hayatın gerçekleri

83 7 0
                                    


tatilden sonra eski düzenimize geri dönmüştük. ben derslerime asılırken can da kendi işlerinin peşindeydi. tatilden sonra okuldaki kursa gittiğimde merti beni beklerken buldum. yorgun bir ifadeyle bana bakıp yanıma geldi ve bana sarıldı. ben kendimi geri çekmek isterken "sadece iki dakika lütfen. kendimden de insanlardan da yoruldum."dediğinde ona karşı biraz da suçlu hissettim. "ne oldu? anlat istersen." dediğimde kollarını gevşetip yüzüme baktı.  "yorgunum defne hem de çok. hayatla mücadele etmek çok zor. kendimden bile korkuyorum çoğu zaman. ama senin yanındayken nefes aldığımı fark ettim. bana huzur veriyorsun. yaşama dair ümit de. sen yanımdayken her şey çözülürmüş gibi hissediyorum. yokluğun ışığın yokluğu gibi sanki. eğer karanlık kalbime, yol gösterecek bir ışık olmazsa zifiri karanlığa döner ruhum. o zaman ben bile kendimin neler yapabileceğini bilmiyorum defne. sen içimde insana dair olan en büyük yanımsın. seni kaybedemem. seni benden almaya kalkabilecek olanlara neler yaparım hiç fikrim yok. ben dibine kadar karanlığım. bencilce biliyorum ama seni kimseyle paylaşamam." dediğinde "mert ne diyorsun sen? eşya mıyım ben? her şeyin de bir sınırı var. evet sana değer veriyorum ama sadece iyi bir arkadaş gibi. eğer iyi bir arkadaş gibi göremeyeceksen beni sana karanlığınla başarılar dilemek zorundayım. ben de yoruldum."dediğimde gözlerindeki şimşeklerle bana baktı. kollarımı sıkmaya başladı ve "sınırını zorlama defne ve kendini toparlayıp alış bana, yakında benim olduğunu herkes bilecek zaten. buna annenler de dahil." dediğinde itiraz etmeye çalıştım ama mertin beni dinlediğine emin değildim. "şimdi okuluna git. seni almaya geleceğim sonra. mesaj attığımda düzgün bir şeyler giy; çünkü ailemle tanışacaksın."dediğinde gözlerimden yaşlar süzülüyordu. "saçmalama mert  inan seni arkadaşım olarak çok seviyorum, bunu yapma arkadaşlığımıza. sana karşı içimde kalan iyi duygularımı da yok etme. "dediğimde güldü ve "umurumda değil her şekilde benim olacaksan sorun yok." dedi ve beni okulun giriş kapısına doğru itti. kapıdan içeri girerken can ile karşılaştım ve ağlamam iyice şiddetlendi. can hemen yanıma gelip "ne oldu defne?" diye sorduğunda elimden geldiğince olayları ona anlattım. canın sinirle kasılmış elleri bana durumun ne kadar vahim olduğunu söylüyordu. "lanet olsun. mert beklediğimden önce harekete geçti. tamam korkma. artık gerçek merti şirkettekilere anlatma zamanı geldi. iki gün içinde her şey düzelecek ve sen güvenle yanımda olmaya devam edeceksin. şimdi rahatla."dediğinde onun güvenli kollarına sığınmak istedim ama biliyordum ki bunu yapamazdım. canı asla tehlikeye atmazdım. kafamı olumlu şekilde sallayıp ağlamamaya gayret ederek "tamam." dedim. cana güveniyordum. beni bir şekilde mertten kurtarırdı. sakinleştiğimde sınıfıma gittim. ilk kez ders çalışmak bana iyi gelmiyordu. mertin düşüncelerini zihnimden atamıyordum. ayrıca serdarın anlattığı o kızı da unutmadım. her ne kadar serdar kızı serbest bıraktırıp kızın polise gitmesini engellese de mert hala o kızı tutsak eden adamdı. bir şekilde beni de denek gibi kullanabilirdi. 

günün sonunda biraz daha sakindim. candan mesaj gelmişti." birkaç gün eve gidemeyiz mert manyak gibi peşine üç koruma takmış. görüşmeden önce bu riske atabileceğimiz bir şey değil ama seni hep göz hapsinde tutuyorum. senin saçının teline bile dokunamaz." dediğinde biraz üzüntüyle nefes verdim. cana, ona sarılmaya ihtiyacım vardı. ama biraz daha sabırlı olmalıydım. aile büyüklerine mertin durumunu anlattığında her şey iyi olacaktı. görüşmesi iyi giderse mert hayatımdan tamamen çıkacaktı. bunları düşünerek "merak etme. ben iyiyim. seni bekleyeceğim." yazıp eve gitmek için servise bindim.

eve geldiğimizde meriçle karşılaştım. arabadan tatil dönüşü eşyaları indiriyordu. "selam meriç" dedim. sesimden canımın sıkıldığını anladığını biliyordum. elindekileri kapının önüne koyup yanıma geldi ve bana sarıldı. "hoş buldum da ne bu ses?" diye sorduğunda göz yaşlarım yeniden akmaya başladı. "meriç hiç iyi değilim. 17 yaşındayım hayatı öğrenmek kendi hikayemi yazmak kendimi keşfetmek istedim. ama kendimi tanıyabilecek zamanı bile bulamıyorum. benim dışımda gerçekleşen ama beni etkileyen bir sürü olay oluyor ama ben olayları sadece bir yabancı gibi izleyebiliyorum. ailemi karıştırmak istemiyorum. o zaman tamamen kontrolümden çıkacakmış gibi hissediyorum." derken hıçkırmaya başlamıştım. "defne ne oldu? doğru düzgün anlatsana. hiçbir şey anlamıyorum anlattıklarından." dediğinde meriç her şeyi en baştan tüm açık yürekliliğimle anlatmam gerektiğini biliyordum. "ayak üstü konuşabileceğimiz bir şey değil. işin bitince bize gelsene. annemler geç gelecek." dediğimde "olur. o zaman hemen işlerimi halledip geliyorum. "dedi ve yanımdan ayrıldı. ben de eve girdim. üstümü değiştirdim. iştahım yoktu o yüzden meriçi beklerken kahve suyu koydum ocağa. yaklaşık on beş dakika sonra meriç geldiğinde ona her şeyi anlattım. başta ağlıyordum. sonra sinirlendim. sonra yalnız ve çaresiz hissettim. ama her şeyi tüm gerçekliğiyle ona anlattım. canın mertle ilgili planını da anlattım. meriç kahvesini bile içmeden sadece dinledi. ne bir şey sordu ne de kınadı. büyük bir merakla dinledi. ben olayları en baştan anlatırken yanlışlarımla da yüzleştim. anlattıkça rahatladım. fark ettim ki kontrol edemediğim şeyler içindi korkularımın çoğu. sustuğumda meriç derin bir nefes aldı. "anlattıklarının bazılarını biliyordum bazılarını da yeni öğrendim. aslında şu an en çok kendime kızıyorum.sana seni koruyacağıma dair söz verdim ama ne durumda olduğunla ilgilenmedim. bu kadar duyarsız olabildiğime inanamıyorum. canla tekrar beraber olmanıza sevindim. mertteki değişimlerin hepimiz farkındayız ama merte ve ailesine karşı gelmek çok zor. tüm aileler içinde en karanlık olanlar onlar. belki yanlış ama görmezden gelmeyi seçtik çoğu zaman. can bizden farklıdır. o asidir. ailenin uslanmaz çocuğuydu her zaman. kafasına koyduğu şeyi herkesi karşısına alacak olsa bile yapma direncine sahipti. şu dönemde bu kadar durulması senden kaynaklı sanırım." dediğinde "hayır. şirkete yardım etmek için. çünkü mertin şirkete dolayısıyla orada çalışan herkese ve ailelere zarar vereceğini düşünüyor."dediğimde "tam da cana göre. bencil görünür ama hepimizden farklı savaşır insanlar için." dediğinde ilk defa yüzümde gerçek bir gülümseme oluştu. "evet. her şeye rağmen merti de ateşe atmak istemiyor. mertin gerçekten yardıma ihtiyacı olduğunu da düşünüyor." dediğimde "belki de haklıdır. ama mertin ailesi bunu asla kabul etmeyeceklerdir. güce ve prestije en düşkün olanlarımız onlardır. o yüzden merte her zaman çok yüklendiler. hata yapma hakkı yokmuş gibi davrandılar. o hata yaptığında hatayı yapan mert değilmiş de başkalarının hataları merti öyle davranmaya itmiş gibi gösterdiler. mert içindeki hata yapmaktan korkan çocuğu hiç büyütemedi ve bu yüzden her hareketini hesaplı yapar oldu. can birkaç kez mertin ailesi ile konuşmaya çalıştı geçen sene ama canı dinlemediler." dediğinde mert için üzülmüştüm. nasıl bir aile prestijini çocuğundan üstün görebilirdi ki? mertin dediği şeyleri şimdi anlayabiliyordum. çünkü merti olduğu gibi görüyordum. o sadece mertti benim için. sanırım onun da birileri tarafından hatalarıyla kabul görmeye ihtiyacı vardı. içimdeki şefkat duygusu, canın mertin ailesiyle mert hakkında görüşmemesi  gerektiğini söylüyordu. mert kırılmış, incinmiş ve itilmiş yaşı büyük ama ruhu hala çocuk olan biriydi. yaşadığı bu travma, onun insan davranışlarına olan takıntısının ve onların davranışlarını kontrol etme isteğinin nedeni bile olabilirdi. ama can bunları anlatmazsa da mert kontrolden çıkabilirdi. çevresine, dolayısıyla kendisine zarar verebilirdi. çözmesi zor bir durumdu. bir de hakana karşı duyduğu suçluluk duygusu vardı.  canla bunları konuşsam iyi olurdu. içimde Merte yardım etmesi gerektiğine inanan bir yanın varlığını hissediyordum. hayat o kadar garipti ki; yardıma sizin ihtiyacınızdan daha çok ihtiyacı olan birini gördüğünüzde vicdanınız kendi korkularını ve acılarını unutup onun korku ve acılarını sarmak için çırpınıyordu. bunu da bir görev mantığıyla değil gerçekten öyle yapmak istediği için yapıyordu. merte yardım edecektim bunu da gerçekten istediğim için yapacaktım. ne kadar güçlü görünse de temelinde kırgın ve yaralı bir yürek taşıyan büyümeye çalışan bir adamdı o. meriçle konuşmak olaylara dışarıdan bir göz gibi bakmamı sağladı. daha huzurlu ve korkusuz hissediyordum şimdi. meriçe gülümseyerek baktım. "bana o kadar çok yardımcı oldun ki şu an. sayende olaylara daha net bakabildim. artık ne yapmam gerektiğini biliyorum. mertin yaralarını sararken size yardım edeceğim. içinde büyümeye çalışan biri. bizden daha çok sorumluluk yüklenmiş, gerçek anlamda sevginin ne olduğunu bilmeden büyümüş. gerçekten zor bir durum meriç." dediğimde hafif iç çekerek "maalesef öyle. ama tek mert değil ki zor koşullarda büyüyen. onun da biraz güçlü olması gerekir. bencilce hareket etmesini anlayamıyorum. önceleri küçüktü, olayları tam anlamıyordu diyelim. büyüdükçe kendini toplaması gerekirdi. "kafamı iki yana sallayarak öyle düşünmemelisin bence. bazı insanlar daha kırılgandır. yaralarını tek başına nasıl saracağını bilemez ve bu yüzden daha saldırgan olur. o kaçırdığı kadın da bence ailesini bilinçaltında cezalandırma şekliydi. sizin haberiniz yokken bakın ben neler yapıyorum demekti. gizlice yapılan şeylerin sorun olmadığı düşüncesi yerleşmeye başlamış demek ki mertte. eğer olası sonuçlarının diğer insanlara ve kendisine vereceği zararı görmezse çok kötü şeyler olabilir." dediğimde meriç de bana hak verir gibi başını sallıyordu."ben de senin gibi düşünüyorum aslında. cana destek olmak istiyorum ama bu sefer de mert hepimizin onu arkasından bıçakladığımız sanısına varabilir. zaten güvensizlikle kıvranan ruhuna büyük bir darbe olabilir bu. canın günah keçisi gibi yalnız kalmasına ve okların hedefinde olmasına üzülsem de canın ne kadar dirençli olduğunu bildiğim için içim rahat." dedi meriç. "eeee meriç bunları biraz bırakalım da söyle bakalım gamze ile nasıl gidiyor her şey?" dediğimde meriç durgunlaştı. "aslında çok iyi gitmiyor. gamze çok iyi bir kız olmasına rağmen nasıl desem? dünyaya bakışımız farklı. bu yüzden kafam çok karışık. aşk belli bir zaman sonra yetmiyormuş defne. çiftler arasında uyumlu bir dilin varlığı da şartmış. gamze benim için çok değerli onu incitmek istemiyorum ama sanırım bu ilişki yürümeyecek." dediğinde meriçe sen ne diyorsun? der gibi baktım. yani bu kadar mıydı erkekler için her şey? düşüncelerimiz uyuşmuyor ve yaşasın özgürlük. oysa ki kadının beklentileri çok daha farklı oluyordu. onun için özgürlük değil aşktı önemli olan. "emin misin meriç? sanki biraz acele karar veriyorsun." dediğimde başını ellerinin arasına aldı ve "bilmiyorum defne. sadece ona olmuyor deyip ayrılasım geliyor. ama yüzünü görüp kokusunu duyunca vaz geçiyorum. kafam karmakarışık." dediğinde meriçin asıl derdini anlamıştım. o gamzeye tamamen kapılmaktan korkuyordu. gamzenin ondan vaz geçebilme riskine karşı önceden ayrılan olmayı istiyordu. geride bırakılan olmak yerine geride bırakan olmak istiyordu. oysa ki gamze onu o kadar çok seviyordu ki. güldüm ve meriçe baktım" ona tamamen aşık olmaktan korkuyorsun değil mi? diğer her şey bahane." dediğimde itiraz etmek istercesine dikleşti ve "hayır tabiki de. gerçekten sıkıldım." dediğinde hiç inandırıcı değildi. "iyi o zaman siz yokken üst sınıftan bir çocuk gamzeyi sormuştu. hem başarılı hem yakışıklı bir çocuktu. sevgilisi var demiştim ama en iyisi olmadığını söyleyeyim. kızın kısmetini kapatmayayım." dediğimde meriç güldü "beni kıskandırmaya çalışıyorsun ama boşuna. benden ayrıldıktan sonra kimle istersen olabilir." dediğinde ben de güldüm "çalışmıyordum ki. gerçekten sordu. bende telefonu bile var çocuğun bazı projeler için bize yardım ediyordu da. gamzeyi de oradan tanıyor." dediğimde ilk kez bocaladı ne kadar ciddiyim diye. ben de telefonumu çıkarıp aynurun numarasını aradım. meriçin yanından kalkıp biraz yürüdüm ve aynur telefonu açınca "erman merhaba ben defne. evet. nasılsın?kusura bakma ya rahatsız ediyorum ama geçen gün gamzeyi sormuştun ya. yeni gelişmeler var sevgilisi ile ayrılmak üzereler. istersen telefon numarasını vereyim. artık arayabilirsin." gibi şeyler söylediğimde meriç sinirle yanıma geldi ve telefonu elimden alıp "arama birader. canına susadıysan o başka." dediğinde ciddi şekilde yüzüne bakıp " eğer ayrılırsan gamzenin bu duruma düşmesine kendin sebep olacaksın. gamze seni seviyor. biliyorum korkuyorsun ama korkarak nereye kadar yaşayabilirsin ki? kendine, ona ve aşkına inan." dediğimde pes edercesine yerine oturdu ve "benim sana teselli vermem gerekiyordu senin bana değil." dedi gülümseyerek."beni dinleyerek bana o kadar çok yardımcı oldun ki. ayrıca tabi ki de sana yardım edeceğim kız kardeşler ne içindir?" dediğimde güldü "benim farklı aileden olan kız kardeşim iyi ki varsın." dediğinde içim sımsıcak oldu. bilemezdim ki o günlerde hissettiğim sıcaklığı uzun bir süre hissedemeyecektim. kalbim öylesine buz tutacaktı ki ne mutluluğu ne de acıyı tadabilecekti. yaşanmışlıkların ne kadar yaralayıcı olabileceğini insan yaşamadan bilemiyordu. aynaya baktığında bile kendini değil de senden giden adamın sende bıraktığı boşluğu görebileceğini terk edilmeden bilemiyordun. her yanında, teninde geçmişin izlerini taşırken unutmak için savaş vermek gerçekten zormuş insan yaşamadan bilemiyordu. ama daha bunları bilecek yerde değildi kaderim. kaderde bazen beklemenin ne kadar zor bir sınav olduğunu öğrendiğimde bilecektim sabretmeyi.  canın varlığına şükrettiğim son günlerimmiş meğerse meriçle konuştuğum anlar. onu benim diğer yanım sanırken hayatın bambaşka planları olduğunu öğrendiğim gündü en çok üşüdüğüm gün. bir gün bir öğretmenimiz demişti ki "yaşadığınız en büyük acı yaşadığınız ilk andadır. sonrasında beyniniz onunla baş edebilmek için sizin için çalışmaya başlamıştır. o yüzden sakın oyundan çıkmayın. " geberircesine ağladığım gecelerde sabırla beklediğim şeydi acının dinmesi. öğrenecektim. daha yolun çok başındaydım. öğreneceğim sırların, temellerimi en başından sarstığı günün canın yokluğuyla sınandığım gün olacağını öğrenmeye vaktim vardı. işte bunlardan habersiz bir şekilde meriçe bakıyordum umutla gamzeye olan duygularından kaçmaması için. gülümsediğinde beliren gamzesiyle gerçekten nefes kesici bir erkekti meriç. ama ona olan duygularım sadece kardeşçeydi. "artık sorunlarımıza  çözüm bulduğumuza göre içemeyip soğuttuğumuz kahvelerin yerine yenilerini yapayım ben. karşılıklı içelim. "dediğimde meriç beni onayladı. içimde oluşmaya başlayan huzurla kahvelerimizi yeniledim ve tatil anılarımızı paylaştık birbirimizle. 

kimsesiz yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin