3. Bölüm

48.6K 1.2K 86
                                    

Medyada Asmin ile Dicle

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Medyada Asmin ile Dicle.

Adam kadının önünde diz çökmüş, gözlerinde aşkla titriyordu. Genç adamın gözleri parladı; elleri hafifçe titriyordu. Boran, aşka teslim olmuştu. Peki Dicle ne diyecekti? Cevabı ne olacaktı?

"Cevabımı az çok tahmin ediyorsundur, Boran. Ancak şunu eklemek isterim ki; seni yalnızca bu dünyada değil, ahirette bile seveceğim," dedi Dicle.

Ardından, sevdiğinin önünde diz çöküp ona uzatılan kutuya elini koydu. "Rabbim, bu dünyada Mem ile Zin gibi ayrı düşmemizi engellesin. Hem bu dünyada hem de ahirette birlikte olalım. Ben seninle nefes almayı öğrendim, Boran. Sensiz var olamam. Sualine cevap veriyorum; evet!"

Dicle'nin cevabından memnun kalan Boran, kutudan eşsiz yüzüğü çıkarıp Dicle'nin parmağına taktı.

"Biliyorsun, biz beş kardeşiz. Annemiz bizi doğurduğunda, babam annemize her birimizin doğumu için bir yüzük yaptırdı. Bunları bir gün gelinlerimize vermesi için sakladı. Bu yüzüğün kaderi ben doğduğum gün yazılmıştı ve şimdi ait olduğu yerde, senin parmağında."

Gecenin yıldızı gibi parlayan yüzüğe baktı, bu evliliğe atılan ilk adımdı. Ancak henüz gizliydi. Ertesi günkü düğünle resmileşecekti. "Hele Havin Hanım Cizre'ye gelsin de ağabeyi İbrahim Ağa ile barışsın," diye düşündü, "gerisi çorap söküğü gibi gelir."

Orada biraz daha zaman geçirip konağa döndüler, zira gün doğmak üzereydi. Boran, Dicle'ye adetlere uygun davul zurnalı bir düğün yapacağına ve İstanbul'da boğazda bir düğün eğlencesi düzenleyeceğine söz verdi. Dicle'nin içi kıpır kıpırdı, sabaha kadar şarkı söyleyip dans etmek istiyordu. Mutlu olmanın keyfi başka, fazlası endişe vericiydi. "Ne zaman bu kadar mutlu olsam bir şey olur," diye geçirdi aklından.

Gözlerini kırpmadan pencereden doğan güneşi izlemeye başladı. "Bugün bizim günümüz," dedi. Bu güneş onlar için gökyüzünde parlıyordu. Yıllardır sabırla beklemiş, şimdi muradına eriyordu. Hayat ona her şeyin bir sınavı olduğunu öğretmişti, onunki de beklemekti. Ve sonunda sabırla bekleyen mükâfatını alırdı.

Minarelerden yükselen ezanla huzur doldu. Gözlerini kapatıp ellerini semaya kaldırdı. "Şükürler olsun, verdiklerin ve vermediklerin için. Şükürler olsun, ya Rabbi."

Ezanı dinlerken, "Birazdan ev halkı uyanır," diye düşündü. O sırada kapının sesiyle irkildi. Gelen ablasıydı. Asmin, Dicle'nin yatağına atlayarak gözlerini kardeşinin üzerinde gezdirdi. "Dün konuşamadık, anlat bakalım."

Dicle, ablasının yanına uzandı. Aklı geçmişe gitti. Ne güzel çocuklukları vardı; saf ve masum. Her sabah anneleri onları uyandırmadan hayallerini paylaşırlar, o anların kıymetini şimdi anlarlardı.

"Anlatacağım," dedi Dicle, "ama önce sen anlatmalısın. Dün bana söylemeyerek kalp krizi geçirmemi mi istedin? Neden Boran'ın geleceğini söylemedin?"

Asmin gülümsedi, "Dün öğrendiğim gibi sen de dün öğrendin. Sabah kahvaltıya inerken Boran'ı görünce ben de şaşırdım. Azad'la konuştum, Boran sabaha karşı gelmiş Cizre'ye, kimseye haber vermemiş. Sonra Boran'la sohbet ettim, seni ona götürmemi istedi."

Dicle utangaç bakışlarla ablasına döndü, Asmin'in de haberi yokmuş. "Peki, şimdi neler olduğunu anlat," dedi.

Parmağındaki yüzüğü göstererek olanları heyecanla anlatmaya başladı. Anlattıkça kalbi hızla atıyordu. Asmin de en az onun kadar heyecanlıydı, ama kalbinde bir sızı hissediyordu. Kardeşini kıskanmıyordu, ama aşklarına imreniyordu.

Zaloğulların gözde bekarı Aziz'in düğün günü gelmişti. Konaktakiler erkenden kalkıp kahvaltı sofralarını hazırlamıştı. Kahvaltının ardından herkes işine koyuldu. Mutfakta kazanlarla yemekler pişiyor, tatlıların şerbetleri dökülüyordu. Aziz avluda damat traşı olurken arkadaşları türkü söylüyordu. Kadınlar en güzel entarilerini ve altınlarını takmıştı. Akşamı aydınlatmak için avluya renkli lambalar takılmıştı. Her şey mükemmeldi.

Misafirler gelmeye başladı, Kevser Hanım ve İbrahim Ağa gelenleri karşılıyordu. Asmin altınlarıyla görünmüyordu, kıras fistanı soluktu. İki kardeş terasa çıkarak gelenleri izliyordu. Dicle'nin gözü Boran'ı aradı ama bulamadı.

"Teşekkür ederim," birden Boran'ın sesiyle, Dicle arkasına döndü. Boran ona hayranlıkla bakıyordu. Dicle ne için teşekkür ettiğini anlamadı, kaşlarını kaldırdı. "Gönlümü güzelliğinle aydınlattığın için," dedi Boran.

Dicle'nin yüzü kızardı, gözlerini ondan kaçırıp ablasına baktı. Asmin gülümsüyordu. Azad'ın gelişiyle ortam gerildi. "Nerelerdesin, Boran?" diye sordu. Azad soğuk ve karanlıktı.

"Çok şanslısın, Azad," dedi Boran, "dünyanın en güzel kadınıyla evlisin. Eminim ki kimse Buke'yi fark etmeyecek."

Azad, eşine göz ucuyla bakıp başıyla onu onayladı fakat bu ne kadar içten bir onaydı bu tartışılırdı.

Zaloğulların düğünü tüm ihtişamıyla devam ediyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde davetliler, eğlencenin doruklarına çıkmıştı. Aziz'in düğünü, Zaloğlu soyadına yakışır şekilde görkemliydi.

Dicle ve Boran arasında gelişen ilişkiyi sadece Asmin biliyordu. Azad ise her zaman olduğu gibi Asmin'e soğuktu, ilişkiye dair hiçbir şeyden habersizdi.

Bir noktada Boran, gözlerden kayboldu. Dicle, farkına varır varmaz Boran'ı aramaya başladı. Konağın her köşesine bakıyor, kalabalıkta gözleri onu arıyordu. Umutsuzca etrafa bakarken, küçük bir çocuk yanına yaklaştı. "Bir adam seni ağaçların orada bekliyor," dedi.

Dicle, bu kişinin Boran olduğunu düşünüp ağaçların olduğu yere gitti. Ama orada karşısına uzun zamandır kayıp olan komşularının oğlu Diyar çıktı. Çocukluğundan beri Dicle'ye aşıktı, kaybolmadan önce Dicle'yi istemek üzereydi.

Diyar, yüzündeki yara izleriyle Dicle'ye yaklaştı. "Dicle, beni dinle," dedi. "Birileri beni kaçırdı, tehdit etti. Senden uzak durmam gerektiğini söylediler."

Dicle'nin yüzü bembeyaz oldu. "Kim yaptı bunu? Neden?" dedi, sesi titreyerek.

Diyar, gözlerinde acıyla Dicle'ye baktı. "Bilmiyorum, ama dikkatli olmalısın. Affet beni," dedi ve hızlıca oradan uzaklaştı.

Dicle'nin zihni allak bullak oldu. Düğüne geri döndüğünde terasta ablasını gördü. "Belki Boran'ı görmüştür," diye düşündü. Ama Diyar olayını da anlatmak istiyordu. Hızlıca merdivenlere yöneldi.

Tam ablasının yanına geldiğinde silah sesleri patladı. Misafirler, mutluluklarını göstermek için bu tehlikeli şovu yapıyordu. Dicle, düğünlerde en nefret ettiği şeyin bu olduğunu düşündü.

O sırada Asmin, acı dolu bir iniltiyle Dicle'nin kucağına düştü. Dicle şok içinde ablasına baktı. "Asmin!" diye bağırdı.

Asmin'in gözleri yarı kapalıydı, acı içinde inliyordu. Dicle, dehşetle karnına baktı. Asmin'in kıyafetleri kanla kaplanmıştı. "Hayır!" diye feryat etti Dicle. Ablasının yüzündeki acıyı gördü, gözleri yaşla doldu. Ne yapacağını bilemez halde elleriyle ablasının yüzünü kavradı. "Ablam!" diye haykırdı, ama cevap alamadı. Kardeşinin kucağında, Asmin'in gözleri kapandı.

Avluda bir anda kaos başladı. Misafirler panik içinde sağa sola koşuyordu. Dicle, ablasına sarılırken gözyaşlarına boğuldu. "Acilen yardım çağırın!" diye bağırdı ama sesi kalabalıkta boğuluyordu.

Gecenin karanlığı, Dicle'nin zihnini karartıyordu. Hem Boran, hem de ablası kaybolmuştu. Bu düğün, artık Zaloğulları için bir kabusa dönüşmüştü!

Eɴɪşᴛᴇᴍɪɴ KᴜᴍᴀsıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin