Kara Bölge
1
Yıl, 2032...
ABD ve İsrail, kendilerine Müslüman dünyasından gelecek tehditleri engellemek bahanesinin ardına saklanarak, kukla olarak iktidarlar getirdikleri tüm ülkeleri, tamamen kendi çıkarları için, dünyadaki var olan her kuralı hiçe sayarak kullanmaya başladılar. Bundan en zararlı çıkan ülkelerin başında, bir zamanlar, ABD'nin Ortadoğu'daki en güçlü müttefiklerinden biri olan Tayyibistan (eski adıyla Türkiye) geliyor.
2014'teki Cumhur Başkanlığı seçimlerinden sonra, ülkeyi kana bulayan ve kendi krallığını ilan eden RTE'nin ölümünden sonra tahta çıkan I. Bilal, başına en çok bela olan bölgeyle başa çıkamayacağını anladı ve babasının, "Gavur İzmir" dediği İzmir şehrinin bir türlü yola gelmeyen ve her şeye karşın Cumhuriyetçi mücadeleyi bırakmayan insanlarına ders vermek için ABD'yi yardıma çağırdı.
ABD-İsrail ortak yapısı olan bir çeşit kitle imha silahının sonuçlarının mutlaka bir yerlerde denenmesi gerekiyordu; Ortadoğu, böylesi ciddi bir riske girilmeyecek kadar karışıktı. Güney Amerika, silahın olumsuz sonuçlarının gözlemlenmesi için yeterli güvenliğe sahip olmadığından, tüm dünyada, D.E.T.H olarak bilinen silahın tst edileceği orta ölçekli bir şehir aranmaya başlandı. Başlangıçta yok edicilikten öte, konvansiyonel bir silah olarak tasarlanan D.E.T.H, karşılaşılan bazı sürpriz sonuçları dolayısıyla, dünya devletlerinin tamamen karşı çıkacakları bir kimyasal-biyolojik silah haline geldi. Beyin ve karaciğerde müthiş bir tahribat yaratarak insanları çürümüş birer sebzeye çeviren silahın asıl ana fikri, düşman askerini yaralayıp, yavaşlatmaktan ziyade, kendi sağlıklı askerlerine bile düşman hale getiren bir ilaçtı.
1. Bilal, 2031 yılında, ABD yetkilileriyle görüştü, DETOX ilaç ve savunma sanayi şirketinin ürettiği bu silahı İzmir üzerinde denemeleri karşılığında, Kaliforniya'da lüks bir villa, ülkenin var olan dış borcunun (ki hepsi Kral'ın kişisel harcamalarıydı) bir kısmının silinmesi karşılığında teklifini getirdi.
ABD ve İsrail yetkilileri, "tavuk sersemken yakalanır" mantığından yola çıkarak, hedef şehrin sınırlarına örülmesi gereken yüksek ve sağlam duvarlar için, bölgeye heyetler gönderdi. Tabii ki, on metre yüksekliğinde, iki buçuk metre kalınlığında surların fatırası da, fark ettirmeden, Tayyibistan Kralına fatura edildi.
Fazla akıllı olmamakla birlikte, lider olma vasıflarını taşımayan biri olan 1. Bilal'in babasından öğrendiği üç şey vardı: birincisi, "Tek Adam" kuralı, ikincisi, Ilımlı İslam kisvesi altında, ülkeye İslamî şeriat sistemini getirip, en katı biçimiyle uygulatmaya eğilimli olması, üçüncüsü de, ABD'nin sözünden ve gölgesinden hiç ayrılmamasıydı.
Tüm anlaşmalar, son düzeltmeler yapıldı, büyük gün beklenmeye başlandı. Bilal, bu sayede, ne kadar büyük bir sorundan kurtulacağını hesaplıyor, asıl önemlisi, babasının vasiyeti olan İzmirlilerden kurtulma hayalini gerçekleştireceği için seviniyordu. Daha önce, şeriat için bir ürü kanlı eylemlere imza atmış olduğu için, masum insanların ölüm fermanlarını vermeye alışkındı ve bu konuda kılı bile kıpırdamazdı. Kendi ülkesinde, "Kanlı bilal," dış ülkelerdeyse, "Korkak Bilal" adıyla tanına Kral, kendini kusursuz bir lider olarak görüyor, hayallerinde, yeterince güçlendiğine inandığında, ABD'nin egemenliğini de kırıp, babasının bir hayalini daha gerçekleştirmeyi umuyordu.
Hâlâ geçmişle ve özellikle Atatürkçü halkla hesaplaşmayı sürdüren Bilal, bu saldırı için, 19 Mayıs 2031 tarihini seçmişti. Aslında 9 Eylül'e kadar bekletmek istiyordu ama ABD yetkililerinin bu kadar bekleyecek durumları yoktu. Onlara göre, bu iş, dünya kamuoyu tarafından fark edilmeden, oldu-bittiye getirilmeliydi.