<< the voice of your eyes is deeper than all roses >>

107 13 268
                                    

Aslında konuşacak bir şeyi yoktur Kim Taeyeon'un. O sadece, diğer insanlardan biraz daha fazla üzgün ve biraz daha fazla yalnızdır. Kalbinin karanlık bir köşesinde kurduğu sobanın içinde mektuplar kül eder, alevinde kestane yakar ve yanık kokularının altında gözyaşı dökerdi. Belki de bu yüzden hep, parmaklarının ucunda ve avucunun içlerinde kömür renginden izler olurdu. Aslında anlatacak pek de büyük bir hikâyesi yoktur Kim Taeyeon'un, belki de bu yüzden bana düşmüştür onu yazmak.

Buzlu günlerden bir gün, yeni yılın ışığında, penceresine alnını dayamıştı kadın. Parmak uçları mavi, tırnakları mosmordu. Üşüyor ve öylesine üşüyordu ki en ufak bir dokunuş sanki kemikleri kırılmışçasına acı verebilirdi. Yine de reddediyordu sırtına bir hırka almayı, boynuna bir atkı sarmayı ya da ellerine bir çift eldiven geçirmeyi. Kalbindeki o sobanın yanında koyu yeşilden minderleri olurdu, nedense bu renk ona melankoliyi hatırlatırdı. Melankoli onun eski bir dostuydu, bir aralar küsmüşlerdi ama şimdi yine iyiler. Sanmıştı ki o zamanlar, üzüntüsünün nedeni bu eski dostudur oysa şimdi iyi biliyordu bu eski dostun ona ufak bir yardım için orada olduğunu. Karanlık duyguların içinde yüzerken ağlamak sanıldığı kadar korkunç bir şey değildi öyle, derine kulaç attıkça ve ciğerlerine oksijen girmedikçe hafifliyordu insan. Hafiflemek, Kim Taeyeon'un hayalini kurduğu tek şeydi. Öyle çok ağlamak istiyordu ki içinde hiçbir şey kalmasın fakat içinde kurulmuştu bir dünya, ne kadar ağlasa ağlasın tükenmiyordu. Ah, bugün buna ağlayayım diye bir soruna ağlayınca gitmiyordu ki o sorun! En iyi ihtimalle birkaç gün sonra, en kötüsü de üç saniye içinde geri geliyordu. Bir şarkının ortasında ya da bir cümlenin bağlacındayken birden bire hatırlatıyordu kendilerini bu yolcu edilmiş üzüntüler. Uçakları hep on dakikalık rötarlarla erteleniyordu oysa gözlerini açsa, ortalıkta bir uçak olmadığının farkında olacaktı.

Sıcak günlerde üstünde ince bir tişörtle oturup soğuk bir bira yudumlardı balkonunda Kim Taeyeon, gece o kadar gece olurdu ki güneş doğmak üzere bulunurdu. Yazları yıldızlar bir başka güzel parlardı. Ve gözyaşları da bu yıldızların ışıklarını yansıtırdı bir uydu gibi, balkondan aşağıya. Sonra havalar azıcık soğusa, rüzgâr çarpsa bir hırka alırdı üzerine ve yine otururdu soğuk birasıyla balkonunda. Gözyaşları bu sefer parlamazdı ama rüzgârların sırtına binip bambaşka yerlere yolculuk ederlerdi. En çok yağmurlu günlerde nefret ederdi şemsiyelerden, yalnız bir tane şemsiyesi vardı ve o da annesinden kalan eski, sarı çiçeklerle süslenmiş kırık bir şemsiyeydi. Odasının kapısının yanında, beyaz duvara yaslanmış uyurdu şemsiye. Yağmurlu günlerde içine sıcak bir kahveyle hafifletirdi, bu sefer gözyaşları balkondan aşağıya düşerken damlalara karışıp yeni arkadaşlar edinirlerdi. Belki de bir tek yağmurun anlaması derdini bu yüzdendi, gözyaşlarıyla arkadaş olup onları can kulağıyla dinliyor olmasından. Yağmurun dinmesinden nefret ederdi, onun tek isteği yağmurun dinlemesiydi. Bugünkü gibi soğuk ve karlı günlerde ise kalınca giyinir, battaniyesine sarılır ve sıcacık bir çay ile otururdu. Gözyaşları donar ve buz olup akardı.

Faka bugün farklıydı, her günkü ağlayışlarından. Öylesine donmak istiyordu ki Kim Taeyeon, bu sefer elini sardığında boğazına şahdamarı kendiliğinden patlayıversin. Kafası kopsun da sussun içindeki cümleler, o bitmek bilmeyen romanlar. Yana yana tükenmeyen bir kütüphaneydi kafası, küllerinden doğardı bir Zümrüdüanka kuşu gibi ve bedeninin bir başka yerinde kurulurdu. Bunca zaman meyilli olmakla kalmış, intihara bu kadar yaklaşmamıştı hiç. Şimdi ya ölecek ya da ölecekti. Bugünün soğukluğu sabah ayazı değildi, ölümün karanlığıydı. Ve belki bu sefer, o pamuk gibi beyazlara karışacak ve sonunda mutlu olacaktı. Kim Taeyeon artık görevinden sıkılmış bir yağmur bulutuydu, bir şimşek olup çakacak ve gök gürültüsünün kurduğu ağıtla yok olacaktı.

Ve belki o gittiğinde, ardında bıraktığı dünya bir güneşin sarısıyla parlayacaktı. Hemen ardından uzun mu uzun bir gökkuşağı sarılacaktı masmavi göğe, gülücükler ve neşeli sesler dolacaktı. Salıncaklar çocuklarla dolacak, tahterevallilerde sevgililer birbirlerini kaldırmaya çalışacaktı.

bubbles for your tears • taenyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin