Odam kaldığım son gününde de bana yapacağını yapıp sabahın köründe ışıkla dolmuştu ve yine beni uyutmamıştı.Ama bu sefer uyuyamamın sebebinin gözüme giren ışıklar olmadığını biliyordum aslında.Beni uyutmayan şey karnıma bir yumru gibi saplanan şeydi.
Reddedilmek.Anlayamazdın bu duyguyu.Kelimeler yetersiz kalırdı adeta.Deşerdi içini ,iç organlarını söküp çıkarana kadar.Ama buna rağmen benim asıl üzüldüğüm şey kırılan gururumdu aslında.Ben düşünmezdim başkasını kolay kolay.Bencilimdir ben reddedilsem buna değil kendimden eksilene üzülürüm ben ...
Yatağımda uzanma halimi bozmadan çalan telefonu açtım ; gözlerimi tavana diktim."Alo.Mirza?" bu sesi nerde olsa tanırdım.Müge.En yakın dostum,sırdaşım. İkimiz de bilemiyorduk ne diyeceğimizi ne denirdi ki?Ne diyecektim?
Müge ben bugün İzmir' den gidiyorum. Belki birdaha hiç görüşmeyiz.Amaaan canım ne olur ki? Giden geleni aratmaz sen üzülme.
İşte sorun şu ki diyemedim.Kelimeler boğazıma dizildi diyemedim."Parti için çok teşekkürler." diyebildim.
Sesi boğuk çıkıyordu.Öyle bir ses tonu vardı ki sanki gitme dostum kal dese kalacaktım."Önemli değil.Ahmet sana hiç bir şey söyledi mi? Yaniii...."Durumun kötülüğünden derdini bile tam anlatamıyordu kızcağız.Bense hâlâ onun adı geçtiği an kalbimin gümlemesine engel olamıyordum.Önce içimden kendime bir sövdürdüm ardından kızcağızın imdadına yetiştim."Tek bir mesaj bile atmadı,atmasın da zaten.Çok da umrumdaydı.Ben gidiyorum kızım İzmir'den.Son günümü seninle o aptal hakkında konuşarak geçirmek istemiyorum.Kapiş?" dedim zoraki bir gülümsemeyle.
Telefon konuşmamız zil sesiyle bölündü.Müge'ye onu daha sonra arayacağımı söyleyerek telefonu kapattım.
Üşenerek ve bıkkın bir şekilde bacaklarıma dolanan çarşaftan kurtulup koridora doğru yöneldim. Bir an aklıma Ahmet olabileceği fikri geldi ve hemen bu fikri kafamdan attım.Ama yine de kapı deliğinden bir baktım.
Kapıdaki Çağdaş'tı.Tabii ya.Beni almaya gelmişti.Ama ben daha hazır değilim. Karmakarışık saçlarımdaki tokayı çıkarıp , saçımı hızlıca bir at kuyruğu yaptım.Yavaşça kapıyı açtım."Çok beklettin İstanbul yolcusu."Harfleri biraz büyük konuştuğu için onu sessizce uyardım.Henüz annemler uyuyordu. İçeri geçmesi için ona el ettim ve o da iri cüssesine rağmen sessizce içeri adım atabildi.
Çağdaş beni anlayan sayılı insanlardan biriydi ; nazikti ,zekiydi ve iyi kalpliydi, bir konu üzerinde konuşmak istemediğimi düşünürse,isterse herkes bundan bahsetse o yine de bahsetmezdi bana.Nitekim öyle de yaptı.Ahmet konusunu açmadı bile.
Ve şimdi bu iyi kalpli dostumla İstanbul yolcusuyduk. Koskoca okulda sadece ikimiz kazanabilmiştik bu bursu .
Yaşasın İnekler! Aslında nasıl kazandığımı ben de anlayamamıştım.Ama aklıma şu notu iliştirmeyi ihmâl etmedim.Bu bir zekâ testiydi ,yani müfredat konularıyla alakalı değildi aslında bu tam olarak açıklıyordu durumu.
Evet başarılı bir öğrenciydim ve kendi kolejimde bursluydum.Ama ülkenin en iyi kolejlerinden birinden tam burs kazanmak başıma gelen en iyi şeydi doğrusu."Eee söyle bakalım Mirza , hazır mısın İstanbul'a?" Aynı anda sessizce Kafiyeee diyerek fısıldarken bağırıştık.
Gülmeme hakim olmaya çalışarak "Ben senin söylediğin söz yerine daha klişe bir söz kullanmak istiyorum.İstanbul sen mi yeniceksin beni , ben mi seni?" Bunu öyle el ve kol hareketleriyle yapmıştım ki gülerken ikimiz de çene kaslarımızı tutarak bastırmaya çalıştık.
Benim vaktinde hazırlanmadığımı görünce sabah kahvaltı planımız iptal oldu ve benimle terminalde buluşmak üzere gitti.
O olmasaydı galiba cesaret edemezdim tek başıma bilmediğim bir şehre gitmeye.Ailemin iki ferdi vardı-annem ve erkek kardeşim-zaten ve onlarla da aramın pek iyi olduğu söylenemezdi.Ama onları bir süre göremeyeceğim için endişeleniyordum yine de.
İstanbul'a biraz fazla erken gidiyordum belki ama oraya yazın gidersem daha çabuk adapte olabilirdim.Kendime bir ev ve iş bulur düzenimi kurardım.Yetişkinliğe biraz erken adım atıyordum ben, yaklaşık lise 3 ten .
Gün boyunca vaktimi ailemle geçirdim.Benim gecikmem yüzünden Müge-Çağdaş-Mirza üçlüsünün buluşması iptal olsa da Müge terminale gelecekti ve daha bir sürü arkadaş.Uçak akşam 18.00 civarında kalkacaktı .Terminale 17.00 gibi gittim ve orada beni bekleyen arkadaşlarımla vedalaştım.
Gözlerim Ahmet'i aradı bir an ve tahmin edilebileceği üzere Ahmet yoktu.Zaten o ne zaman yanımda olmuştu ki?Ne bekliyordum uçak terminaline gelip herkesin ortasında bana gitme yanımda kal diyeceğini falan mı sanıyordum?Ama gerçekliğe bir bakarsak burada bulunmaya bile tenezzül etmemişti .Okul müdürünün ondan vefalı olabileceğini kim bilebilirdi ki?
En son ailemle vedalaştım.Ve farkettim ki zannettiğim kadar güçlü değilmişim ben.İşte o zaman anladım daha küçük bir kız olduğumu.Nasıl bir anne 16 yaşındaki çocuğunun tek başına yabancısı olduğu bir şehire yerleşmesine izin verirdi ki?-Aramız kötü olsa bile - Ne yerdim ne içerdim?Daha sonra düşündüm ki beni zincirlere vursa bile ben yine de giderdim.O an kimseyi suçluyamazdım.
Hazır veda ederken insanlara -her birine ilk ve son kez söyliyeceğimi hatırlatıp- onları ne kadar çok sevdiğimi söyledim.Uçağa bindiğimde bile hala içli içli ağlıyordum .Çağdaş arada bir şebeklik yapıyor- saçlarımdan bir tutam alıp kendine bıyık yapması gibi- ve beni gözyaşları içerisinde güldürüyordu.
İnsanlardan ayrılmak hep burkmuştur içimi zaten. Belki de fazla değer verdiğimdendir bilemiyorum. Ama sonuçta kimse bu seçime zorlamamıştı beni.Kim bilir belki İstanbul bana iyi gelirdi...
Bölümü geceyarısı kafasıyla yazdım artık hoş görün yani ;)
Ben yazarken çok zevk aldım umarım okuyunca beğenirsiniz :D
Ne diyelim ilk bölüm ilk heyecan :P