmek istemişti Jongin. Kyungsoo onun yorulacağını bilip itiraz etmiş olsa da dinlememişti. Sabahleyin hazırlanıp, kahvaltılarını ettikten sonra el ele çıkmışlardı mutlu yuvalarından. Görüp görülebilecek en şirin çift onlardı.
Yolda onunla sohbet etmek güzel bir anı olmuştu Kyungsoo için. Gülüşünün sıcaklığını yanı başında hissetmek bir ömür mutlu olmasına yeterdi. Jongin karşıda gördüğü kâğıt helvalardan istediğinde kıramamıştı onu. Yolun köşesinde koşarak gelmesini beklerken duyduğu sesle doğruldu Kyungsoo. Gözleri görmek istediğini değil, gerçekleri görüyordu bu sefer. Hayatın acımasızlığını hissetti son on saniye içerisinde Kyungsoo. Elindeki kâğıt helvayla yere düşen bedene çarpan arabanın fren sesi hafızasından silinmeyecek iki sesten biri olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEMORIES (Kaisoo One Shot)
FanfictionKyungsoo ‘Anılar…’ demişti uyumadan önce. Jongin’se ‘Bizim anılarımız…’ diye tamamlamıştı onu.