Bana fırtınalı havada bölüm yazdırmayın sonra böyle şeyler çıkıyor ortaya. Tam bir ruh hastası gibi oluyorum
___"Ben neden bunların hiçbirini hatırlamıyorum?" küçükken yaptığı saçmalığın ne kadar aptalca olduğunu düşünüyordu şimdi. Jaemin'i değil, olanları değil. Sadece neden bu duruma geldiklerini anlamaya çalışıyordu. Neyden kaçtığının cevabını bulmaya çalışıyordu, kendince bunun mantıklı bir açıklaması olmak zorundaydı. Zorundaydı çünkü haksız çıkan taraf olmak istemiyordu. Na Jaemin gibi birinin karşısında haksız duruma düşmek intihar etmekten daha kötü bir seçenekti.
Olur ya, gerçi asla olmaz bu kitaplara özel bir sahnedir, birinden saklanmaya çalışıyorsunuzdur. Kaçtığınız kişinin sizi görmediğini sanıp bir ara sokağa girersiniz ve kurtulduğunuzu düşünerek derin bir oh çekersiniz. Ve tam o an da kaçtığınız kişi sokağın ucunda belirir, size gülmeye başlar. Böyle bir klişeyi gerçekleştirdiğiniz için kendinizden nefret edersiniz. Ne olacaksa olsun, dersiniz. Kaderinize razı gelirsiniz. Ama bu kader saçmalığı ne kadar gerçekti? Kim kanıtlamıştı da herkes bu düzmeceye inanmaya başlamıştı? Kim insanların kalplerini kıracak bu oyunu tüm dünyaya yaymış sonra da ortadan kaybolmuştu? Neden böyle bir kötülüğü yapmak isterdi herhangi bir varlık?
Belki, kendi yaşadıklarını başkalarına yaşatmak istedi. Belki, tüm insanlar kendisi gibi ders çıkarsın istedi. Belki de kimsenin var olmasını hiç istemedi. Belki doğmayı bile hiçbir zaman istemedi, ama bu ona sorulmadı. Hayatında asla ona sorularak bir şey yapılmadı. Herkes onun yerine kararlarını verdi ve bu kader, hâlâ bir düzmeceydi, çizgisini alt-üst ederek hayat düzenini bozdu. Dengesi kayboldu, başı döndü. Hayatı sorgulamaya devam etti. Bir kez olsun bana izin verin, dedi. Kendi yoluma bakayım bir ihtimal orada güzel şeyler olabilir. Fakat yine engellendi. Büyümenin ne demek olduğunu bilmediğini düşündüler.
Jeno; Jaemin'in farkına vardığında, tam o an bakın, tam o an gençliğinin bitişine şahit olmaya başladı. Yok ettiklerini geri toparlaması gerektiğinin bilincindeyken sorgulamaya devam etti. Daha önce hiç olmadığı kadar, yaratılış sebebini bile sorgulamaya başladı.
Donghyuck öylece kendisine bakarken onun neden şu an kendisine baktığını bile sorguladı. Hâlâ ne olduğuna dair bütünlenmiş bir fikri yoktu. Neden Jaemin'in yanına hiç gitmedi? Korktu mu? Kazanın travması küçük bünyesine ağır mı geldi? Gerçekten arkadaşından maymun iştahlılık yapıp sıkıldı ve başkasını mı buldu yerine? Peki gitmediği zamanlarda Jaemin ne düşündü? Her gün o kapıyı izleyip içeri girmesini mi bekledi? Kimse ziyaretine gelmediği için ağladı mı? Ağlaması ona daha fazla zarar verdi mi? Canı çok mu acımıştı? Ağlarken daha da mı acımıştı? Kaç ay bu devam etmişti? Yoksa gün veya hafta olabilir miydi? Belki yıl olmuştur ama Jeno bunu hiç öğrenememiştir.
Şimdi oturmuş yeri izlerken onu nasıl bulacağını düşünüyordu. Bulduktan sonra ne diyeceğini... Reddedilirse ne yapacağını... Bunların hiçbiri olmazsa nasıl devam edeceğini...
Tüm soruları arkasına yeni düşünceler ve karmaşalar eklerken uzun sürenin ardından başını kaldırıp kendisini endişeli gözlerle takip eden arkadaşına baktı.
"Onu neden bu kadar umursuyorum?" Donghyuck bir an soruyu anlayamayarak afalladığında açıklama yapması gerekmişti. Her zaman kendini açıklaması gerekmişti zaten. Yoksa insanlar asla ne demek istediğini anlamıyorlardı. "Neden sürekli nasıl olduğunu düşünüyorum? Ondan vazgeçmemiş miydim? Neden hayatımın tam ortasında beni bekler gibi yer alıyor?"
"Benim yüzümden görüşmeyi bıraktınız, üzgünüm..."
"Saçma klişelere girme, Donghyuck. Sen arkadaşım olmak dışında ikimizin hayatında da başka bir rol oynamadın. Ne o arabayı süren sendin ne de Jaemin'e 'Seni sevmiyorum!' diye bağıran. Bunların hepsini ben yaptım. Ayrıca ben burada bir özür istemiyorum. Bir cevap bekliyorum. Neden?"
"Sanırım, sen ondan hiç nefret etmedin Jeno..."
"Değil mi? Ben onu hiç sevmeyi bırakmadım." Gelmeye hazır gözyaşlarını, sanki bu duruma alışmış gibi, hemen geri yolladı. "Peki sen bunları hatırlarken ben neden hiçbirini hatırlayamıyorum?"
"Bilmiyorum."
"Donghyuck, senden hayatım boyunca ilk defa bir iyilik isteyeceğim." esmer çocuk gerçekten de yakın arkadaşının kendisinden ilk defa bir istekte bulunacak olmasından heyecanlarak omuzlarını dikleştirip doğrulmuştu. "Bana Jaemin'i bulmama yardım et."
___
"Neden hâlâ hiçbir şey yemiyorsun Jaemin?"
"Hiiiç, sadece kendimi aç bırakarak öldürmeye çalışıyorum. Bileklerimi kesmekten daha kolay bir yol değil mi?"
"Anlaşmaya başlıyoruz sanıyordum..."
"Hayır, Taeyong. Anlaşmaya hiç başlamadık. Ben bir süre sonra başından atıp kurtulacağın bir sorumluluğum sadece." tıpkı Jeno'nun kendisi için düşündüğü gibi. Aklına geldiğinde derince yutkundu. Şu an Jeno'yla alakalı bir durum yoktu. Neden her konuştuğunda aklına onunla ilgili herhangi bir parça gelmek zorundaydı?
Evet, bunu engelleyebilmek kendi ellerinin arasında duruyordu. İsterse nefret edebilirdi, anında unutabilirdi de. Ama yapmıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse Jeno'yu unutmak istemiyordu. Küçükken kardeşinin söylediğine kendini o kadar kaptırmıştı ki on dört yıl boyunca hepsini içinde tutmayı başarmıştı. On dört yıl boyunca görmediğiniz birini beklemek sizce kolay mıydı?
"Sen seversen o da sever! Sevgi karşılıklı olur abi!"
Henüz bir karşılığını almamıştı. Açıkçası hâlâ seviyor muydu emin bile değildi. Belki de asla sevmemişti. Emin olamıyordu ki! Sevdiği kişiyi hiç görmemişti. Seviyor da diyemezdik gerçi. Sadece arkadaş oldukları kısa zamanı özlüyordu. Arkadaş olduğu zamanları seviyordu. Fakat bunu nasıl yorumlayacağını bilmeyen biri ne sanabilirdi? Şahsen hiçbir şey. Bilmeyen anlayamazdı. Hisleri yaşıyorken anlayamayan insanlar olarak yaşamadan anlamamızın mümkünatı yoktu.
"Bunu sen kendin söylemiştin. Olay başına kalmasaydı bizi sokağa öylece bırakabilirdin."
"Ben öyle demek-"
"Sorunlarım olabilir ama bu düşünemediğim anlamına gelmiyor. Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum."
"Jaemin dinler misin beni!"
"Belki daha sonra bana doğru olmayan açıklamalarını yapıp inandırmaya çalışabilirsin. Ama şimdi değil. Başım ağrıyor, gidip yatacağım."
Kalkıp odasına giderken yine içinde ağlamaklı bir his vardı. Son zamanlarda neredeyse her dakika göğsünün ortasında bir yerlerde bulunan bu histen o kadar bunalmıştı ki ağlayıp içinden bile atamıyordu.
Bir boşluk hissediyordu ama niye olduğuyla ilgili fikri yoktu. Sanki bekliyordu da neyi beklediğini bilmiyor gibiydi. Olur ya doğum gününüz yaklaşmıştır, herkes size sırasıyla hediyelerini veriyordur. İçten içe ailenizin her zaman istediğiniz hediyenin o paketlerden birinden çıkmasını beklersiniz, paketi de o umutla açarsınız. Onun gibi bir beklenti vardı hep. Tüm bedeninde dolaşıp bunalmasına sebep oluyordu.
Yine de beklemeyi düşünüyordu. Olabilirdi ya, eskiden gözlerinin önünde canlandırdığı o hayaller gelirdi ayaklarının ucuna.
Alaylı bir tonda hahladı Jaemin. "Ne çocukça hayallerdi..."
Bir anlığına Jeno'nun sesi kafasının içinde yankılanmaya başladı. "Ama sen o hayalleri seviyorsun Na Jaemin."
"Evet... Evet, çok seviyorum."
___
Sıkıldıkça bölüm atıyorum, boka saracak kesin bu bakın ben size diyorum :")
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dreams In Your Mind |NoMin|
FanficNoMin ficlerinin azınlığından ortaya çıkan iç dünyamın bir yansımasıdır, saygılar.