2∞13

442K 10.6K 5.4K
                                    

Playlist: Lafee - Warum. 

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬



Her akşam Meriç ile aynı ortamda bir saat geçiriyorduk. Üç hafta olmuştu ve biz bu üç haftayı, birbirimizle hiç konuşmadan geçirmiştik. Bazı anlar, gözüm ister istemez ona gidiyordu. Suzan'a gülümsediğini görmüştüm. Derslerin ikinci gününde... Suzan onun ayağına bastığında o sadece gülümsemişti.

Suzan'ı bir yıldan fazladır görmüyordum. Bu zaman ona ne kattı bilmiyordum ama son günlerde gördüğüm Suzan farklıydı. Bir zamanlar hoşlandığı, belki hâlâ hoşlandığı adamın kolları arasında çok zarif ve kibar gözüküyordu.

Kıskanmıyordum.

Onun bir başkasıyla birlikte güzel gözükmesi beni düşündürüyordu. Biz birlikte nasıldık? Suzan'la o kadar güzel gözükürken... Karşısına kendimi koyamıyordum.

Omzumu pencerenin kenarına yasladım. Kar taneleri büyüyerek yere düşüyordu. O kadar uzun zamandır böyle huzurlu hissetmemiştim ki yabancı bir his gibi geliyordu. Şimdi kışın soğuğu pencereden içeriye sızmaya çalışırken kar yağışını sıcacık odamda durup izlemek, kalbimin içinde bir çocuğun gülümsemesini sağlıyordu.

"Kayla!"

Kapım tıklatıldığında "İçeri gel!" diye seslendim. Arabamın kar lastiği takılı olsa da babam böyle bir havada arabayı kullanmamı istememişti. O yüzden bakıcılarımdan biri olan Semih beni almaya gelmişti.

"Hazır mısın?"

"Sayılır." Atkımı almak için dolabın karşısına geçtiğimde odamın içinde dolanıyordu. Geçen kış Birce'nin yılbaşında aldığı kırmızı atkıyı alıp boynuma doladım.

"Prova yapalım mı?"

Bilgisayarımdaki müziklerden biri odanın içindeki havayı bir anda değiştirmişti. Romantik, duygusal, yumuşacık besteleri bir araya getirdiğim müzik listesini başlatmıştı.

"Zaten bir saat boyunca gözlerinin içine baktığım yetmiyor mu?"

"Korkuyor musun?"

"Neden korkacakmışım?"

"Baş döndürücü cazibemden?"

Ona doğru yürüdüm. Odamın içinde hareket edecek çok bir yer yoktu ama meydan okumayı kabul etmiştim. Dansa başlamak için karşısına geçtiğimde, "Valsi boş ver!" dedi.

Ellerimi tutup beni kendine yaklaştırdığında piyanonun sesi kalbime kadar ulaşmıştı. Kollarımı kaldırıp omuzlarına yerleştirdim.

"Yoruldum, Semih."

Hareket etmeye başladık. Elleri belimi nazikçe tutuyordu. "Onu hayatıma almak büyük bir aptallıktı. Cesaret sandığım bir aptallık." Başımı kaldırdım, dans ederken gözlerinin içine baktım.

"Herkes beni uyarmaya çalıştı. Sen, babam, Cansu, Ömer bile... Herkes yaralanacağımı biliyordu ama ben kimseyi dinlemedim."

"Aşk böyle bir şey..."

"Ben ona âşık değildim." Daha da kötüsü... Onun içini gördüğüm ilk anda onu sevmiştim ben. Sonra yuvarlanıp durmuştum. Derinine...

"Kanatlarım koparılmış gibi... Her gün onu görmek yarayı her gün bir kez daha kanatmak gibi. Hiç kurtulamayacakmışım gibi geliyor. Bir yıl geçti. Koca bir yıl ama o geri geldiğinde sanki... Soğuttuğum her şey yeniden alevlendi."

Bir elini belimden ayırıp yüzüme düşen saçı kulağımın arkasına ittirdiğinde başımı hafifçe iki yana salladım. "Caner, Bora, sen... Siz de en başta tehlikeli gözüküyordunuz ama hiçbiriniz onun gibi değildiniz aslında. Hiç kimse onun kadar acıtamazdı canımı..."

"Üzülme artık. Mutlu olmalısın, Kayla. Kendin için mutlu olmalısın. Denemelisin en azından."

"Denemedim mi sanıyorsun?"

"Ondan kurtulmak istemiyor gibisin. Onun acısıyla besleniyorsun. Sevgisi, nefreti ya da acısı... Fark etmez. İçinde bir şekilde onu taşıyorsun."

Kollarımı ondan ayırıp geri çekildim. Benimle böyle konuşamazdı. Yaralı geçirdiğim günlerde, benim her anıma o şahitlik etmişti. Şimdi böyle konuşamazdı ama neden ona itiraz etmiyordum? Neden bir yanım ona hak veriyordu?

"Kendine bunu yapma!"

"Sus, Semih!"

"Gerçekleri inkâr etme artık."

"Sus, dedim!"

İşte sesim kırılmıştı, gözlerim pes etmişti. Gözümden bir damla yaş süzüldüğünde onunla mücadele etmedim. Silerek gizlemeye çalışmadım. Buraya kadardı.

"Seni üzmek istemedim..."

"Tek yaptığın bu ama! Denedim! Denedim ben. Onunla mücadele ettim. Onsuzlukla mücadele ettim ama olmuyor anladın mı? Gitmiyor! İstiyor muyum sanıyorsun sen? İstemiyorum. Gitsin istiyorum ama şuradan gitmiyor işte. Aklımın içinde. Gider sandım ama gitmiyor. Yoruldum. Bu benim cezam! Bu annemi, babamı, Neşe'yi, Cansu'yu, seni, herkesi... Ondan uzak durmamı söyleyen herkesi, Bay Harrington'ı bile dinlemememin cezası! Ben ondan hiçbir zaman kurtulamayacağım."

Elimin tersiyle gözyaşımı sildiğimde uzakta durmayı bırakıp bana sıkıca sarıldı. "Ağlama."

Bu mümkün değildi, en azından şimdilik. "Bana onu unutturabilir misin?"

Kafamı kaldırıp çenemi göğsüne yasladım.

"Kayla..."

Onu unutmak istiyordum. Başka birinin bana onu unutturmasını istiyordum. Herkes unutulurdu. Ömür ile bunu yapamazdım belki. Caner onu hatırlatmaktan daha ilerisini yapamazdı.

En başta bir çocukluk yapıp babamı kızdırmak için en tehlikelisine gitmesem, okulun yaramaz çocuğuna gitsem şu an bunların hiçbiri yaşanmamış olurdu. Semih'le birlikte olabilirdim.

Meriç hayatımın hiçbir anına dokunmayan, okulda belki de hiçbir zaman dikkatle bakmayacağım biri olurdu. Canım bu kadar acımazdı. Semih canımı onun kadar acıtmazdı çünkü Semih beni hiçbir zaman onun kadar iyi anlamazdı. Canımı o kadar acıtmayı düşünemezdi.

"Keşke onun yerine sen olsaydın..."

Saçlarımı okşamaya devam ederken fısıltısıyla gözlerimi kaldırıp ona baktım. "Yapma böyle."

"Beni sever miydin, Semih?"

"Kayla..."

"Beni gerçekten sever miydin? Bana kızsan, canımı onun kadar acıtır mıydın?"

"Düşünme böyle..."

Saçlarımı kulağımın arkasına ittirirken üzgün gözüküyordu. Yüzüm aylardır tuttuğum gözyaşlarımla ıslanıyordu. Dışarıda yağan kar kadar soğuktu içim. Üşüyordum.

"Belki..."

"Belkilere kaldıysan boğuluyorsundur. Seni bundan kurtarırım ama..."

Semih Taşer... Ne tuhaf. Yıllar önce dediğin şey oldu. Sonunda seni öpüyorum.

Hem de kar yağarken ve en sevdiğim müzik çalarken...

Kötü Çocuk IVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin